ALİ ŞİR NEVÂYÎ

TASAVVUF VE MUTASAVVIFLAR

Uygur Türklerinden olan Ali Şir Nevâyî, Klasik Çağatay edebiyatının, Osmanlı edebiyatı sâhasında da tesirleri devam etmiş olan en büyük edibi, dilcisi ve şâiridir.

Çağatay Hanlığı, adını Cengiz Han’ın Börte Hâtun’dan doğan ikinci oğlu olan Çağatay Han’dan (1183-1241) alır. Çağatay Hanlığı’nda, 1320 yılından itibâren İslâmiyet yaygınlaştı. Hanlık toprakları Emir Timur soyundan gelen hanların eline geçti. Bunlardan biri de Hüseyin Baykara’dır. (1438-1506) Hüseyin Baykara cesur ve kahraman bir savaşçı, dirâyetli bir devlet adamı olduğu gibi, edebiyat ve ilimle kuvvetli ve uzun süreli bağları vardı. Hanlık tahtına oturduğunda, çocukluk arkadaşı olan, kendisi gibi sanat ve ilimle bağlantısı bulunan Ali Şir Nevâyî’yi vezir olarak görevlendirdi. Kendisi savaşa gittiğinde, devleti Nevâyî yönetti. Yönetim sırasında Nevâyî’nin sanatla bağlantısı devam etti. Günümüze kadar intikal eden eserler hazırladı. Bu eserlerden biri de Nesâyimü’l-Mahabbe Min Şemâyimü’l-Fütüvve / Yiğitlik Kokularından Sevgi Esintileri isimli kitabıdır.

Bu eser, Prof. Dr. Vahit Türk tarafından günümüz Türkçesine çevrilerek yayına hazırlandı ve sert kapaklı cilt içerisinde 508 sayfalık hacimle Temmuz 2021’de yayınlandı. Eserin aslı, Nevâyi’nin yakın dostu ve bağlı olduğu Nakşibendî Tarîkatı’nın şeyhi Molla Nureddin Abdurrahman Camî (1414-1492) tarafından ‘Nefehâtü’l-Üns min Hadaratü’l-Kuds’ adı ile Farsça telif edilmiştir. Nevâyi, Çağatay Türkçesine çevirmiştir. Kitapta; 770 madde başı altında bâzı maddelerde iki kişi olmak üzere 779 kişi hakkında bilgi vardır.

Eser bir ‘tabakat kitabı’dır. Tabakat, İslâm geleneğinde sahâbe, tâbiîn, âlimler, edip, şâir ve sanatkârlar, mutasavvıflar, filozoflar ve üstün vasıflara sâhip olan insanlar hakkında bilgiler ihtiva eden kitaplara verilen genel bir isimdir.  

Eserde adı geçen zevattan bâzılarının isimleri şöylece sıralanabilir: Hacı Bayram Veli, Ahî Evran, Hallac-ı Mansur, Tırmizî, Ebu Mansur Muhammed b. Ahmed Isfahânî, İmam Gazzalî, Yusuf Hemedânî, Bahauddin Nakşibendî, Şeyh Necmeddin Kübrâ, Feridun el-Konyevî Mâruf bi Zerkub, Şeyh Şibauddin Sühreverdî, Edib Ahmed Yüknekî, Ebu Mansur Mâtüridî, Şeyh Avhadüddin Hâmid Kirmanî.

Son sayfalarda, şahıs ve yer adları dizini bulunuyor.  

Şahıslardan bâzılarının hususiyetleri, bir veciz sözü ve kerametlerinden örnekler veriliyor. Bunlardan biri günümüzde de sık sık kullanılır: ‘Öyle bir şeyle meşgul ol ki, başka hiçbir şey seni meşgul etmesin.’

Dönemin şartları gereği, bâzı tasavvuf ve ilim erbabı hakkındaki bilgiler muhtasar iken, pek çoğu hakkında mufassal bilgiler verilmektedir.

Eserden birkaç satır:

Rabi’a Adeviyye: Basralıydı. Fakir bir ailenin dördüncü evladı olarak 716 yılında dünyâya geldi. Bir gün Ebu Süfyan ile aralarında şu konuşma geçti:

Ebu Süfyan: Allahım, senden selâmetlik istiyorum.

Rabi’a, ağladı.

Süfyan: Niçin ağlıyorsun? 

