ŞİİR-KÜLTÜR VE EDEBİYATA DÂİR DENEMELER
Hayâtın güzelliğine dair düşüncelerimiz âlemi nasıl gördüğümüzle ve ona dâir bakış açımızla doğru orantılı olarak şekillenen bir hüviyetin içinde, duygu ve düşünce serüvenimizi içine alan bir süreci anlatır. Dünyâya gözlerimizi açtığımızda bilgiden mahrumuzdur fakat gönlümüzle ve bize doğuştan verilenle kusursuz bir disiplin ve düzen içinde kurulanı ilk başta hayran hayran seyretmeye başlarız.
Okudukça, öğrendikçe ve bizi çevreleyen tabiatı keşfetmeye başlayıp bilgi birikimimiz arttıkça muamma gibi görünenler yavaş yavaş belli bir şekle bürünmeye ve üzerlerindeki sis perdesi aralanmaya başlar. Herkes için hayâtın bir anlamı vardır. Bu noktada san’at, âlemi algılayışımızla ve estetik ölçülerimizle şekillenen dünyâya dâir içimizdeki güzelliğin kelimelere, sese ve notalara yansımasıdır diyebiliriz.
Başlangıçtan bugüne özellikle şiir ve edebiyat üzerine söylenmemiş söz kalmamıştır. Şiir üzerinde herkesin hem fikir olduğu konular olsa da, tartışma bu alanın her özelliği üzerinde çağımızda da devam etmektedir. 
Şiir-Kültür ve Edebiyata Dâir Denemeler isimli 256 sayfalık eserin yazarı Mehmet Nuri Parmaksız; şiir nedir, şair kimdir, şiire dâir vezin, ahenk, konu, tema, imge ve gelenek üzerinde farklı görüşlerden hareketle bir senteze ulaşmaya çalışıyor. Söylediklerinde eleştiriyi ön plana alıp bilgi verme dışında şiire ve kültüre dâir sorgulamayla bakış açısını ortaya koyuyor. 
Denemelerinde kendi görüşlerinin yanında hem millî hem beynelmilel anlamda birçok sanatçının görüşlerinden faydalanarak farklı görüşlerden yararlanmaya çalışıyor. Şiir dışında, kültüre ve edebiyata dâir konular üzerinde ve şairlerimize âit yazılarla onlar hakkında bilinmeyenleri ve kendi düşüncelerini aktarmaya çalışıyor. 
Cevaplandırdığı soruların birkaçı, kitabın muhtevâsı hakkında bilgi edinmek için yararlı olacaktır: ‘Şiir Nedir’, ‘Şâir Kimdir’, ‘Şiirimiz Nereye Gidiyor’, ‘Şiirin Okulu Olur mu’, ‘Hece mi – Aruz mu – Serbest mi’, ‘Serbest Şiiri Yanlış mı Anladık’
Kitap, şiir ağırlıklı olmakla birlikte bütün yazılar yalnızca şiir üzerine değil tabii ki. ‘Türk Edebiyatında Mektup Geleneği’, ‘Dilin Önemi’, ‘Edebî Sanatlar’, ‘Gönül Kelimesi Üzerine Düşünceler’, ‘Post-Modernizmin Hayatımıza Etkisi’ gibi bölümler, Mehmet Nuri Parmaksızın başarısını taçlandırıyor. 
AKÇAĞ BASIM YAYIM PAZARLAMA A. Ş.: Tuna Caddesi Nu: 8/1 Kızılay, Ankara.
