Amerika, Irak’ı güya özgürlük ve demokrasi getirmek işgal etti. Şu ana kadar Irak’a özgürlük ve demokrasi gelmediği gibi Saddam döneminden daha da kötüye gidiyor. Saddam elbette zalim ve diktatör biriydi. Ancak ABD’nin yaptıklarına bakacak olursak Saddam’ı hiç de aratmıyor. Amerika’nın Irak’ı işgali önceden yazılmış bir senaryonun uygulanmasından başka bir şey değildir. Bu senaryonun doğruluğunu kendileri söylüyor. İngiltere’nin ABD’nin yanında yer almasını içine sindirmeyen İngiliz eski Çevre Bakanı Michael Meacher derhal istifa etmişti. Eski Bakan Meacher bununla da kalmadı The Guardian gazetesine yayımlanan yazısında; “11 Eylül Amerika tarafından oynanmış bir senaryoydu’ dedi. Peki, bu senaryoyu kimler niçin yazdı. İşte önemli olan bu iki sorunun cevabını bulmaktır. İki sorunun cevabı bulunduğunda dünyayı kan gölüne ve küresel hegemonya altına kimler almak istiyor ortaya çıkar. İngiltere eski Çevre Bakanı Michael Meacher, Guardian gazetesi için kaleme aldığı yazıda müthiş iddialarda bulundu. Meacher 11 Eylül saldırılarının aslında Amerika tarafından bilindiğini, bu konudaki uyarıların görmezden gelindiğini, hatta bu saldırıların bahane olarak kullanıldığını savundu. Eski bakana göre, ABD’ye birçok ülkeden uyarı gelmiş ve Amerikan istihbarat servisleri bu uyarıları öğrenmişti. Herkes bir saldırı bekliyordu. Ancak Amerika’nın petrol rezervlerini kontrol altına almak, dünyaya kendi gücünü ispatlamak ve birçok bölgede hâkimiyet kurmak gibi uluslararası politikası için ciddi bir bahaneye ihtiyacı vardı. Meacher’in kaleme aldığı iddialarına göre ABD, dışında hatta bu kurumun da üstünde bir güç olma politikası için dünyayı etkileyecek müdahaleler için meşru bir sebebi ortaya koyamamıştır. İşte İngiliz eski bakanı Meacher’den ifşaatlar: “2000 yılı Eylül’ünde Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Yardımcısı Paul Wolfowitz ve ABD Başkanı George W. Bush’un kardeşi Jeb Bush tarafından yeni bir plan hazırlandı. Bu planda Saddam Hüseyin’in tehlikeli olduğu, Amerika’nın Körfez’de kontrolü eline alması gerektiği belirtiliyordu. Hatta artık Güneydoğu Asya’daki Amerikan gücünün artırılması gerektiği ifade ediliyordu. Amerika aslında Usame bin Ladin’i de yakalamak için büyük bir çaba göstermedi. ABD’li yetkililer de bunu doğruladı. Hatta FBI ajanı Robert Wright, Aralık 2002’de, FBI’ın El Kaide liderlerini ya da militanlarını tutuklamak istemediğini ifade etti.” Amerika’nın en büyük korkusu Müslüman ülkelerin 2010 yılında, dünyadaki petrol ticaretinin yüzde 60’ını, petrol ihracatının ise yüzde 95’ini kontrol altına alacak olmasında yattığını vurgulayan eski bakan Meacher, şöyle diyor: “ABD’nin, en büyük güç olma politikası için dünyayı etkileyecek müdahalelere meşru bir sebep bulması gerekiyordu. İşte bu nedenle 11 Eylül saldırıları, ABD’yi tüm dünyaya karşı ilk anda haklı gösterdi. Olayın ardından Bush hükümeti ‘Uluslararası terörizmle mücadele’ başlığı altında hem Afganistan’a uzandı, hem de Irak’a.” Amerika müttefiki olan Türkiye’nin terör hassasiyetini bilmesi gerekir. Şu anda Suriye, İran ve Türkiye sınırları içinde ve dışındaki teröristleri temizlemek için işbirliğine girmişlerdir. Kuzey Irak’ta ki yapılanma Türkiye’nin güvenliğini tehdit eder boyuta gelmiştir. Hem de müttefikimiz Amerika yoluyla. Bu durum kabul edilemez ve görmezlikten gelinemez bir gerçektir. Türkiye ceviz kabuğunu doldurmayan iç gündemlerle uğraşırken, düşmanlarımız boş durmamaktadır. O nedenle birlik ve beraberlik zamanıdır. Terör, özgürlük, demokrasi gibi laflar birer bahaneden ibarettir. Önemli olan küresel tek bir güç olan ABD’nin hegemonyasıdır. En iyi zemin ise İslam ülkeleridir. Çünkü onları hizaya getirilmek ve itaat etmek zorundadır. ABD hegemonyasını karşı çıkanlar ise çeşitli bahanelerle ortadan kaldırılırlar. Aslında ABD’yi önü alınmaz maceraya sürükleyenler kendi sonlarının hazırladıklarını hiç mi düşünmüyorlar. ‘Zulümle abad olanın sonu berbat olur’ demiş atalarımız. Bu söz boşuna değildir. Zulmün sonu yıkımıdır. Yok olmaktır, hem tarihten ve hem de coğrafyalardan…