Rabi’a; Dünyâda selâmet, dünyâyı terk etmektedir ve sen dünyaya bulaşmışsın. Yöneliş, kazancı olan herhangi bir şeye olur. Mârifetin kazandırdığı şey, yüzü Tanrı’ya döndürmektir. Az sıdk ile estağfurullah demekten estağfurullah derim.

Süfyan: Allah’a yakınlaşmak isteyen bir kulun yapması gereken en iyi şey hangisidir? 

Rabi’a: Kulun, Dünyâ’da ve âhirette ondan başka hiçbir şeyi sevmemesi gerektiğini bilmesidir. Süfyan: Çok hüzünlüyüm.

Rabi’a: Yalan söyleme, sen eğer mahzun olmuş olsaydın yaşamak sana tatlı gelmezdi.

Süfyan: Benim kaygım, kaygılı olduğum için değildir, kaygım, kaygılı olmadığım içindir.

***

Hazret-i Rabia çok fazla oruç tutardı. Bir defasında bir haftaya yakın hiç yiyecek bulamadı, açlığı iyice şiddetlendi. Birden kapı çaldı ve birisi bir tabak yemek getirdi. O da yemek için mum getirmeye gitti. Geldiğinde baktı ki kedi yemeğini dökmüş. Bu sefer su içmek isterken bardağı düşürüp kırılınca; ‘Ya Rabbi! Bu âciz kulunu imtihan ediyorsun, ancak âcizliğimden sabredemiyorum.’ Dedi ve çok derinden bir ah çekti. Bu ah öyleydi ki neredeyse ev yanacaktı. Rabia bir ses duydu: ‘Ey Rabia, sen eğer istersen dünya nimetlerini üzerine saçayım, üzerindeki bütün dert ve belâları kaldırayım. Ancak dertler ve belâlar ile dünya bir arada bulunmaz.’ Bu sözler işiten Rabia; ‘Ya Rabbi! Beni her dâim kendin ile beraber kıl ve beni senden alıkoyacak her türlü şeylerden uzak tut’ diye duâ etti.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş. İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul

Telefon: 0.212- 251 03 50 

Belgegeçer: 0.212-251 00 12

e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

ALİ ŞİR NEVÂYÎ

Günümüzde Afganistan sınırları içerisinde bulunan Herat şehrinde, 1441 yılında Dünyâya geldi. 1501 yılında eceli ile vefat etti. Doğduğu şehirde toprağa verildi.

Zengin ve asil bir aileye mensuptur. Hattat, ressam, musikişinas, kat’ ve tezhip konusunda bilgili büyük bir şâirdir. Türk târihinin rical-i devlet galerisinde bu özellikleri ve tesiri altında kalan geniş bir şâirler topluluğu ile edebiyatımıza büyük katkı sağlamış, büyük İranlı sanatkârların eserleriyle boy ölçüşebilecek Türkçe dîvânlarıyla Türk edebiyatına insanı hayran eden parçalar bırakmak suretiyle dilimizin mânâ caddesinde büstü yükselen en seçkin sîma olmuştur.

1499 yılında tamamladığı ‘Muhâkemetü’l-Lûgateyn’ adlı eserinde Türk dilinin Farsçadan ifâde kudreti ve genişlik itibâriyle daha yukarıda olduğunu birçok örneklerle ispat etmiş, buna rağmen dilimizin bu hakîkatinin gizli kalmasından, kabiliyetsiz şâirlerimizin Farsça yazmalarından hayıflanarak yüksek bir millî şuura mâlik olduğunu da göstermiştir. Divan ve hamseleri dışında tezkireler, dînî ve ahlâkî eserler, târih ve biyografiler de kaleme alan velût bir sanatkâr olması devlet idâresi konusunda elini zayıflatmamıştır. Bilakis dirâyeti sâyesinde vergi sıkıntısı sebebiyle çıkan bir ayaklanmayı önlediği gibi Hüseyin Baykara’nın tahtını, Herat üzerine yürüyen, Timur’un bir diğer torunu Mirza Yadigâr Muhammed’i yakalamak suretiyle kurtarmıştır da. Hüseyin Baykara O’na ‘saltanatın dayanağı, memleketin desteği, hakanın ve devletinin yardımcısı, padişah dostu’ sözleriyle iltifat etmiştir.

