BEY’İM AMAN!

Memleketine ve milletine üstün hizmetler gerçekleştirip ebedî âleme intikal edenler, milletlerinin gönlünde yaşamaya devam ederler. Onları; ‘hiç ölmeyenlerden’ sayan asil düşünce sâhipleri de hikâye ve romanlarında yaşatırlar. Bey’im Aman! Büyük düşünen, büyük işler yapan bir büyük insanın hayatından kesitler sunuyor. O büyük insan; Bakü’deki beton bir tabuta, İstanbul’un güneşini getirebiliyor. En sevinçli haberleri dinlerken bile, Rus tanklarının paletleri altında can veren milletinin gençlerini hatırlayıp gözyaşına boğuluyor. 
Bey’im Aman!’daki hikâyelerin hepsinde ilkinden sonuncusuna akıp giden duygu selinin çağlayanlar coşkunluğundaki sesini satırlar arasında işitmek mümkün. Belli ki yazarı da duygulu bir insan. Asıl başarısı da duygularını, duygu sömürüsüne tenezzül etmeden edebî bir maharetle kelimelere libas olarak giydirebilmesinde. 
‘Dayımın Üstünde Kahve Kokusu’ başlıklı hikâye şöyle başlıyor: 
…Ne yapsa çıkmaz içinden insanın; turnanın uçuşu, balığın çırpınışı, türkünün sesi. 
Nasıl çıksın ki aklından, çocukluğun hâtırasına yerleşmiş masallar, ninniler, Van gibi göllenip de Ahlat’a bakarken gün batımında… 
Uzak bir memlekette, mutfağı tarhana kokmayan bir evde… Mâsumiyetin bütün akşamüstlerine vedâ edip de oturmak ne zordur. 
Bir başka sahnede, sel hâline gelen duygular, önüne çıkan engelleri aşarak dilden dökülüveriyor: 
-Çavuşoğlu’sun sen… Deden gaziydi, baban gaziydi… Deden şehittir. Şimdi baban da… 
Sonra söylenmeyecek şeyleri söylemiş bütün büyükler gibi kabahatlenip, bir acemi suskunlukla geçiştirmeye çalıştı.
-‘Babam da’  ne dayı? ‘Şehit’ ne dayı? Şehit güzel bir şey mi dayı? Söylerken güzel… Şehriye gibi… Babam nerede dayı… O gelmeyecek mi bizimle?
Dayısı yaşaran gözlerini sildi; 
-Şehitlik güzeldir. Şehriye gibidir, güzel kuzum benim. Tatlı bir şeydir. Onu bir tadan bir daha bırakamaz.
-O zaman ben de tadayım dayı!
-Sen daha küçüksün kızım. Şimdi seni cennet gibi bir yere götürecekler. Orada derenin kenarında oturacaksın. Ayaklarını suya uzatacaksın. Söğütler sana ninni söyleyecek, uyuyacaksın.
-Söğütler ninni söyler mi dayı?
Şiir gibi anlatım tarzı, diğer hikâyelerde de okuyucunun gözlerini okşuyor, hayatın derinliklerinden hâtıralar getiriyor, bâzen de göz pınarlarına içli, sessiz ve gizli dâvetiyeler gönderiyor. 
Ve bu duygulu satırlar arasında buram buram vatan sevgisi, burcu burcu kahramanlıklar, okuyucuya Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun ‘Destanlar Burcu’nu hatırlatıyor.  
Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısından:
Eprimiş Hikâyeler adlı kitabıyla Kurgu Kültür Merkezinin 2011-2012 Öykü Ödülü'ne lâyık görülen Afşar Çelik, Bey’im Aman! ile yakın Türk tarihinde bir seyahate çıkıyor. Azerbaycan'ın bağımsızlık mücadelesi kadın kahramanlarından Prof. Dr. Hanım Halilova’nın Elçibey ile Bağımsızlığa Giden Yol adlı kitabından aldığı ilhamla tarihe bir hikâyeci gözüyle bakıyor. Tarihin ayak izlerini, Ömer Seyfettin'den tevarüs ettiği geleneğin pusulasıyla tâkip ediyor. Tarihin yer yer andığı ve bazen ihmal ettiği insanların hikâyelerini, Ebulfez Elçibey'in mütevazı, fedakâr hayatı ve önder kişiliği ışığında yeniden yazıyor. Elinde, kumandanı Mustafa Kemal Atatürk'ün manevî mirasından başka bir şeyi olmaksızın bağımsız bir devlet oluşturan, büyük Türk evlâdı Elçibey'i, çoğu zaman gerçek ve bâzen de hayalî kahramanlar ve olaylarla anlatırken biraz da hasretin tarihini yazıyor. 
Bey’im Aman! Türk milletleşmesinin Hazar kıyısındaki medeniyet bucağı Azerbaycan'ı hırçın bir rejimin kırıp döktüğü hayatlara ve o hayat üzerine inşa edilen büyük bir devlete, alçakgönüllü saygı duruşu.