Telefon: 0.312-432 17 98 Belgegeçer: 0.312-432 28 52 e-posta: [email protected]  www.akcag.com.tr  
MEHMET NURİ PARMAKSIZ’IN 
‘ŞİİR-KÜLTÜR VE EDEBİYATA DÂİR DENEMELER’ 
İSİMLİ KİTABINDAN KÜÇÜK BİR BÖLÜM:
Günümüz şâirlerinin çoğu, şiiri sâdece duygudan ibâret zannediyor ve yanılıyorlar. Şiirde bir biçim kaygısı olmadan, söyleyişte bir incelik bulunmadan, duygu ve mânânın çatısı altında teknikleri birleşmeden, şiirin sâdece ilhamla ortaya çıkabileceğini iddia etmek, gerçek şiirden ne kadar uzaklaştığımızın göstergesidir. Bugünkü şâirlerin içine düştüğü durum, işte budur. Erdoğan Alkan’ın bu konudaki fikirleri dikkate şayandır: ‘Şairlik bir anlamda Allah vergisi. Rıza Tevfik ‘imtiyaz-ı müstesna’ diyor. Fakat bu san’at bilgisiz de yürümez. En ince ayrıntılarına kadar öğrenmeye çalışın onu. Dünyânın ve Türkiye’nin büyük şâirlerinin eserlerini şâir gözüyle inceleyin. Şâir, şiir bilgisiyle donanmalı. Ama şiir yalnızca şiir bilgisiyle yazılmaz. Anlamsız veya anlam pek güçmüş gibi imge oyunlarıyla donatılan acayiplikler edebiyat târihine kalmaz.’ (Alkan 2005: 637-639)
Kelimelerin şiirdeki yeri ve önemini anlamazsak, Türkçenin güzelliğini yazdığımız şiirlerde duyuramazsak, işimiz gerçekten de çok zordur. Melih Cevdet Anday’ın  -ki bu şâirimiz Orhan Veli’yle beraber serbest şiirin ve Garip akımının başlatıcısıdır- söylediği şu sözlere, aslında bütün şâir ve müteşâirlerin, kulak vermesi lâzım: ‘... duygular, düşünceler kelimeleri değil; kelimeler duygularımı, düşüncelerimi yönetiyor. Ressam Degas’ın: ‘Çok güzel duygularım var, ama şiirde başarıya eremiyorum. Neden?’ diye sorması üzerine Mallarme, ‘Dostum’ demiş, ‘Şiir kelimelerle yazılır. Herkesin duyguları, düşünceleri var, yetseydi herkes şâir olurdu. Anlaşılamayan budur. İçinden geldiği için mimar veya mühendis olmaya kalkışanı görmüyoruz. Demek san’atların en kolayı şiir ki, duygulara, düşüncelere dayanılarak şâir olunabileceğine inanılıyor. San’atta önemli olan hayâta ve tabiata nasıl baktığımızdır. Şâirler genel olarak kendilerini şiirleri ile ifâde ederler. Onları anlayabilmek için şiirleri ile hayâtlarını mutlaka karşılaştırmamız gerekmektedir. Şâir en çok şiiriyle ifâde eder dünyâya karşı aldığı tavrı, inanan insanın şiiri, ister istemez inancından izler taşıyacaktır. Hayâtın anlamı ne ise, şiirin anlamı da, anlatmak istedikleri de o olacaktır.’ (Miyasoğlu 1999:149).
  
MEHMET NURİ PARMAKSIZ:
Eğitimci, şair ve yazar, İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız, 1974 yılında İstanbul’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini, İstanbul’da tamamladı. 1991 yılında girdiği Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1995’te mezun oldu. Aynı yıl Mardin Derik Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak tâyin edildi. 1997 yılında Ankara – Gölbaşı Anadolu Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak geldi. 
Şiir üzerine yazdığı makaleleri ve şiirleri İlk Yaz, Erciyes, Sarmaşık, Gülpınar, Simav Anadolu, Maki, Hisler Bulvarı, Kümbet, Karınca, Bizim Ece, Size, Çağrı, Bizim Külliye, Edebiyat Otağı, Berceste, Türk Dili gibi birçok dergide yayınlandı. Son yıllarda, Millî Eğitim Bakanlığı adına, Başkent Öğretmenevi ve Millî Eğitim Şura salonunda, öğretmen şairlerin katıldığı birçok şiir dinletisi organizasyonu gerçekleştirdi ve birçok Devlet töreninde sunuculuk görevinde bulundu. 