Prof. Dr. VAHİT TÜRK

12.06.1960 târihinde Sivas ili Gürün ilçesi Sarıca köyünde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas’ta tamamladı. 1978 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne girdi. Aynı fakülteden 1983 yılında mezun oldu. 1987 yılında Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansını, 1990 yılında Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde doktorasını tamamladı. Hâlen İstanbul Kültür Üniversitesi’nde, Prof. Dr. unvanı ile akademik çalışmalarına devam etmektedir.

Kırkın üzerinde yüksek lisans ve doktora tezi yaptırmış olan ve son yıllarda Ali Şir Nevâyî’nin eserleri üzerinde çalışan Vahit Türk’ün alanıyla ilgili pek çok makale ve bildirileri yanında güncel konularla ilgili Türk Yurdu, Devlet, Yeni Düşünce, Türk Edebiyatı gibi dergilerde yazıları yayımlanmıştır. Yaklaşık üç yıldır da iki haftada bir haftalık Millî Devlet gazetesinde köşe yazıları yayınlanmaktadır.

Yayınlanmış Kitaplarından bâzıları:

Ali Şir Nevâyî Nazmü’l-Cevâhir: İstanbul 2006, Esrâr-ı Hikmet (İbni Sina’nın Maceraları): İstanbul 2014, Türkçe Yazılar: Ankara 2014, Ali Şir Nevâyî Vakfiye: Ankara 2015, Mahbûbu’l-Kulûb: İstanbul 2016, Ali Şir Nevâyî Münacat: Ankara 2017, Ali Şir Nevâyî, Tarih-i Enbiya ve Hükema: Ankara 2018, Ali Şir Nevâyî Tevarih-i Müluk-ı Acem: Ankara 2019, Ali Şir Nevâyî Münşeat: Türk, Ankara 2020. Kazakistn’da Kızıl Kıtlık, Eski Anadolu Türkçesi Dersleri / Târihî Türk Lehçeleri, Türklük Bilgisine Giriş, Ankara 2021.

KUŞBAKIŞI

EFELİĞİN DOĞUŞU / TÜRK’ÜN KENDİNE GELİŞİ

Muhtemeldir ki okuyanların bir kısmı, özellikle; ‘târihî olaylar, cereyan ettiği günün şartlarıyla değerlendirilir’ özlü sözünün doğruluğuna inananlar; kitapta yazılı olan bazı düşüncelere, verilen hükümlere katılamayabilirler. Fakat bu durum, kitabın iddialı bir eser olduğu ve mutlaka okunması gerektiği gerçeğini hükümsüz hâle getirmez.

İsmail Balkan’ın, 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 445 sayfalık eserinin ‘İçindekiler’ listesi, ‘önsöz’ ve ‘sunuş’ bölümlerinden birkaç cümle, okuyucunun kitabı okumakla okumamak arasındaki kararının olumlu yönde neticeye bağlanmasını sağlayacaktır.

*Soyunun bilincini özde duyan, Türklük yolunda baş verip baş eğmeyen üç Egeli: Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal.

*Şeyh Bedreddin neden idam edildi? Bedreddin hakkında kim ne söyledi? 

*Bedreddin nasıl ortaya çıktı? Bedreddin’e ait menâkıb kitapları.

*Şeyh Bedreddin’in inancı ve söylemleri, Türk hümanizmi.

*Börklüce Mustafa mı, Börklü Mustafa mı? / Torlak Kemal. / Börklüce kimdir?

*Zulüm ve rüşvet şaha kalkmış, dirlik düzenlik kalmamış, adâlet ayaklar altına alınmıştı.

*Ege’de üç yıl süren Osmanlı-Türkmen savaşı. / İsyan haberi Bedreddin’e nasıl ulaştı?

*Börklüce-Osmanlı İkinci Savaşı. Kazovası’nda Türkmen kıyımı / Börklüce çarmıha geriliyor.

*Târih susar, vicdan susmaz ve unutmaz. Bürklüce Türklüğün ruhundan doğan ilk efedir.

*Zâlimler: Bayezid Paşa ve Birinci Mehmed. / Türk’ün karanlık 500 yılı.

*İbni Melek ve büyük mal varlığı, din zenginleşme aracı mı?

*Zâlimler, mazlumlar, Türk’ün din ve insan anlayışı.

Eserden birkaç cümle:

*Şeyh Bedreddin doğruldu ve gururla herkese tepeden baktı: ‘Bir can için kimseye yalvarmam.’ Dedi.