İbrahim Metin’in editörlüğünde, Töre-Devlet Yayınları arasında çıkan, 12 X 19,5 santim ölçülerindeki kitabın dağıtım, sipariş ve satış adresi: 
BİLGE KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK DAĞITIMSANAYİ VE TİCARET LTD ŞTİ:                                    
 Nuruosmaniye Caddesi Nu: 3 Kardeşler Han Kat: 1 Cağaloğlu 34110 İstanbul.  
Telefon: 0.212- 520 72 53 
Belgegeçer: 0.212-511 47 74 
www.bilgeyayincilik.com  

AFŞAR ÇELİK
1971 yılında İstanbul'da doğdu. 1988 Yılında Kayseri Fen Lisesi'nden mezun oldu. 1995 yılında Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ni bitirdi. 
2008 Yılında, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji ve Amerika’da yüksek lisans öğrenimini tamamladı. 
 2011 Yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Fizikokimya ve Amerika'da doktora programına başladı.
1991'den bu yana kısa öykü yazarlığı yapıyor. Çeşitli dergilerde yayınlanmış kısa öyküleri var. 
2012 Kurgu Kültür Merkezi Edebiyat Ödülleri’ne ‘Eprimiş Hikâyeler’ adlı kitap çalışmasıyla katıldı ve birincilik kazandı. Kitabı,  Nisan 2013’te yayınlandı.
Ekim 2013’te ‘Beyim Aman!’ adlı kitabı Töre Devlet Yayınları tarafından yayınlandı.
Ayrıca 1998'den bu yana resimle profesyonel olarak ilgilenmektedir. Dördü kişisel olmak üzere yirmiden fazla sergiye katılmıştır.
Orta-üstü seviyede İngilizce bilmektedir. 1999'dan bu yana evlidir ve üç çocuk babasıdır.

