Globalizasyon / Küreselleşme'nin her ülkeden istediklerinden biri ve en önemlisi olan “Yerelleşme” nin giderek Türkiye'de tehlikeli boyutlara doğru ilerlediği bir sırada...
     Toplumun çok kültürlü oluşunun ayrılık gayrılık sebebi olarak görülmeye gösterilmeye başladığı  bir hengâmda...
     Kürt kardeşlerimizin bölücü olmayan kahir ekseriyetine rağmen, ölen bölücü teröristler için taziye çadırları alenen kurulur ve buraları kimi milletvekilleri çekinmeden ziyaret ederken...
     Bilhassa ABD, Rusya ve İsrail bütün çabalarını; Türkiye üzerinde yoğunlaştırmış ve bunda ber-devamken...
     Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini muhafaza ve müdafaa etmenin zaruret, önem ve zorunluluğu apaçık bir şekilde kendini göstermiş ve herşeyin önüne geçmişken...
     Sevr masası tekrar önümüzde kurulmak istenirken ve hattâ kurulmuşken...
     Kimi sözde sivil toplum örgütleri; maalesef teröre alenen destek verirken...
     AB ülkeleri ve güya dost ve müttefikimiz olan ABD; terörün ve teröristlerin yanında yer almış ve  alırken...
     Ülkenin bir bölümünde hendekler kazılmış ve kazılmakta, tüneller açılmış ve açılmakta iken...
     Bizzat mahalli / yerel halk, teröristlerce engel olarak görülüp hayatlarına kastedilirken...
     Herşeye rağmen Kürt kardeşlerimiz, emniyetlerini; Batı'daki Türk kardeşlerinin yanında görürken...
     Güneydoğu'daki halkımız isyan çağrılarına karşın buna geçit vermezken ve bu yüzden tezyif edilip hakaretlere maruz kalırken...
     Orta Doğu'yu, özellikle Türkiye'yi -akıllarınca- dizayn etmek için başta ABD, Rusya, İsrail ve AB ülkeleri harıl harıl, açıkça, meydan okurcasına, hummalı bir şekilde çalışırken...
     Terörün finansmanı; ahtapot gibi her tarafa el atarak teröristlere her türlü imkânı sağlarken...
     Okul, hastane vb. gibi kamu binaları ve ambulanslar ateşe verilirken...
     Sokaklar direnişçiler tarafından kapatılmış ve kapatılırken...
     Türkiye, bütün bunlar gibi sayısız terör faaliyetlerinin zemini ve hattâ merkezi olmuşken...
     Emperyalist devletler; İran, Irak, Suriye ve Türkiye'den koparılacak parçalarla sun'î / yapay ve zoraki; İsrail güdümünde bir uydu, sözde devlet kurdurarak; Orta Doğu'nun şahsında tüm dünyaya her bakımdan endişesiz bir surette yerleşmek için, yoğun bir faaliyet, gayret ve çabanın içindeyken...
     Türkiye'nin herşeyi bir tarafa bırakıp, bir an evvel bu tehlikeli gidişatı durdurmak için, ne gerekiyorsa behemehal  yerine getirmesi; hayatî bir ehemmiyet arzetmektedir. Çünkü:
     “Nasıl ki kışta, fırtınaların şiddetli olduğu bir vakitte dar delikler dahi seddedilir (kapatılır), yeni kapılar açmak, hiçbir cihetle kâr-ı akıl değil. Hem nasıl ki büyük bir selin hücumunda, tamir için duvarlarda delikler açmak gark olmaya (boğulmaya) vesiledir. Öyle de şu...âdât-ı ecanibin (ecnebi / Batılı âdetlerin) istilası (yurdu kaplaması) ânında ve bid'aların (Batı kaynaklı sözde yeniliklerin) kesreti (çokluğu) vaktinde ve dalâletin (sapıklığın, teröristliğin) tahribatı (ülkeyi harabeye çevirdiği)  hengâmında (zamanında) ...yeni kapılar açıp duvarlarından muharriplerin (tahrip ve yıkıcıların) girmesine vesile (ve sebep) olacak delikler açmak, İslâmiyete cinayettir (bir bakıma vatana da ihanettir).” (İçtihad Risalesi)
     Kaldı ki  “Bir hükmün hikmeti (faydası) ayrıdır, illeti (sebebi) ayrıdır. Hikmet ve maslahat (fayda) ise, tercihe sebeptir, icaba, icada medar (sebep) değildir. İllet (ve sebep) ise vücuduna medar (ve sebep)tir.” (İçtihad Risalesi)
     Evet böyle bir zaman ve zeminde devletin temel taşları yerinden oynatılmamalı. Oluşacak çatlaklarla yıkıcı ve bölücülere fırsat verilmemeli. Çünkü mevcut temel taşları, milletin hayat kaynağı ve âdeta gıdası hükmündedir. Günümüzde ise o taşlar yerinden sökülüp atılmak isteniyor! Halbuki bugün için yapılacak tek şey; bütün gayreti onların ayakta kalmasına sarf etmek olmalı.  (27 Şubat 2016)