*Ölüme meydan okuması, O’nun ‘Ulu Türk’ sıfatına lâyık karakterinin bir gereği idi. Türklerde ‘Çadırda doğan ve bozkırda ölen’ bir hayat anlayışı vardı.

*Bu eser, Türk töre ve felsefesinden ve Türk İslâm anlayışından ayrılışa varlıklarını hiçe sayarak itiraz edenlerin, yüzyıllar süren kutlu ve hazin mücâdelesini anlatan bir târih analizidir.

*Ben sâdece târihî bakış açısını kullanarak, Osmanlı’ya eleştiride bulunuyorum. Diyorum ki: Sen askeri ve bürokrasi sınıfını neden kendi halkına tahsis etmiyor, yabancı kökenlilere terk ediyorsun? Hangi hakla bunu yapabiliyorsun? Niçin millî kimliğini siliyor, halkını sefâlet içinde yaşatıyorsun? Bir ülkenin aydın sınıfı kendi halkından olması gerekir ki, bütünleşme doğsun, ruh ve beden paralelizmi gelişsin. Oysa Osmanlı’da bu yok. İki tabaka birbirine yabancı…

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:  Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul.

Tel: 0.212-527 33 65

Belgegeçer: 0.212-527 33 64

Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86

E-posta: [email protected]

WEB: www.bilgeoguz.com  

SIRİGA'NIN ÜÇ GÜNÜ

Nokta Dergisi’nde, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde 20 yıl boyunca siyâsî mizah yazıları yazan Ahmet Turhan Altıner’in ilk romanı. Soykırım iddialarına karşı gizli belgelere ve bilgilere sâhip olan kasabalı Türkçü târih öğretmeni bir gün dehşet içinde Ermeni olduğunu öğrenir ve bu gerçeği kabullenemez. Sarsıcı tenakuzlar sebebiyle âdetâ şok geçirir.

Durumdan habersiz oğlu Bozkurt ilk defa geldiği İstanbul’dan çok etkilenir.

Buradaki değişim sürecinde babasından hayli farklı fikirlere sahip Marksist bir sendikacı olan amcası Cemal’i yanında bulacaktır.

1980’lerde Turgut Özal’ın yarattığı liberal umut döneminde kasabayla şehir arasındaki ilişkiyi, insanlar arasındaki sosyal ve zihnî farklılıkları ve buna karşılık farklı etnik kökenden olmalarına rağmen yaşadıkları ruhî benzerlikleri şiir yüklü bir anlatımla ustaca aktarıyor.

Fantastik ve mizahî unsurlar da ihtiva eden Sıriga’nın Üç Günü okuyucuya çok da alışkın olmadığı türden hem bir yakın târih hikâyesi anlatıyor hem de ‘ikilem olgusu üzerine’ felsefi bir destan sunuyor.

13,5 X 19,5 santim ölçülerinde, 240 sayfadır.
DESTEK YAYINLARI: Harbiye Mahallesi Maçka Caddesi Nu: 24 Narmanlı Apartmanı Kat: 5 Daire: 33 Nişantaşı, Şişli-İstanbul.

Telefon: 0.212-252 22 42

Belgegeçer: 0.212-252 22 43

e-posta: [email protected] // www.destekyayinlari.com     

ALMANYA MEKTUPLARI

20 yaşında iken Almanca, Fransızca ve İngilizce bilen Roman yazarı Hâlit Ziya Uşaklıgil (1865-1945) Hâriciye Nezâretinde çalışmak ümidiyle İstanbul’a geldi. Seyahat etmeyi çok sevdiği için bu mesleği seçmişti. İlk seyahatini amcası ile birlikte gerçekleştirdi. 2 ay Almanya’da kaldı. İttihat ve Terakki’nin görevlendirmesiyle Paris’e ve Bükreş’e gitme imkânı buldu. 1913’te tedâvi için Almanya’ya gitti. Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’da bulundu. Gönderdiği yazılar Tanin Gazetesi’nde, ‘Almanya Mektupları’ başlığı altında yayınlandı.  
Bu mektuplar, Özgür İldeş tarafından yayına hazırlanıp, 13,5 x 21 santim ölçülerinde 480 sayfa hacimli kitap hâlinde ilk defa yayınlandı.