EDEBİYATIMIZDA DEVRİK CÜMLE
‘Usta ’ sıfatıyla anılan bâzı yazarlar; ‘devrik cümle kullanmadan edebiyat yapılamaz ’  dercesine, şiirlerinde, romanlarında, hikâye ve düz yazılarında gereksiz yere ve bol miktarda devrik cümle kullanıyorlar. Hatta devrik olmayan cümleyi hiç kullanmıyorlar. ‘Mest oluyorum devrik cümle ile yazıp konuşunca ben’’ diyenler ve kendilerini ‘devrik cümle fanatikleri ’ olarak tanıtanlar, yeni yetişen nesle kötü örnek oluyorlar. Türkçemizi yozlaştırıyorlar. 
Türkler tarih boyunca; vatanlarını, bayraklarını, alfabelerini ve hatta dinlerini değiştirmişler, dillerini asla değiştirmemişlerdir. Tarih sahnesine çıktığımız günden 40-50 sene öncesine kadar devam eden binlerce-onbinlerce yılda güzel Türkçemiz; belli kaidelerle ifade gücüne kavuşmuş ve kemal noktasına erişmişti. Sonra uydurma kelimeler dilimizi istila etti. Türkçe karşılığı varken batılı ülkelerin dillerinden alınan kelimelerle, âdeta bir yıkım seferberliği ilân edildi. Bununla da yetinilmedi, yeni ve temelsiz kurallar dilimize musallat edildi. Eskiden ‘nahiv ’  denilen cümle bilgisi, sözdizimi ilmi vardı. Bu ilim sâyesinde dilimiz asırlarca sağlam yapısını koruyup günümüze ulaşmıştı. İçinde yaşadığımız dönemde; nahiv bilgisini bilenler azaldı, uygulayan ise hemen hemen hiç kalmadı.  
Bilindiği gibi Türkçemizde; cümle kurabilmek için en az iki unsura ihtiyaç vardır. Bunların biri özne, diğeri fiildir. ‘Gidiyorum ’ kelimesinde olduğu gibi bâzen özne ve fiil tek kelime içerisinde olabilir. ‘Bütün köylüler, yol çalışmasına katılmak için Pazar günü, otobüslere binmek üzere meydanda toplandılar.’ gibi uzun cümlelerde yardımcı unsurlar bulunur. Yardımcı unsurlar; zarf, sıfat, belirli veya belirsiz nesne, isim, isim tamlaması, edat gibi isimlerle anılır. Bu unsurlar (öğe veya ögeler) cümle içerisinde belli bir sıra ile dizilirler. Doğru cümlede; ‘Ben dün okula gittim.’ Denilir. ‘Gittim okula dün ben ’ şeklindeki cümle kuruluşu Türk dil bilgisi kaidelerine aykırıdır. 
Türk olmanın en belirgin göstergesi Türkçe konuşmaktır. Bir Türk için Türkçe konuşmak yetmez. Türkçeyi doğru ve güzel konuşmak gerekir. Türkçeyi doğru ve güzel konuşmak isteyenler; Tahsin Banguoğlu, Nihat Sami Banarlı, Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Kaplan, Necmeddin Hacıeminoğlu, Muharrem Ergin, Faruk Kadri Timurtaş, Yavuz Bülent Bâkiler gibi dil bilginlerinin ve Türkçe hassasiyeti olan yazarların kitaplarından yararlanabilirler.  

İSTANBUL SON PERDE
Asya ile Avrupa arasında tabîi bir köprü ve tarafsız bir şehir olan İstanbul, İkinci Dünya Savaşı sırasında mültecileri ve casusları bir mıknatıs gibi kendine çekmiş, askerlerden çok sırlara ve yalanlara ev sahipliği yapmıştır. Bir şekilde bu karanlık dünyaya çekilen Amerikalı işadamı Leon Bauer de Müttefik Kuvvetler için birtakım ufak tefek işler üstlenmiş ve gizli teslimatlarda rol oynamıştır.
Savaşın ardından şehirdeki casus topluluğu bavullarını toplamaya başlar ve kaygı içerisindeki şehir savaş sonrası hayatın acı gerçeklerine hazırlanırken, Leon'a son bir rutin görev verilir. Ama bu görevin hiç beklenmedik bir terslikle sonuçlanması üzerine karşılıklı açılan bir ateş, sokağın ortasında bırakılan bir ceset ve Leon'un elinde kalan bir savaş suçlusu… 
Dönemin atmosferi ve detaylarıyla yüklü olan İstanbul Son Perde, Soğuk Savaş'ın eşiğinde kendini karanlık işlerin içinde bulan bir adamın, gizli bir aşk ilişkisinin ve içinden geçen Boğaz'ın sâkin yüzey suları kadar yanıltıcı olabilen bir şehrin etkileyici bir hikâyesi. 
Joseph Kanon’un yazdığı roman, Kübra Tekneci tarafından Türkçeye çevrildi ve 476 sayfa hacimle Epsilon tarafından Mart 2013’te meraklısına sunuldu.   
EPSİLON YAYINEVİ: Merkez: Gürsel Mahallesi, Nurtaç Cadddesi, İcabet Sokağı Nu:3 Kağıthane, İstanbul.
Telefon: 0.212.294 46 00 
Belgegeçer: 0.212-294 49 46 
www.epsilonyayinevi.com  
e-posta: [email protected] 

