ÂLİMLERİN DİLİ, SİYASETÇİNİN DİLİ, ESKİ ÜLKÜCÜLERİN DİLİ
Hüseyin DAYI
Yazının başlığında işaret edilen âlimler, İmam Malik ve Fethullah Gülen Hoca; siyasetçi, Sayın Devlet Bahçeli; “Eski ülkücüler” ise 12 Eylül 1980’den önceki ülkücü harekette bulunmuş, çoğu başta hapishanelere düşmek üzere çeşitli çileler çekmiş cefakâr insanlardır. Hepsinin birlikte zikredilmesinin sebebi ise, geçtiğimiz Pazar gününe ait iki haber ve o haberlerin hatırlattığı bir sohbettir.
ESKİ ÜLKÜCÜLERİN TERCİHİ
Zaman Gazetesi’nin haberine göre; otuz dokuz “eski ülkücü”, hükümetin anayasayı değiştirme çalışmalarını desteklemiş ve “Türkiye bir yol ayırımındadır. Ya darbeleri ilelebet tarihe gömecek ya da öz vatanında esir muamelesi görmeye devam edecektir” demişler. Yayınladıkları bildiride, darbe döneminde işkence gördüklerini, bazı arkadaşlarının asıldığını, bazılarının yıllarca hapis yattığını anlatmış, yapılacak reformu o zulmün hesabını hukuk yoluyla sorma imkânı olarak gördüklerini belirtmişler. Maksatlarını; Türkiye’de hürriyet, insan hakları ve çağdaş demokrasinin yerleşmesi diye açıklayan o “eski ülkücüler”, şu cümleleriyle de her türlü isnadın önüne kalın bir set çekmişler: “Tavrımız, ne bir partinin yanında olmak ne de bir partinin karşısında olmaktır. Tavrımız, milletin sözünün bütün sözlerin üstünde tutulduğu bir Türkiye’den yana olmaktır. Tavrımız, inançlarına ipotek konulan mazlum bir milletin hukukundan yana olmaktır. Tavrımız, insan merkezli bir anayasadan, milletinin hadimi bir devletten yana olmaktır. Biz, 12 Eylül mağduru ülkücüler ve Türk milliyetçileri olarak, anayasa değişikliği taslağını desteklediğimizi ilan ediyoruz.”
Şüphesiz ki bu ülkücülerin anayasa değişikliğine bakışları, MHP’nin bakışıyla ters düşüyor. Buna rağmen bu sözler, MHP’lileri kızdıracak nitelikte değil. Fakat…
SAYIN BAHÇELİ’NİN ÖFKESİ
Aynı gün, İnternet Haber’deki bir habere göre; MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, Anayasa değişikliğini destekleyen “eski ülkücüler”e sert tepki göstermiş. Bahçeli, “Biz, kendine eski ülkücü veya eski MHP’li diyerek, gittikleri yerin bir türlü yenisi olamayıp, hâlâ bu kutlu hareketin eskisi ve müsveddesi olmakla övünenlerin tuzaklarına düşmeyiz” demiş. Sayın Bahçeli daha sert ifadelerle şöyle konuşmuş: “Son günlerde, merkezi Amerika olan bir zihniyetin ülkemizdeki uzantıları ile beslenen işbirlikçileri, milliyetçi-ülkücü hareket için yoğun bir kampanya başlatmışlardır. Bunlar, ağızbirliği etmişçesine, TRT ekranlarında birer birer boy göstererek, gazete sütunlarında ardı ardına makaleler yazarak, Milliyetçi Hareketin meseleler karşısındaki duruşunu eleştirme ve yönlendirme yarışına girmişlerdir. Bunlar; partimize mensubiyetleri kendinden menkul zavallıları bularak konuşturmakta ya da dava arkadaşlarımın geçmişte çektiği çileler üzerinden ağır tahriklerle milliyetçilik ve meşakkat istismarı yapmaktadırlar.” Bahçeli’nin eski dava arkadaşlarına yönelttiği bu sert dil, siyasette istemediğimiz bir dildir. Bilgi ve tecrübe açılarından çok önemli birikime sahip o insanlar, bir zamanlar revaçta olduğu gibi, “lider, teşkilat, doktrin” çemberinin dışında fikir üretemeyecekler midir? Şu da bilinmelidir ki, Sayın Bahçeli’den ayrı düşünen o “eski ülkücüler”in birçoğu, oylarını halen MHP’ye vermektedir. Onlar, “eski” tabirini; ülkücülüğü terk etmişlik anlamında değil, 1980 öncesini yaşamışlık anlamında kullanmaktadırlar. Tabi ki, içlerinde MHP’den tamamen vazgeçenler de var. Bu gerçek, MHP yöneticilerinin o üslupla kendi arkadaşlarını bile toparlayamadığını gösterir.
Peki, farklıları da kucaklayan bir dil var mıdır?
ÂLİMLERİN BİRLEŞTİRİCİLİĞİ
“Eski ülkücüler” hakkındaki haber Zaman Gazetesi’nde çıktığı için, Sayın Bahçeli’nin “merkezi Amerika olan bir zihniyet” demekle, şahsen ABD’de bulunan Fethullah Gülen Hocaefendi’nin fikirlerini kastettiği anlaşılmaktadır. Öyleyse; o konuşmasından önceki gün, Hocaefendi’nin Zaman Gazetesi’nin internet yayınında yer alan sözlerini de dinleyelim. Önce İmam Malik Hazretleri’nin farklı düşünenleri kucaklayışını anlatıyor:
“Abbasi halifelerinden bazıları, İmam-ı Malik’e ‘Muvatta’yı çoğaltalım, bunun dışındaki bütün kitapları yasaklayalım’ deyince büyük İmam, ‘Allah Resulü’nün ashabı dünyanın dört bir yanına dağılmıştır. Hepsinin götürdüğü ne cevherler vardır; Ümmet-i Muhammed’in hepsinden istifade etmesi lazım’ diyor.” Hocaefendi, bu tarihî ve fıkhî bilgiyi aktardıktan sonra da kendi sevenlerine sesleniyor:
“Dost dairede insanlardan bir tepki varsa, tepki ve tenkitleri üzerimize almalı ve kendimizi sorgulamalıyız; ‘İhtimal üslup hatası yaptık’ demeli ve muhasebeye koyulmalıyız. Yoksa ‘Niye falanlar bizi tenkit ediyorlar?’ diyerek mukabele-yi bilmisilde bulunursak, yaptığımız üslup hatasına tövbe edeceğimize, yeni bir hata işlemiş oluruz.”
İşte yukarıda iki örneğini gördüğümüz âlimlerin konuştuğu dil, bizim medeniyetimizin dilidir. Birleştirici olmak için, örnek alınması gereken de bu dildir. Bu dili örnek almak içinse, o zatların bütün içtihatlarına uymak şart değildir. Zaten farklıları da kabullenmekten anlaşılan da odur.
Yorumlar