15 Kasım’da KKTC’nin 36ncı kuruluş yılını coşku ile huzur ve güven içinde kutlamanın hemen ardından KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı 25 Kasım’da Berlin’de BM Genel Sekreteri ve Rum Lider Anastasiadis ile buluşup bir defa daha görüştüler. Her ne kadar bu görüşmeler 1968 yılından bu yana 51 yıldır devam etse de Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs Adasını ciddi ciddi sahiplenme teşebbüsleri; Birinci Cihan Harbi sırasında Alman asıllı Yunan Kralına takılmıştı. Ardından da Muhteşem Kurtuluş Savaşı’nda malumları Yunanistan gerekli dersi aldığından Kıbrıs unutuluvermişti. Bilahare İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra galip devletler masasına oturmayı başararak yeniden Kıbrıs rüyaları görmeye başlayan Rum-Yunan ikilisi, silahlı mücadeleyi başlatmıştı. 

Yine bilindiği gibi 1 Nisan 1955’te Kıbrıs’ta Rumların görünüşte İngiltere’ye karşı başlattıkları terör ve katliamın asıl hedefi Türklerdi. 

Adeta kan gölüne dönen Ada’da, Ada’nın esas sahibi Türkiye ile 82 yıldır Adayı sahiplenmiş İngiltere ve Yunanistan anlaşarak, bilindiği gibi 16 Ağustos 1960’da Kıbrıs Cumhuriyetini kurmuşlardı. 

Yürütmenin başı Cumhurbaşkanı, Rum, Yardımcısı veto hakkı olan bir Türk idi. Bakanlar Kurulu da 7 Rum, 3 Türk bakandan müteşekkildi. 

Yasama görevi için 35 Rum ve 15 Türk milletvekilinden oluşan Cumhuriyet Meclisi kurulmuş, ayrıca başkanı bir Alman olan, birer de Rum ve Türk üyesi olan Anayasa Mahkemesi ile her iki cemaatin ihtiyaçları için gerekli mahkemeler de teşkil edilmişti.  

Kıbrıs Cumhuriyeti Türkiye ve Yunanistan’ın üyesi olmadığı hiçbir siyasi, ekonomik, askeri ittifaka giremeyecek, başka bir  devletle de birleşmeyecekti. 

Türkiye, İngiltere ve Yunanistan Cumhuriyetin Anayasal düzeni ve toprak bütünlüğünün garantörleri idi. 

Türkiye Ada’da 650, Yunanistan 950 mevcutlu askeri birlik bulundurabilecek, İngiltere de kendisine tahsis edilen iki üssü kullanabilecekti. 

Yönetim kadrolarının %30’u, Kıbrıs ordusu kadrolarının da %40’ı Türklere tahsis edilmişti. 

Böylece Kıbrıs Türk Toplumu, Kıbrıs Cumhuriyetinin yönetimine eşit statüde ve ortak olarak ve Türkiye’nin garantisi altında katılıyordu. 

Bu anlaşma ile; 

İngiltere, Ada’nın sorumluluğundan kurtulmuş ve iki de üs elde ederek avantajlarını korumuştu. 

Yunanistan, Kıbrıs Adasına ortak olduğunu Türkiye’ye kabul ettirmiş ve Ada’nın yönetimini de ele geçirmişti. 

Türkiye ise tarihten gelen haklarını tescil ettirmiş, soydaşlarımızın can ve mal güvenliği yanında Anadolu’nun güvenliğini de sağlamış, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını da önlemişti. 

Tabii Ada’da, Türklerin de eşit haklara sahip olduğu bağımsız bağlantısız Kıbrıs Cumhuriyeti; Rum-Yunan ikilisinin Enosis politikaları nedeni ile 21 Aralık 1963’te başlayan Kanlı Noel olayları ve sonraki gelişmeleri müteakip malumları çökmüştü. 

11 yıl Kıbrıs Türkü bütün olumsuzluklara karşı ayakta kalmayı başarmış, Türkiye’nin de tam altı defa Kıbrıs’a müdahale teşebbüsleri akim kalmıştı. Nihayet TSK, 20 Temmuz 1974’te Ada’ya çıkmayı başararak malumları soydaşlarımızı Ada’nın kuzeyinde toplamış ve Kıbrıs’ta barış ve huzuru hakim kılmıştı. 

Şimdi artık sıra adil, kalıcı ve tarafları memnun edecek bir çözüme gelmişti. Ve BM Genel Sekreterinin de katkıları ile 1968’den beri süregelen toplumlararası görüşmelere devam ediliyordu. Rum-Yunan ikilisinin görüşmeleri uzatarak zaman kazanma taktikleri nedeni ile görüşmeler uzadıkça uzadı. Ve nihayet Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan 28 yıl sonra BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan bir plan taraflara sunulabilmişti. 

Plan’la, Kıbrıs Türk ve Rum kurucu devletlerinin oluşturduğu Federal bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulacaktı. 

Yürütmenin başı Cumhurbaşkanı, iki Rum bir Türk arasında dönüşümlü hale getirilecek, Bakanlar Kurulu 4 Rum ile 2 Türk bakandan teşkil edilecek, yasama görevleri için yarısı Rum, yarısı Türk toplam 48 kişilik bir meclis oluşturulacaktı. 

Bu defa; 9 üyeli (üçü yabancı, üçü Türk üçü de Rum) Anayasa Mahkemesi teşkili ile Garanti ve İttifak antlaşmalarının devamı ve Türkiye ve Yunanistan Ada’daki asker sayılarını 10 binin altına indirmeleri, Türkiye’nin AB’ne girmesi ile Türk ve Yunan askerinin geri çekilmeleri ile Federal Devletin silahsızlandırılması öngörülmüştü. 

Bu hükümlere ilaveten plan; soydaşlarımızın kontrolündeki toprakların (Adanın %37,7’si) bir kısmının 52 köyle birlikte Rumlara terk edilmesini, ayrıca 80 bin Rum göçmenle 40 bin Türk göçmenin Kuzey’de yerleştirilmesini ve Rumlara tazminat ödenmesini de içermekte idi. 

Ve kabaca bu hali ile Annan Planı; 1960 Cumhuriyetinin soydaşlarımıza tanıdığı eşit statüyü kısıtlamış, Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto hakkını kaldırmış, TSK’nin Ada’dan çekilmesi ile soydaşlarımızın güvenliği adeta tehlikeye atılmıştı. 

Allah’tan plan Rumlar tarafından reddedilmiş, bilahare görüşmeler yeniden başlamıştı. 

Bir ara İsviçre’de alevlenen en son Almanya’da Berlin’de yapılan görüşmeler konusunda resmi olarak açıklama yapılmasa da dönüşümlü başkanlığın da söz konusu olmadığı, soydaşlarımıza sadece basit azınlık hakları tanınacağı, garanti ve ittifak anlaşmalarının kaldırılacağı, doğal kaynaklara ortaklığın kabul görmediği ve Rumların tazminat da talep ettikleri yazılı ve sözlü medyada dile getirilmektedir. 

Sayın Akıncı’nın, sanki uzlaşıp anlaşmayı çağrıştıran söylemlerini, Türk Milletinin ve Kıbrıslı soydaşlarımızın acaba ne kadarının onayladığını belirten bir anket mi var? 

1974 Zaferini Rumlar mı kazandı? 

Ne dersiniz?