2006 yılında yapılan seçimde İLESAM Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. 2008 Ocak ayına kadar İLESAM’ın Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. …. Yılından itibâren Genel Başkan olarak görev yapmaktadır. 
Türk edebiyatı ve şiirine yaptığı katkılardan dolayı, Antalya’da ve Kütahya’nın Simav İlçesi’nde düzenlenen şiir organizasyonlarında ‘Türk Şiirine ve Kültürüne Hizmet Ödülü’ne layık görüldü. 
2006 yılının Ekim ayından itibaren Ankara Polis Radyosu’nda ‘Gönül Köprüsü’ adlı bir şiir-edebiyat ve sanat programı yaptı. 2007’nin Ekim ayından itibaren ise, yine Polis Radyosu’nda, her Perşembe günü saat 21’de yayınlanan ‘İmbikten Damlalar’ adlı şiir-edebiyat ve sanat programını yapmaktadır. Nisan 2008’den itibaren Mamak Kültür Merkezi’nde kurulan Şiir Okulu’nda ‘Şiir Yazma Teknikleri’ konusunda dersler vermekte ve periyodik olarak Altındağ Belediyesi adına edebiyatımızın ve kültürümüzün önemli isimleriyle ‘Cumartesi Sohbetleri’ adlı söyleşiler düzenlemektedir. 
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Halk Edebiyatı alanında ‘Âşık Edebiyatında Ağıt Konulu Destanlar’ adlı tez çalışmasıyla yüksek lisans yaptı. 
Mehmet Nuri Parmaksız’ın Yayınlanmış Eserleri:
1- Mektuplarıyla Câhit Sıtkı: (İnceleme), 2- Mogan Şiir Akşamları: (Şiir Antolojisi. 2008), 3- Anne Konulu Şiirlerden Seçmeler: (Şiir Antolojisi), 4- Türk Edebiyatında Ağıt Yakma Geleneği ve Ağıt-Destanlar: (Araştırma İnceleme. Akçağ Yayınları. Ankara, 2010), 5- Şiir-Kültür ve Edebiyata Dair Denemeler: (Deneme. Akçağ Yayınları. Ankara, 2011), 6- Kelebek Ömrü ve Süveydâ’ya Mektuplar: (Şiirler ve Nesir Şiirler. Genişletilmiş Üçüncü Baskı. Akçağ Yayınları. Ankara, 2012), 7- Mahşerin Esrarı / Şeyh Galib ile Beyhan Sultan’ın Aşkı: (Roman. İlhan Akın ile birlikte. Akçağ Yayınları. Ankara, 2012)    

KUŞBAKIŞI
İSLÂM MEDENİYETİNDE BİLGİ VE BİLİM
Günümüzde özellikle pozitivizm ve bilimcilik anlayışlarının etkinleşmesi, ilerleyen teknolojinin çevreyi ciddi biçimde tahrip etmesi, genetik mühendislik, klonlama ve hayatın tıbben sona erdirilmesi (ötenazi) gibi konular gündemdedir. Alparslan Açıkgenç 175 sayfalık eserinde din-ilim tartışmalarını değişik boyutlarıyla ele alıyor. 
Kitapta bu ve benzeri problemlere yönelik çözüm arayışlarına katkı sağlamak amacıyla İslâm bilim geleneğinin temel niteliklerini belirlemeye çalışılmaktadır. Bilim, bilim geleneği ve din kavramlarının enine boyuna irdelendiği eserde, İslâm bilim geleneğinin temel özelliklerinin ve tarihî seyrinin yanı sıra yeni açılımlara ilişkin önerilere de yer verilmektedir. 
İSAM-İSLAMÎ ARAŞTIRMALAR MERKEZİ YAYINI. 0.216-474 08 50 [email protected]   
  
BUHARA BURSA BOSNA
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kara, üç önemli tasavvuf merkezindeki şehir hayatının, sufilerin ve tekkelerin bilinmeyen taraflarını gün yüzüne çıkarıyor.