DOSTLUK EKMEĞİ
Bir damla gözyaşı ve umutla yoğrulmuş küçük bir hediye, kırılan kalbinizi iyileştirip hayatınızı değiştirmeye yeter mi?
Kaderin ona oynadığı acımasız oyun karşısında Julia Evarts, yaşama sevincini kaybetmiştir. Çektiği bütün acıların ise tek bir sorumlusu vardır. Bir zamanlar en yakın arkadaşı olup da artık yüzünü bile görmek istemediği kız kardeşi...
Bir gün küçük kızı Gracie ile birlikte eve geldiklerinde, kapının önünde çiçek desenleriyle bezenmiş bir tabak ve yanında bir tarif bulurlar. Üzerine ise bir not iliştirilmiştir: ‘Ümit ederim beğenirsiniz.’ Julia, bu beklenmedik hediyeden kurtulmak istese de kızını mutlu etmek adına tarifi denemeye karar verir.
Darien Gee’nin romanı kâh ağlatıyor kâh sinirlendiriyor kâh güldürüyor. 
ARKADYA YAYINLARI: Maltepe Mahallesi Davutpaşa Caddesi Nu: 14 Murat Bilgiç (MB) İş Merkezi  Kat:1 Daire:1 Zeytinburnu / İstanbul. 
Telefon: 0 212-544 41 41 // Belgegeçer: 0.212-544 66 70 
e-posta: [email protected]  //  www.arkadya.com  


İKİ KITANIN VE İKİ DENİZİN HÜKÜMDÂRI: 
Andre Clot’un, Necla Işık tarafından Türkçeye çevrilen kitabında, Sultan İkinci Mehmed Han’ın babasına; ‘Eğer sen padişahsan gel ve ordunun başına geç, yok eğer ben padişahsam sana emrediyorum, gel ve ordunun başına geç.’ sözlerini hiçbir zaman söylemediğini öne sürüyor.  Yazarın iddiasına göre meğer Fatih oğlunun ölümü sebebiyle tahttan feragat eden babasının geri dönmesini hiçbir zaman istememiş. Böylece daha 12 yaşında müthiş bir iktidar hırsına sahip kişiliğiyle öne çıkmış. Hatta Sadrazam Çandarlı Halil ve babasının tarafını tutan diğer vezirlere de bu sebeple kızgınmış. 
Yazar, Fatih hakkındaki zehir zemberek iddialara kaynaklık eden ve ilk baskısı 1990 yılında yapılan bu kitapla pek çok kişinin tepkisini çekeceğe benziyor. İstanbul'un fatihini kimsenin, hiçbir kadının ya da erkeğin etkileyemediğini öne sürerken de zihnindeki Fatih imajının kodlarını önümüze seriyor. Dönemin önemli yöneticilerinden Tursun Bey'i kaynak olarak kullanan Clot, görünen o ki Fatih hakkında bildiklerimizi ters yüz etmeye kararlı! İnanan zor bulunur.
283 sayfalık kitap, 2012 yılında yayınlandı. 
DOĞAN KİTAP: 19 Mayıs Caddesi, Golden Plaza Nu:1 Kat:10 Şişli 34360 İstanbul. Telefon: 0.212-373 77 00 Belgegeçer: 0.212-246 66 66 
www.dogankitap.com.tr 
e-posta: [email protected]  

