LİDERİN İBRET VERCİ DAVRANIŞI!

Şanlı Türk Tarihi'nin unutulmaz liderlerinden birisi olan Mustafa Kemal Atatürk; Türk Milleti'nin "İstiklal ve istikbal " mücadelesindeki azmi, diplomasideki dehası, cesareti, ve dostlarına karşı gösterdiği sadakatı konusunda; savaşın kartalı barışın güvercini timsali olarak; yüzyıllar boyu hürmetle anılacaktır.

İşte size O’nun bu gibi konulardaki ibret alınacak sadece iki muhteşem davranışı.

                       ***

1930’lu yıllar... İtalya devlet başkanı faşist Mussolini’dir.

Bir harita yayınlar. Anamur burnundan kuzeye doğru Konya ve batıya doğru Isparta ve Aydın illerini kapsayan bir haritadır bu. Sürekli demeç verir. 

“Bu haritada gösterilen yerler İtalyanlarındır. Gidecek ve oraları alacağım,” der.

 Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhurbaşkanıdır. Uzun süre ses çıkarmaz ama Mussolini hem harita yayınlamaya, hem de “Gidip oraları alacağım” demeçlerini vermeyi sürdürür.

Mustafa Kemal Atatürk bir süre sonra Antalya’ya gelir ve Atatürk evine yerleşir. Bu arada İtalya Atatürk evinin tam karşısına düşen bir binada İtalyan Başkonsolosluğu açılmıştır.

Mustafa Kemal bir ara bir bölük askerin getirilmesini ister. Bir bölük asker gelir ve Atatürk evinin önünde konuşlanır. Mustafa Kemal bölüğün başına geçer ve bölüğe talim ettirmeye başlar. “Rahat! Hazrol! Yat! , Silah omza! “ gibi askerlere bölük talimi yaptırır. 

Bir süre sonra da ( Süngü tak’ hedef karşı bina!” emrini verir. Karşı bina İtalyan konsolosluğudur. Asker süngü takar ve karşı binaya (İtalyan konsolosluğuna) hücuma geçer. Asker tam bina kapısına yaklaşınca Mustafa Kemal “Kıt’a dur! Geriye dön marş marş” komutunu verir.

Bu uygulama birkaç kez tekrarlanır.

Mustafa Kemal Ankara’ya döner ve bir resepsiyon düzenler. Resepsiyona tüm ülkelerin Büyükelçileri de davetledir. İtalya Büyükelçisi Mustafa Kemal’in yanından geçerken, Mustafa Kemal İtalyan Büyükelçisi’ne“:

SENİN PALYAÇODAN NE HABER!” Der.

Ve o günden sonra İtalyan faşisti Mussolini’den ne harita yayınlanır ne de “Biz gidip buraları alacağız” diye bir demeç verir.

                       ***

Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN en yakın arkadaşı Kılıç Ali'nin oğlu Gazeteci Altemur Kılıç anlatıyor:

"Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal’in emir subayı, Onunla birlikte Samsun’a çıkanlardan Muzaffer (Kılıç), tam Kan Abaza idi. Babamla kardeş çocuğu, yanında büyüdüğüm, bana Türk milliyetçiliğini aşılayan amcamdı... Mustafa Kemal’i canıyla korumuş, dik kafalı, sözünü esirgemeyen bir adamdı. Mustafa Kemal ona “Deli Çerkez” dermiş.

Bilmediğim bir anısını okudum. Kendisi anlatmış:

“Ankara’da Samanpazarı yoluyla Ulus’a geçiyorduk. O zamanlar Samanpazarı’nda bulunan üç beş dükkândan birisi Ali Efendi isimli bir kitapçıya aitti. Kitapçı dükkânının kepenklerinde, nefis bir halı asılmış duruyordu... Bu çok nefis halı Mustafa Kemal’in dikkatini çekti. Hemen arabayı durdurup indik. Kitapçı, Ata’yı görünce:

“Buyurun Paşam!” diyerek heyecanla bir emri olup olmadığını sordu. Paşa da bu halıyı çok güzel bulduklarını söyledi... Ali Efendi:

“Paşam, bu halı bir müşterimin. Paraya ihtiyacı olmuş, satılması için bana bıraktılar” dedi.

Paşa bu halının çok kıymetli olduğunu, bunu halı sahibinin nereden almış olabileceğini öğrenmek istediler. Kitapçı ezile büzüle:

“Paşam, emanet koyan isminin söylenmemesini özellikle rica ettiler, müsaade ederseniz ismini söylemeyeyim” dedi...

Paşa daha da çok merak edip: “Çocuk, belki halıyı

almak isteyeceğiz. Kimin ve kaça olduğunu öğrenmek isteriz” dediler.

Kitapçı: “Paşam 40 lira istemişlerdi” deyip yine halı sahibinin ismini vermedi. Fakat Paşa ısrar edince kitapçı istemeyerek ve sıkılarak “Abdülhalim Çelebi Hazretleri’nin, Paşam” dedi... Abdülhalim Efendi, Mevlânâ sülalesinden gelmiş, Konya milletvekili olarak Mecliste görev yapıyordu. Kapısı herkese daima açık, cömert, gayet güzel konuşan, Mevlevi kalpağı ile gezen, akıllı, sevimli, hoş sohbet, özü-sözü doğru bir kişiydi... Atatürk, bu cevabı alınca çok duygulandı ve bana dönerek dükkâna 40 lira bırakmamı emretti. Hemen parayı bıraktım, halıyı aldım...

Atatürk “Abdülhalim Efendi, halısını satacak kadar parasız kalıyor; ama kapısını kimseye kapamıyor” diyerek üzülmüştü. Kitapçıya:

“Halıyı biz alıyoruz. Fakat halıyı Abdülhalim Efendi’nin evine yollayınız, biz oradan aldırırız. Akşamüzeri de kendilerine bir kahve içmek için geleceğimizi söyleyiniz” dediler.

 Aynı akşam Abdülhalim Efendi’nin evine gittik. Eve girdiğimizde baktım halı, kapı arkasında paketli olarak duruyordu... Abdülhalim Efendi: “Paşam halıyı almışsınız. Fakat halı evime geri geldi. Müsaade ederseniz, arabanıza koyduralım” dedi. Atatürk de: “Abdülhalim Efendi, halı yine bizim olsun. Biz arada sırada sana kahve içmeye geldikçe onun üzerinde kahvemizi içeriz” diyerek halıyı açtırdılar ve odaya serdirdiler.

Kahveler içildi ve sohbet edildi. Giderken Abdülhalim Efendi yine bizi kapıya kadar uğurlayarak: “Paşam” dedi, “Eğer müsaadeniz olursa halıyı...” derken Atatürk sözünü keserek güzel bir tebessümle:

“Abdülhalim Efendi, onu sana emaneten bırakıyoruz. Her gelmemizde onu burada görmek ve üzerinde oturmak isteriz” diyerek veda edip ayrıldılar...

Not: Abdülhalim Çelebi Efendi o halıyı, Konya Mevlânâ Müzesi kurulunca oraya armağan etmiş... O şimdi oradadır

Seni 10 Kasımlar da değil her gün örnek alıp anacağız.Mekanın Cennet olsun. Yiğit insan!..