HÜSEYİNZÂDE ALİ BEY

(Bakü 1864 - İstanbul 1941)

Hüseyin Adıgüzel, 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 302 sayfalık eserinde, ku kitabı yazmasının sebebini şöyle açıklıyor: ‘Milletler mücâdelesinin en keskininin yaşandığı on dokuzuncu yüzyıl sonu ve yirminci yüzyılın başında, kaderin cilvesi olarak esir düşen Türkleri, kendilerini tanımaya ve birbirlerini sevmeye çağıran, bilim alanında yükselmeyi öğütleyen, hürriyet ve bağımsızlık yolunda mücâdele etmeyi telkin eden Ali Bey Hüseyinzade hakkında, uzun yıllar Türkiye'de yaşamasına, Türkiye'de vefat etmesine ve mezarının Türkiye'de olmasına rağmen pek araştırma yapılmamış ve O’nun adına sadece bir kitap yazılmıştır. Nasipse bu ikinci kitap olacaktır. Eserleri tam olarak toplanamamış, hemen hiçbir eseri Türkiye'de yayınlanmamıştır. Bu durum, Türkiye Türkçüleri, Türk milliyetçileri adına gerçekten üzüntü verici utanılacak bir durumdur.’

Eserin ‘Giriş’ başlıklı birinci bölümünde 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar geçen zaman diliminde; İsmail Gaspıralı (1851-1934), Ali Merdan Bey Topçubaşı (1863-1934), Ahmet Ağaoğlu (1869-1939), Musa Carullah Bigi (1875-1949), Yusuf Akçura (1876-1935), Mustafa Çokay (1890-1941),  tarafından Türklüğe yapılan hizmetler kısaca anlatılıyor. Türklüğün ve Türkçülüğün Babası Ali Bey Hüseyinzâde’nin geniş bir hayat hikâyesi veriliyor.

İkinci Bölümde Yusuf Akçura’nın ‘Üç Tarz-ı Siyâset’ başlıklı makalesi hakkında Hüseyinzâde’nin ‘Turan’ başlıklı şiirle ifâde ettiği görüşü yer alıyor:

Sizlersiniz ey kavm-i Macar bizlere ihvan

Ecdadımızın müştereken menşei Turan

Bir dindeyiz biz, hepimiz hakperestan;

Mümkün mü ayırsın bizi İncil ile Kur'ân?

Cengizleri titretti şu afâkı serâser

Timurları hükmetti şehinşahlara yekser,

Fatihlerine geçti bütün kişver-i kayser

Hüseyinzâde Ali Turan bu şiiriyle ‘Türk Birliği Mefkûresi’ni seslendirmiş oluyordu. Esâsen O, sonraki yıllarda Ebulfez Elçibey’in, ‘bir millet iki devlet’ olarak ifâde etiği, Azerbaycan-Türkiye Birliğinden başlamak üzere, bütün Türkleri bir ideal etrafında birleştirmek için Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelmişti.  Düşüncesi ilmî esaslara dayandığı kadar ahlâkî bir mefkûre ihtiyacına da dayanıyordu. Çünkü Ali Bey, ilim ve sanat adamı olduğu nispette, ahlakî bir felsefeye de sâhipti.

Ne hazin bir tecellidir ki, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla altın tepsi içerisinde aynı milletin devletlerine sunulan bu fırsatın değerlendirilmesi yolunda, Hüseyinzâde’nin ebedî âleme intikalinden 80 yıl sonra bile, bir arpa boyu ilerlenememişti. Atatürk’ün, Cumhuriyetin 10. yılında Türk Birliğini hedef olarak göstermesine rağmen…

İsmet Bozdağ (1916-2013) tarafından muhteşem bir üslûpla ve bütün detayları yazdığına göre Atatürk şöyle diyordu:

Bugün Sovyet Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir. Bugün elinde tuttuğu milletler, avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idâresinde dili bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sâhip çıkmaya hazır olmalıyız.

Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir, hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevî köprüler kurarak ve geliştirerek!

Dil, bir köprüdür; din, bir köprüdür; târih, bir köprüdür.’