Medeniyetlerin şehirlerle olan bağlantısı bilinmektedir. Bizim medeniyetimizin ana güzergâhı, Şâh-ı Nakşibend Bahaeddin-i Buharî Hazretleri’nin bulunduğu, Bursa’da medfun Seyyid Emir Buharî’nin (Emir Sultan) memleketi olan Buhara’da başlamaktadır. Kitapta Mekke ve Medine’den başlayarak tasavvuf kültürünün nasıl geliştiği anlatılıyor. Buhara, bütün Türkistan’ı, Bursa Anadolu ve Ortadoğu’yu, Bosna ise Balkanlar ve Avrupa’yı temsil etmektedir. Bu güzergâhın tasavvuf kültürünü öne çıkaran bazı şahsiyetler vardır. 
Kitapta Peygamber Efendimize yazılan iki mevlid-i şerife de yer veriliyor. Birincisi Abdülkadir Necip Efendi’nin mevlid-i şerifi, ikincisi ise 1814′de vefat eden Emir Sultan Camii imam hatibi Âkif Efendi’nin mevlid-i şerifidir. Bu mevlit bugün Bursa’da bilinmemesine rağmen Kastamonu’da kadınlar mevlidi olarak okunmaya devam ediyor. 
Prof. Dr. Mustafa Kara’nın Buhara, Bursa, Bosna kitabı ile Bursa’nın Buhara ile neden kardeş şehir olmadığı sorusu da akla geliyor. Bursa’nın Emir Buharî’nin memleketi, Özbekistan’ın Buhara şehri ile kardeşlik protokolü imzalayarak anayurt ile münasebetlerini geliştirmesi bekleniyor.
DERGÂH YAYINLARI: 0.212-518 95 79 [email protected]  

KAPIDAKİ DÜŞMAN 
Bir yanda Kudüs kralı unvanını da gururla taşıdıklarından görevlerinin; Roma’yı doğuya doğru yeniden inşa etmek olduğunu düşünen bir hanedanlık: Habsburglar. Az ötede Konstantinopolis’ten batıya doğru toprakları ele geçirip Roma İmparatorluğu’nu tekrar kurmanın alın yazıları olduğuna inanan bir devlet: Osmanlılar. Bu mukaddes vazifeye tâlip iki kapı komşusunun İkinvi Viyana kuşatmasıyla başlayan ve 2,5 asır süren rekabetini ele alan kitab Andrew Wheatcroft yazmış. 
Yazarın deyimiyle bu devletlerin her ikisi de yetkilerini kadim köklerinden almak istiyordu ve her ikisinin de dikkatle oluşturdukları soyağaçları Hz. Nuh’a dayanıyordu. Roma’nın mirasçısı olmak için sarsılmaz delilleri hazırdı. Böyle olunca da zafer kesindi. İki tarafın da kadim emellerini muhteşem ordular yanında büyük bir kaynak besliyordu: Tanrı’nın izni ve iradesi. Peki, Tanrı kimin yanında yer alacaktı? Kanlı, hırslı ve kıran kırana süren bu mücâdelenin seyrini adım adım takip eden Wheatcroft, aynı zamanda derinlikli bir askerî tarih tutanağı sunuyor. Tarafların ordu teşkilatından taarruz taktiklerine, cephe düzenlemesinden kumandan psikolojisine kadar en küçük detayları bile çalışmasına buyur eden yazar, bir zaman makinesine binerek o döneme gitmiş, orduların içine sızmış bir casus gibi öğrendiklerini yazıyor. 
2012 yılında yayınlanan kitap 364 sayfa. 
