Üç ay önce 12 Aralık’ta Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüsü kısa sürede yayılıp maalesef dünyayı görülmemiş bir şekilde etkisi altına aldı. Koruyucu aşının olmaması, salgının büyük bir hızla yayılması ve çok yüksek rakamlara ulaşan ölümler; hayatı, ekonomiyi, ticareti, sportif-kültürel ve sanatsal her türlü faaliyetleri, eğitim ve öğretim dahil üretimi, ulaşımı ve sanayiden savunmaya her alanı etkiledi.
Bütün dünya şoka girmiş, hayat adeta durmuştu. Türkiye geçen hafta başlarında dünyada koronavirüs görülmeyen nadir ülkelerden biri iken, evvelki gün ilk can kaybı Sağlık Bakanı tarafından açıklandı.
Tabii bu arada malumları ilgili bakanlıklar, virüsün yayılmasını önleyecek bir dizi önlemleri hayata geçirdiler. Bilindiği gibi bütün eğitim-öğretim, kültür, sanat ve spor faaliyetlerine ara verildi, her türlü toplantılar, yurt dışı seyahatler yasaklandı, Türkiye’ye giriş-çıkış kapıları da kapatıldı.
Dün de Cumhurbaşkanı’nın da katıldığı bakanlar, işçi ve işveren kuruluşları, sendikalar ve diğer ilgililerin katıldığı geniş kapsamlı toplantıda bu süreçle ilgili ve beklenen önemli kararlar alınıp açıklandı. Bu kararların yeterliliği yanında uygulamalar da incelenip değerlendirilerek, ortaya çıkacak ihtiyaçlara göre, tabii ki yeni düzenlemeler de yapılacaktır.
Şimdi bireyler olarak bizim hepimizin en önemli ve acil görevi, elele ve en geniş anlamda yardımlaşma, dayanışma ve işbirliği içinde, yapılan mücadeleye katkı sağlamaktır.
Bütün dünyayı saran ve sarsan bu küresel tehdit karşısında, ancak hep birlikte ulusça alınacak önlemlerle başarılı olunabileceği unutulmamalıdır.
***
Değerli okurlarım, bu geçtiğimiz hafta, tarihimizin baş köşesinde, şan ve şeref abidesi 18 Mart Çanakkale Zaferi’ni bile, her zamanki gibi görkemli bir şekilde kutlayamadık. Bilindiği gibi 105 yıl önce, mağrur İngiliz ve Fransız müşterek donanmasını, Çanakkale Boğazı’nda mağlup ettiğimiz Çanakkale Deniz Zaferi koronavirüs salgının gölgesinde kaldı.
Değerli okurlarım, bilindiği gibi Birinci Cihan Harbi; İngiltere, Fransa ve Rusya’nın oluşturduğu İTİLAF Grubu ile Almanya, Avusturya ve İtalya’nın oluşturduğu İTTİFAK Grubu arasında, 28 Temmuz 1914’te Avusturya’nın Sırbistan’a, 2 Ağustos’ta Almanya’nın Rusya ve Fransa’ya taarruzları ile başlamıştı.
Osmanlı harbe üç ay sonra İTTİFAK Grubu yanında girmişti.
Daha Osmanlı harbe girmeden, 29 Ağustos’ta Almanlar, doğu Prusya’da Tannenberg’de bir Rus ordusunu imha edip Ukrayna içlerine kadar girmişti ama batıda da Paris’in kuzeyinde, Marn Nehri üzerinde, 10 Eylül’de Fransız ordusu tarafından durdurulmuştu.
Avusturya da Sırbistan’da başarısızdı.
Avrupa’daki bu başarısızlıklar üzerine Almanya gizli bir anlaşma yaptığı, halen tarafsız görünen Osmanlı’yı harbe zorluyordu.
Bilindiği gibi, Akdeniz’de İngilizlerin kovaladığı iki Alman zırhlısının (Goeben ve Breslau) Osmanlı’ya sığınması ve ardından Osmanlı’nın 29 Ekim 1914’de Karadeniz’de Rus limanlarını bombalaması ile Osmanlı da İttifak Grubu içinde savaşa girmişti.