Atatürk’ün siyâsî mirasçıları bu sözleri hiç hatırlamadılar. 1945 yılındaki Boraltan Köprüsü Faciâsı’nın yüzümüzdeki lekesi, yüreğimizdeki hançer yarasının izleri hâlâ silinmemiştir.

Hâriçten kısa fakat sert hatırlatmadan sonra Hüseyin Adıgüzel’in eserine dönersek Efendim, Adıgüzel, usta kalemi ile Hüseyinzâde Ali Bey’in şahsiyeti, ilmi, fikri ve mefkûresini, bütün detayları ile açıklıyor.

Bölüm başlıkları, eserin zengin içeriği hakkında fikir vermektedir: *Türkçülük Târihi ve Hüseyinzâde Ali Bey / Batı  Düşüncesi ve Batının Türkçülük Târihindeki Yeri. *Türkçülük ve Türkçülüğün Târihine Notlar / Türkçülük Nedir? *Medenî (Kültür) Türkçüleri. *Hüseyinzâde Ali Bey’e Göre İslamlaşmak. *Avrupa Neydi Ne Oldu? Nasıl Bu Hâle Geldi? / Avrupa İnsanının Özellikleri Nelerdir? *Hüseyinzâde Ali Bey’in Hürriyet Anlayışı. *Hüseyinzâde’nin Sağ-Sol İdeolojiler Hakkındak Görüşleri / Sağcılar ve Solcular. *Edebiyatta Türkçülüğün Doğuşu.

Eserin son bölümünde Hüseyinzâde’nin makalelerinin özet hâlinde bibliyografyası ve hakkında yazılan makalelerle tez çalışmaları hakkında bilgiler ve Hüseyinzâde Fotoğraf Albümü var.

Arka kapak yazısında belirtildiği gibi; Türk milletinin kültür târihine, siyâsî hayatına damgasını vuran Hüseyinzâde Ali Turan Bey gibi Türk büyüklerini hatırlatmak, gelecek nesillerin onlardan faydalanmasını sağlamak maksadıyla hazırlanan eser, dalgalanmak için rüzgâr bekleyen bayrak misâli okuyucusunu bekliyor. Sâdece okumak için değil, okunup ezberlenmek ve gereği yapılmak için…

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86 E-posta: [email protected]   WEB: www.bilgeoguz.com 

Prof. Dr. HÜSEYİNZÂDE ALİ TURAN

Azerbaycan Türklerindendir. 1864 yılında Bakü’de dünyaya geldi, 1941 yılında İstanbul’da vefat etti. İlk Türkçülerdendir. Ziya Gökalp’dan önce 1897’de ‘Tûrân’ isimli bir manzûme yazmış ve bundan dolayı ‘İlk Tûrâncı’ olarak tanınmıştır. Tiflis Müslüman Okulu öğretmenlerinden Molla Hüseyin’in oğludur. Annesi, Şeyhülislâm Ahmed Salyânî’nin kızı Hatice Hatun’dır. Büyük babası Ahmed Salyânî ile Azerbaycan’da milliyetçiliğin öncülerinden Mirzâ Fethali Ahundzâde’nin dinî ve felsefî tartışma ve musâhebelerini dinleyerek yetişti. İlk öğrenimini babasının öğretmen olduğu okulda gördü. Orta öğrenimini Rus okulunda tamamladıktan sonra Petersburg Üniversitesi’ne girdi. Matematik ve tabîî bilimler okudu. Bir yandan da Doğu Dilleri Bölümü’nde Doğu ve İslâm Târîhi derslerine devâm etti. Petersburg Üniversitesi’ni bitirdikten sonra tıb öğrenimi görmek üzere İstanbul’a geldi. Askerî Tıbbiye’den tabîb yüzbaşı olarak diploma aldı. Haydarpaşa Askerî Hastahânesi’nde deri hastalıkları ve frengi mütehassıs muâvini olarak çalışmağa başladı. Bu esnâda Heine ve Goethe’den Salyânî takma adıyla bir takım edebî tercümeler yaptı. 1897 Türk-Yunan Harbi’nde askerî hekim olarak Tesalya’da görev aldı. İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin kurucuları arasında bulundu. 1903’te istibdâd idâresi sebebiyle Kafkasya’ya kaçtı. Bakû’de günlük ‘Hayat’ ve haftalık ‘Füyûzât’ adlı gazeteleri çıkardı. 1909’da Türkiye’ye döndü.