OSMANLI  DENİZ GÜCÜ  
Palmira Brummet yazdığı kitap, Timaş Yayınları arasında çıkan ‘Adriyatik’te Korsanlık’ isimli kitabın yazarı Prof. Dr. İdris Bostan'ın danışman editörlüğünde Türkçemize kazandırılmıştır.  16. yüzyıl tarihinin yeniden değerlendirilmesinde Osmanlı Devleti’nin dünya tarihine daha fazla dâhil edilmesini öneriyor. Eserde Osmanlı Devleti’nin doğudaki yayılması, cihanşümul egemenlik iddiaları, Doğu Akdeniz'de güç elde etmeye yönelik politikalar ve doğu ticaretinin kontrolünü ele geçirme mücadelesi bağlamında inceleniyor. Bu yeniden kavramlaştırmanın amaçları, Osmanlı Devleti'ni bir başrol oyuncusu olarak görmek, Keşifler Çağı temasında öne çıkarılmamış cephelere dikkat çekmek ve Avrupa-Asya dünyasındaki ilişkiler anlayışını fark söyleminin oluşturduğu sınırların ötesine taşımaktır.
TİMAŞ YAYINLARI: Alayköşkü Caddesi Nu: 11 Cağaloğlu, İstanbul. 
Telefon: 0.212-511 24 24 
Belgegeçer: 0.212-512 40 00                                    
e-posta: [email protected] / www.timas.com.tr

GİDEN CANLAR BİZİMDİ
Türk Milliyetçileri yıllarca horlandı, aşağılandı, itildi ve dışlandı. Mahkemelerde süründürüldü. Hapishanelerde canlarından bezdirildi. Gardiyanlara ezdirildi. Güçlerini kırmak istediler. Takatlerini kesmek istediler. Milletinden, toplumundan soğutmak istediler. Mahkûmiyette mahrumiyet yaşattılar. Yalnız bırakıldılar. Kimsesizleştirme siyaseti uyguladılar. Hukuk ve adaleti çiğneyerek büyük cezalar verdirdiler.. Mektuplarını azalttılar. Ezilsinler, sürünsünler ve bir daha ayağa kalkma mecalleri olmasın istediler. Darağaçlarını, idam sehpalarını avlularda hissettirdiler. İşkence yaptılar, işkence görenleri seyrettirdiler. Küfürlere muhatap ettirdiler. Alaylı gülümsemeleri ruhlarına işlettiler. Fizikî eziyetlere, manevi eziyetler eklediler.
Fahrettin Mâsum Budak,13,5 X 21 santim ölçülerinde, 447 sayfalık kitabında bunları anlatıyor. 
BİLGEOĞUZ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. 
Telefon: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64  
e-posta: [email protected]  
www.bilgeoguz.com.tr  

KISA KISA / KISA KISA…
1-HEPSİ TESÂDÜF MÜ? (TARİH TEKERRÜRDEN Mİ İBÂRET?): Hasip Sarıgöz. Yeniyüzyıl Yayınları: Çatalçeşme Sokağı Nu: 27/10 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-526 3975 Belgegeçer: 0.212-526 39 76
www.yeniyuzyilyayinleri.com - e-posta: [email protected]  
2-TÜRKLERDE DİN VE DEVLET YÖNETİMİ: Cristoph Vilhelm Lüdeke. Kitap Yayınevi: Hamidiye Mahallesi, Soğuksu Caddesi Nu: 3/1 K3ağıthâne, İstanbul. Telefon: 0.212-294 65 55 Belgegeçer: 0.212-294 65 56 www.kitapyayinevi.com  e-posta: [email protected]  
3- İSLAM HUKUKU: Editör: Tâlip Türcan. 11 kişilik yazar grubu tarafından hazırlanmıştır. Grafiker Yayınları. 
Birinci Cadde, 1396. Sokak Balgat, Ankara. Telefon: 0.312-284 16 39 Belgegeçer: 0.312-284 37 27 
e-posta: [email protected] www.grafiker.com.tr 
4- ŞAİR DEDİĞİN: Ali Çolak.  Kapı Yayınları: Ticarethâne Sokağı Nu: 53 Cağaloğlu, İstanbul. 
Telefon: 0 212-511 53 03 e-posta: www.kapiyayinlari.com bilgi@kapiyayınlari.com 
5- GOETHE VE İSLAM: Katherine Mommsen’den Çeviren: Senail Özkan. Ötüken Neşriyat. İstiklal Caddesi Ankara Han Nu: 65/3 Beyoğlu 34433 İstanbul. Telefon: 0.212-251 03 50  www.atuken.com.tr  e-posta: [email protected]