Ruslarla Doğu Anadolu’da, İngilizlerle de Basra Körfezi’nde çarpışmalar başlamış, bilahare Osmanlı Ordularının Sarıkamış’ta Ruslara, Süveyş Kanalı’nda da Mısır’a taarruzları hüsranla neticelenmiş, Basra Körfezi’ne çıkan İngilizler de Basra’yı ele geçirmişlerdi.
İngiltere, daha Balkan Harbi’nde tarihinin en acı mağlubiyetlerinden birini alan, Avrupa’nın Hasta Adamı Osmanlı’yı can evinde vurarak, hem Rusya’ya yardım etmek hem de savaşı sonlandırmak için Çanakkale Boğazı’nı forsalayarak geçmeye karar vermişti. İngiliz donanması daha önce de, 20 Şubat 1807’de de Çanakkale Boğazı’nı forsalayıp geçmiş ancak hiçbir sonuç alamadan 4 Mart’ta Çanakkale Boğazı’ndan Ege Denizi’ne çıkarak canını zor kurtarmıştı.
Ve şimdi tekrar Boğazı forsalayarak geçme kararı aldıklarına göre, ders almadıkları anlaşılıyordu.
100 parça gemiden oluşan, o tarihe kadar dünyanın görmediği bu İngiliz-Fransız müşterek donanması, 19 Şubat 1915’te Çanakkale Boğazı önünde boy gösterdi. Ve hemen, Limni Adasını üs olarak kullanarak 25 Şubat’ta, 4 Mart’ta ve havanın uygun olduğu günlerde Boğaz girişindeki tabyaları taarruzla tahrip ettiler.
18 Mart günü de forsalayıp geçmek için saat 10.00’da Boğaz’a girdiler. Müşterek donanma menzil avantajı ile Türk topçusunu baskı altına alabiliyordu. Boğaz alev alev yanıyordu.
Durum hiç de 1807 yılı Boğaz geçişine benzemiyordu. Saat 14:10’da Fransız Zırhlısı Bouvet bir mayına çarpıp iki dakikada sulara gömülmüş, ardından Galois’de ağır yara alıp Boğazı terk etmişti.
Akşam saat 17:50’ye kadar iki zırhlı ile iki muhrip ve yedi mayın gemisi daha batmış üç zırhlı ağır hasar almış dokuzyüz İngiliz-Fransız askeri de Boğaz sularına gömülmüştü.
Savaş 6,5 saat sürmüş, gücünün üçte birini kaybeden Düvel-i Muazzamanın mağrur armadası, öylesine sarsılmıştı ki bir daha taarruz edemediler.
Mağlubiyeti kabul etmişlerdi.
Çanakkale geçilemezdi, geçemediler.
Değerli okurlarım, tabii bu harekatın kaderinde Mecidiye tabyasında Seyit Onbaşı, Dardanos Bataryasında Yüzbaşı Hasan, Üsteğmen Mevsuf gibi kahraman topçularımız yanında Boğazın Karanlık Liman denilen bölgesine 26 mayın döken Yüzbaşı Hakkı ile NUSRAT Mayın Gemisinin de büyük payı vardır.
Yüzbaşı Hakkı 7/8 Mart gecesi eldeki son mayınlarla, Boğaz’ın orta hattında, dikey değil paralel bir mayın hattı tesis etmişti. İngilizler de 18 Mart öncesi daha önce tesis edilen dikey hatları temizledikleri için yatay hatlar O’nlar için tam bir sürprizdi.
Tabii Çanakkale’yi geçmeyen İngiliz-Fransız ikilisi bu kilidi Gelibolu’dan açmak için yeniden hazırlanmaya başladılar.
Değerli okurlarım, İngiliz-Fransız müşterek donanmasının Çanakkale’yi geçmemesi dünyada büyük yankı yapmış, tarihimize de şanlı bir zafer kazandırılmıştı.
Bu destanı yazan, ebediyete intikal eden bütün kahramanları yüksek bir tazimle anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.