     Birinci Dünyâ Harbi sırasında Orta Avrupa’da Yusuf Akçura ve dîğer arkadaşlarıyla birlikte bir propaganda gezisine katıldı. Harb yıllarında Tûrân Hey’eti olarak bir Azerbaycan Devleti’nin kurulması için çalıştı. 1926’da İstanbul Dârülfünûnu’na tıb profesörü olarak tâyin edildi. 1931 ’de bu görevden emekli oldu. Fakat 1933 üniversite reformu ile Dârülfünûn lâğvedilinceye kadar ders vermeğe devâm etti. 1926’da Bakû’de toplanan Türkoloji Kongresine M. Fuad Köprülü ile birlikte katıldı.

     Tıb alanında Dr. Mehmed Refi ile birlikte Vebâ Mikrobu. Dr. Kemâl Cenap Berksoy İle birlikte Ansiklopedik Tıb Lügati gibi yayınları vardır.

HÜSEYİN ADIGÜZEL:

1948 yılında Manisa’nın Turgutlu İlçesi’nde doğdu. İlkokulu ve Ortaokulu doğduğu şehirde okudu.  Balıkesir Öğretmen Okulu ve Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsü'nün Türkçe bölümünden mezun oldu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde lisans eğitimini tamamladı.

1990 yılında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Azerbaycan'a gönderildi. Azerbaycan yönetici kadrosu için açılan Türkiye Türkçesi kurslarına öğretmen ve yönetici olarak katıldı. 1991 yılında Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Tarafından Bakü'de açılan Atatürk Lisesi’nin kurucu müdürlüğünü yaptı. 1992 yılında Türkiye Türkçesi ile eğitim yapan Türk Dünyası İşletme Fakültesi’nin Türk Dili hocalığını ve yöneticiliğini üstlendi. Türk Dünyası’nı on yıl boyunca adım adım gezdi.

     1994 yılında emekli olan Hüseyin Adıgüzel, Evli ve iki çocuk babasıdır.

Orkun, Türk Diplomatik, Türk Yurdu, Ötüken, Türk Dünyası Dergisi, İleri Dergisi ve Türk Solu Gazetesi’nde makaleleri yayımlandı.

     Yayınlanmış eserleri:

     *Türk Dünyası Okulları için Alfabe, *Kısa Dilbilgisi, *Türkçe Deyimler Sözlüğü, *Manzara-i Umumiye, *Türk Dünyasında Demokrasi Hareketleri, *Azerbaycan Halk Cephesi ve Özbekistan Birlik Halk Hareketi, *Azadlığın Köşe Taşları, *Türkler Kimlerdir? *Tün Gün Sabah, *Elveda Girit, *Kalbim Rumeli'de Kaldı, *Attila, *Tonyukuk, *Sabir Rüstemhanlı Edebî ve Siyasî Portresi. *Nadir Şah, *Tahmasb Şah, *Emir Timur, *Attila, *Türk Târihine Yeni Bir Bakış, *Türklerin Gizli Târihi, *Şah Hanımı ve Büyücü, *Kürşat, *İşgal ve Kurtuluş, *Dede Korkut, *Teşkilat-ı Mahsusa, *Yeniden Doğuş, *Kut’ül Amâre, *İttihat ve Terakki Târihi, *Turan, *Başbuğ Atilla, Türk Destanları, Manzara-i Umûmiye, *Ne İdik Ne Olduk? *Kısa Dilbilgisi Kitabı, *Türkçe deyimler Sözlüğü. 

Yayına hazırladığı eserler: Firudin Ağasıoğlu’dan: Taş Babalar, Etrüsk-Türk Bağı Gıyaseddin Geybullayev’den: Kadim Türkler ve Ermenistan. 

