Her madde, bir çeşit aynadır. Yapanı gösterir. Yapandan haber verir. Yapanın evsaf ve vasıflarını anlatır. O'nun sanat ve kabiliyetini yansıtır.

 

Kendisi mef'uldür. Objedir. Nesnedir. Yapanını gösterir. Ona işaret eder. Zaten bu maksatla ortaya konmuş. Vücut verilmiş. Mânâ, somut olarak taşa toprağa büründürülmüş. Yoğun bir hâle getirilmiş. Bir âlamet, bir işaret, bir delil ve kanıt olarak insanın yolu üzerine konulmuştur.

 

İşte bütün bunlar, maddenin okunmasını sağlayan harf ve hecelerdir. Bakalım insanoğlu bunun karşısında durup düşünecek mi? Bunu okumaya çalışacak mı? Yoksa boş verip, aman sende deyip es mi geçecek? Bu şifreli yazılar karşısında bakalım ne yapacak insan?

 

İşte bu, okumayı okumaktır. Okuma bilincidir. Okuduğunda asıl okunacak şeyin farkına varmaktır. Yoksa teyp de bir bakıma okunanı naklediyor. Radyo da okunanı söylüyor.

 

Televizyon da bir bakıma okumanın bir başka şekli..

 

Ama asıl olan şu ki, okunanın da okunmaya ihtiyacı vardır.

 

"Bir ben vardır bende, benden içerü" denildiği gibi,

 

Bir okuma vardır insanda, okumaktan içerü.

 

Nitekim, nasılın cevabını nasılki birinci okumada aramak gerekiyorsa; niçinin cevabını da ikinci okumada bulmak lâzım.

 

*

 

Sn. Senai Demirci de okumanın püf noktasını anlamış olarak: "Hayatım bir kitabı okumaya dönüştü." derken, büyük ve asıl hakikati anlamış olmanın heyecanını duyuyor; bizlere de duyurarak bu muazzam gerçeği bizlerle paylaşmak istiyor.

 

Evet hayatımız bir kitapdır. Ancak bu kitabı okuyan insanın hayatı var demektir. Yani okuyan insanda ancak hayat emaresi var demektir. Yoksa insanın sadece yiyip içmesi insana yakışan hayat şekli değildir. Çünkü hayvan da yer içer. Sanki yemek için yaşar. İnsan ise yaşamak yani okumak için yiyip içiyorsa; yaşıyor demektir. Diri demektir. İşte ancak bu şekilde insandan sayılır.

 

Dekart'ın ünlü "Düşünüyorum o halde varım" sözünü, şu şekle de çevirebiliriz: "Okuyorum o hâlde varım. "Çünkü düşünmek de okumaya bağlıdır. Düşünmek için okumak lâzım. Okumayan gerçek mânada düşünebilir mi?

 

Nasılki sormak için bilgiye ihtiyaç var. Öyleyse düşünmek istiyorsak eğer, önce bilgi sahibi olmalıyız. Ki bu da okumaktan geçer. Soru bilginin anahtarı olduğu gibi, okumak da düşüncenin anahtarı ve açarıdır.

 

*

 

Sn. Senai Demirci "Okumak hayatın kabuğunu çatlatmaktır." derken de yine zihnimizde yeni ufuklar açıyor. Okumaktan muradın anlamak olduğunu çıtlatıyor bizlere... Bu da yeni hayat anlayışlarına, yükseltiyor bizleri.

 

Hayatı yeni bilişlere vesile yapmanın kapısını aralatıyor bizlere.. Farklı manevî mekânlarda başka kapıları da çalmamız gerektiğini hatırlatıyor bizlere. Ulvî sırların anlaşılmasına doğru yelken açtırıyor zihnimize..

 

Kısaca okumanın ardından gelinmesi gereken asıl okuyuşlara varmamız isteniyor bizlerden.. Kırmadan, incitmeden okumaktan murad ne olmak lâzım geldiği üfleniyor kulağımıza ve seriliyor gözlerimiz önüne.. Bir de bakıyoruz, Yunus Emre'nin tedris rahlesi önümüze konmuş olarak buluyoruz kendimizi.

 

*

 

Sözde, kelâmda; o söz ve kelâmın maddesini görebiliyor muyuz? Ben işte buna gerçek okuma derim. Söylenende söyleneni bulabiliyor, görebiliyor somut hâlini müşahede edebiliyor muyuz? Ben işte bunu hakiki okuma diye nitelerim.

 

Kur'an sözdür. Kelâmdır. İçiçe geçmiş küçük büyük varlıkların, görünen görünmeyen varlıkların, varlıklarından önceki ruh hallerinin ifadesidir.

 

İşte Kur'an'ın mânâ özünde, somut kâinat gerçeği görmek; asıl okumanın ta kendisidir.

 

Gördüğümüz, içinde yaşadığımız evrenin ruhunu, mânâsını, varoluş dayanağını Kur'anda görmek, bulmak ve bilmek de aynı şekilde gerçek okumanın ta kendisidir.

 

Birinden öbürüne yani maddeden mânaya, mânadan maddeye geçebiliyorsak hakiki okuyuşa ermiş sayılırız.

 

Evet maddede mânayı, mânada maddeyi görebiliyor.. Yazıdan yazılan şeye geçebiliyor.. Yazılanın kendisiyle işaret edilen yazısını okuyabiliyorsak.. Artık okumayı söktük sayılır. Artık okuyabiliyoruz demektir.

 

İşte bu; dünyada, sadece insandan beklenen, sırf insana has kılınan, çok üstün bir meziyettir. Çünkü insan, gördüklerinin gösterdiklerini de görebilen, yegâne üstün yaratıktır.

 

*

 

Velhasıl aziz dostlar! Sn. Senai Demirci'nin vuzuh ve vakıfla ortaya koyduğu gibi, ben de onun dediği şekilde:

 

"Kendimi bir büyük kitabın ortasında buluyorum. Okumaktan başka çare bulamıyorum."