Almanya’ya trenle giden Uşaklıgil eserinde; yaşadıklarını, kaldığı şehirler olarak; Sofya’yı, Bükreş’i, Budapeşte’yi Viyana’yı ve nihâyetinde Almanya’yı anlatıyor. Romancı bakışıyla gördüklerini bütün detaylarıyla okuyucuya aktarıyor. Müzeler, binalar, caddeler, sokaklar, parklar, bahçeler… Tâkip edebildiği kültür faaliyetlerini de ihmal etmiyor: opera, tiyatro ve konserler… Sonra lokantaların, gazinoların, birahânelerin iyi taraflarını yazıyor. Satır aralarında, Osmanlı’nın gelişip değişmesi için batılılardan öğrenmesi gereken çok şeyler olduğunu belirtiyor. Örnek olarak da hayran kaldığı Almanya’nın tercih edilmesi gerektiğini öne sürüyor. 

YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK: İstiklal Caddesi Nu: 161-161/A Beyoğlu 34433 İstanbul.

Telefon: 0.212-252 47 00

Belgegeçer: 0.212-293 07 23

www.ykykultur.com 

e-posta: [email protected]  

KISA KISA… KISA KISA…

1-BURADAKİ KİTAP NEREYE GİTTİ? Telma Guimaraes – Resimleyen Jana Glatt Çeviren: Sezen Kiraz / Bilgi Çocuk.

2-BANA KUŞLAR SÖYLEDİ: Yekta Kopan / Can Yayınları. 

3-ARAPLAR VE HİKÂYE ANLATMA SANATI-TUHAF BİR ÂŞİNÂLIK: Abdelfettah Kilito – Su Baloğlu / Vakıfbank Kültür Yayınları. 

4-İLHAN KOMAN SÖZLÜĞÜ: Necmi Sönmez / Doğan Kitap.

5- HAYDİ OKULA: Marianne Dubuç – Ece Nahum / Redhause Kidz.

DERKENAR

EFELİĞİN DOĞUŞU İSİMLİ ESERİN,

SAYFAYI HAZIRLAYANA

T E D  Π  E T T İ R D İ K L E R İ…

Daha geniş düşünelim:

-Osman Gazi, amcası Dündar Bey’i öldürmeseydi,   

-Sultan Çelebi Mehmed, kardeşleri Süleyman Çelebi’yi, İsa Çelebi’yi ve Musa Çelebi’yi bertaraf etmeseydi,   

-Sultan İkinci Beyazıd Han değil de Cem Sultan pâdişah olsaydı,

-Yavuz Sultan Selim Han, babası Sultan İkinci Beyazıd Han’ı tahttan feragate ikna etmeseydi,

-Kanunî Sultan Süleyman Han, Şehzâde Mustafa’yı öldürtmeseydi, 

……………… 

-Mithad Paşa Osmanlı pâdişahı olsaydı,    

………………  

Osmanlı Devlet-i Aliyyesi 623 yıl hüküm sürebilir, bunun 350 yılında günümüz tâbiri ile ‘süper güç’ olarak cihana hükmedebilir miydi?

Ve son… Cumhuriyet’i kurma imkânı bulabilir miydik? Bu gün bağımsız bir devletimiz olabilir miydi?

Osmanlı’da; vicdan sâhiplerini, merhamet duygusu olanları üzecek, içini sızlatacak pek çok hâdise yaşanmıştır. Onları, Osmanlı’nın ipliğini pazara çıkarmak isteyenler asırlardır kanırta kanırta kullanıyorlar. Onlara yardımcı olmak, Türk’ün asâletiyle bağdaşmaz.

Osmanlı’da bizimdir. Cumhuriyet de… Sultan İkinci Abdülhâmid Han da bizimdir, Atatürk de… Birini yüceltmek için diğerini küçültmeye çalışmak bize zarar verir.
Eserin müellifi İsmail Balkan, hayat hikâyesinden de anlaşılacağı üzere mücâdeleci ve başarılı bir insan. İnandığı tezi kitabında okuyucuyu ikna edecek şekilde müdafaa etmiştir. Her türlü takdire ve tebrike lâyıktır.

Belirttiğine göre Şeyh Bedreddin’e haksızlık edilmiştir. Doğrudur. Fakat haksızlığı yapanları ‘Türkmen düşmanı’ olarak suçlamak ne kadar doğrudur? Biz asil bir milletiz. Ciğerimiz parçalanır, ağzımızdan gelen kanı, kızılcık şerbeti olarak açıklarız. Târihten husûmet çıkarmayız.