KUŞBAKIŞI

ALEVÎLİK

Tarihî arka planı bakımından Alevîlik, göçebe Türk oymaklarının İslâm’ı benimsemeye başladığı onuncu yüzyıldan günümüze kadar devam eden uzun bir zaman dilimini kapsar. Asya’nın bozkırlarında başlayan bu süreç Anadolu’ya, oradan Balkanlara kadar uzanmış, Selçuklu ve Osmanlı’dan sonra modern Türkiye’nin kuruluşuyla devam etmiştir. İnanç yapısı bakımından Alevîlik, içinden geçtiği sürece bağlı olarak İslâm’ın önceki bazı inanç ve anlayışlarla kaynaştığı bağdaştırmacı bir karaktere sâhiptir. Bu karakter kendini ‘Hak-Muhammed-Ali’ üçlemesi ile ifade etmiştir. Fakat bu üçleme, Hıristiyanlıktakı Tanrı'nın Baba, Hz. İsa’nın Oğul ve Kutsal Ruh'tan oluşan; ‘teslis’ olarak anılan üçleme ile hiçbir alâkası yoktur. ‘Hak’ ile her şeyin O’nun ‘tecellisi’ olduğuna inanılan Allah, Hz. Muhammed’in peygamberliği Hz. Ali’nin velayeti murâd edilmiştir.

Prof. Dr. İlyas Üzüm, 12 X 19,5 santim ölçülerindeki 238 sayfalık eserinde Aleviliği bütünleştirici bir görüşle ele almıştır.

Kimileri; ‘Alevilik İslâm’ın ne içendedir, ne dışında’ derken kimileri de ‘hem içindedir, hem dışında’ diyor. ‘Târihî ve Kültür Boyutlarıyla Alevilik’ isimli eser Alevîliği, Alevî dedelerinin  târifi ile anlatıyor: ‘Alevîlik İslâm’dır. Hak-Muhammed-Ali yolunun kırklar meclisinde olgunlaştığı ve on iki imamla devam eden, İmam Câfer Sâdik’ın akıl ölçüsünü rehber olarak alan, Horasan erenlerinin himmetleriyle Anadolu’ya gelen, Hazret-i Pîr’le ve ozanlarımızın nefesleriyle hayat bulan inancın adıdır.’

Eser iki bölümden oluşuyor: Birinci bölümünde Alevîliğin târihî boyutu başlangıçtan günümüze kadar gelen seyri ile özetleniyor. Konunun bu yönü hakkında dikkate değer araştırmalar bulunduğu için ilgili başlıklar söz konusu çalışmalardan faydalanılarak işlenmiş, gerekli yerlerde bu çalışmalara atıfta bulunulmuştur.

İkinci bölüm Alevîliğin kültür boyutlarına ayrılmıştır.  Burada inançlar, ibâdetler ve erkân üzerinde durulmuştur. Konunun bu boyutu hakkında kültürle alâkalı kaynaklara inilerek yapılan çalışmalar, son derece sınırlı olduğundan, klasik kaynaklara başvurulmuş; dolayısıyla bu bölümde dipnotlara daha fazla yer verilmiştir. Ayrıca bu bölümde kaynakların yansıttığı bilgilerle yetinilmeyip gerektiği yerde günümüzdeki durumla ilgili olmak üzere farklı çalışmaların neticelerine de işâret edilmiştir.

Çalışmanın sonunda, Anadolu’daki bazı Alevî ocakları ile çelebilik ve mücerret Bektaşilik’te günümüze kadar gelen postnişinlerin isim listesi sunulmuştur.

Okuyuculara Alevîlik’le ilgili genel bir bilgi vermek maksadıyla hazırlanan bu çalışmada kaynakların çizdiği çerçeve yansıtılmaya çalışılmış; şahsî görüş ve değerlendirmelerden kaçınılmış, tartışmaya açık tezler üzerinde durulmamıştır.