DOĞAN KİTAP: 19 Mayıs Caddesi, Golden Plaza Nu:1 Kat:10 Şişli 34360 İstanbul. Telefon: 0.212-373 77 00
Belgegeçer: 0.212-246 66 66  www.dogankitap.com.tr  e-posta: [email protected]  
  
KIRIM – SON HAÇLI SEFERİ:
Kitapta; Tolstoy’un Kırım Savaşı’nda bir topçu subayı olarak görev yapan kardeşi Nikolay’a yazdığı mektuplar, yine bu savaşta kahramanca çarpışmış askerler tarafından yazılmış onlarca mektup, Orlando Figes’in bu kitapta okuyucuya sunuluyor. Yazarın ‘ilk modern savaş’ olarak nitelediği Kırım Savaşı’nda teknolojinin nimetlerinden faydalanan askerlerin, komutanların sert tutumlarını kaydettikleri günlükleriyle o döneme şâhit olunuyor. Korkunun, dehşetin ve yetersizliğin hâkim olduğu askerler arasındaki yaygın duygu değişimlerini kendi kalemlerinden naklediliyor. Yazar tarihe bir not düşüyor ve Kırım Savaşı’nın son Haçlı Seferi olduğunu iddia ediyor. Figes, tarihte önemli bir benzerliğe vurgu yapıyor ve coğrafi hesapların, ideallerden ziyâde savaşta daha belirleyici rol oynadığını ileri sürüyor. 
YAPI KREDİ YAYINLARI: 0.202-252 47 00 [email protected]            

YUSUF OLABİLMEK:
Meraklılar sorar: ‘Kur’an-ı Kerim’deki Yusuf Kıssası, neden kıssaların en güzelidir?’ Kardeşlerinin Yusuf’u kuyuya atmalarının temelinde ne yatıyordu? Yusuf peygamber de (azizin eşini/Züleyha’yı) arzulamış / ilgi duymuş muydu? Allah’ın elçileri, insanlara vahyi bildirmelerinin haricinde, gündelik yaşantılarındaki her türlü hal ve hareketleriyle örneklik teşkil ederler. Dolayısıyla, Allah’ın çirkin dediği zinaya Yusuf gibi arındırılmış/muhles bir peygamberin azizin eşi/Züleyha gibi ilgi duyması mümkün müdür? Müslüman dünyasında, bu hatalı algının sebebi nedir? Bu konudaki âyet, hakikatte neyi anlatıyor? Âyet, neden gereği gibi insanlara yansıtılamadı? ‘Hemmet bihi ve hemme bihâ’nın Kur’an’daki karşılığı nedir?
Züleyha’nın Yusuf’a olan aşkı nasıl bir aşk idi? Kur’an’da; Aziz’in eşinin Yusuf peygambere olan aşkı ‘şeğefeha hubben’ olarak geçer. ‘Şeğefeha Hubben’ sözünün geniş anlamı tam olarak nedir? Mısır kralının rüyası nasıl bir rüya idi? Ali Sarsu’nun kitabında; ‘Edğasu ehlam’ın açıklaması ve Yusuf peygamberin ibretlik yaşamından diğer kesitlerle sunuldu. Kitap, Kur’an’daki Yusuf peygamberin daha iyi tanımasına rehberlik ediyor.
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI: 0.212-258 77 43   [email protected]        

KISA KISA: 
1-TÜRK TARİHİNDEN PORTRELER: Yılmaz Öztuna. Ötüken Neşriyat. 0.212-251 03 50 [email protected]  
2-TÜRK-RUS MÜNÂSEBETLERİ VE MUHAREBELERİ: Kubbealtı Neşriyat. 0.212-516 23 56 info@kubbealtı.org.tr    
3-AZATLIĞIN KÖŞE TAŞLARI: Hüseyin Adıgüzel. Orkun Yayınları. 0.212-531 87 48 e-posta: [email protected]    
4-İRAN TÜRKLERİ: Mehmet Emin Resulzâde. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını. 0.212-511 10 06 e-posta: [email protected]   
5-SOSYOLOJİK AÇIDAN ALEVÎ BEKTAŞÎ GELENEĞİ: Dr. Yılmaz Soyyer. Seyran Yayınları 0.212-259 09 12