İSAM – İSLAMÎ ARAŞTIRMALAR MERKEZİ:

İcadiye Bağlarbaşı Caddesi Nu: 40 Üsküdar 34662  İstanbul. Telefon: 0.216-474 08 50

Belgegeçer: 0.216-474 08 74 e-posta: [email protected]   www.isam.org.tr  

TÜRK TEMÂŞASI        

Eserin yazarı Selim Nüzhet Gerçek, tanınmış muharrir Abdülhak Şinâsi Hisar’ın ağabeyidir. 1891 yılında İstanbul’da doğmuş gazete ve mecmualarda tiyatro tenkitleri, basın târihi incelemeleri ve biyografiler yazmıştır. Türk Temâşası isimli eserinde Meddah, Karagöz, Orta Oyunu  ve Temâşa Sanatı hakkındaki yazıları toplucu sunulmaktadır. 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 261 sayfalık eseri Oğuzhan Murat Öztürk yayına hazırlamıştır.

Eğlenmek, insanlar için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır ve insanlık târihi kadar eskidir. Tiyatronun öncüsü sayılan Meddah, Karagöz ve Orta Oyunu yerini kalabalık kadrolu tiyatro, opera, operet ve sinema gibi gelişmiş sahne eserlerine bırakmıştır.

Yazar diyor ki: ‘Meddahlar, birbiriyle alakalı olmayan konuları yan yana getirip seyirciyi şaşırtmak ve bu suretle umumî alakayı arttırmak gibi bir mahârete sâhiptirler. Meddahlık, doğu ülkeleri insanlarına mahsus bir sanattır. Batıdaki sınırı Anadolu’dur. Meddahlığın doğuya ait olmasının sebebi, doğu bölgesi insanlarının dinleme kabiliyetidir. Batıda herkes konuşur. Fakat dinleyeni azdır. Batıda, gruptan biri konuşurken diğerleri, lâfa girip konuşma fırsatını yakalamaya çalışırlar ve yakaladıklarında ise neler söyleyeceklerini hazırlama gayretindedir.  Çoğu zaman söyledikleri itiraz kabilinden lâflardır.’ Merhum Gerçek, sanki Türkleri anlatıyor. Ne de olsa, Ege Denizi’nin batısındakilere nazaran doğulu isek de söylenildiği kadar da doğulu sayılmayız. Bu kanaate itiraz edenlerin çokluğunu, farklı bir görüş ileri sürüp, itiraz edenler de elbette haklıdır. Aynı zamanda, farkında olmaksızın iddiayı tasdik etmiş olurlar. Meddahların mârifeti bu kadarla sınırlı değildir. Söylemek kolay, dinletebilmek ise zordur. Meddahlık, futbol maçı değil ki salgın dönemlerinde seyircisiz oynansın… Özetle meddahların hem çenesi kuvvetli, diksiyonu düzgün olacak. Taklit kabiliyeti işin olmazsa olmazıdır:  Yeri gelecek, Karadenizli gibi, Arnavut gibi, Trakyalı Hüsmen Ağa gibi,  Çingene gibi konuşabilecek. Kültürlü ve iyi bir gözlemci olacak. Farklı insanları karşı karşıya getirip, kendi şiveleriyle konuşturacak. Doğrusu herkesin harcı değil.

Merhum’dan öğrenmeye devam ediyoruz: ‘Karagöz; kafası, suratı, hareketleri, düşünüşü ve söyleyişi itibâriyle Türk'tür. Hem de başka kültürlerden büsbütün uzak kalmış, Bizans mâneviyatından etkilenmemiş hâlis Türk'tür. Karagöz'de Türk milletinin halk tabakasına has bir mâneviyatın her türlüsü görülür. O Türk'ün bütün noksanlıklarını ve fazîletlerini yüklenmiş bir örnektir. Evvela her Türk gibi saftır, dürüsttür.’

Eser; meddah’ı, Karagöz’ü öğrenmek isteyenleri tatmin edecek edecektir.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr 

OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ

Abdurrahman Balcıoğlu, zor yılların çelik irâdeli ismi Osman Yüksel Serdengeçti’yi anlatıyor. Serdengeçti, üstünde yaşadığımız mübârek toprakların geleneklerine bağlı, inançlı ve kararlı öncülerindendir. Gönlü memleket hasretiyle dolu, yüreğinde Allah, vatan, bayrak ve memleket sevdâsı taşıyan bir ahlâk, fazîlet ve ideal adamıdır. Ömrünü zulme, haksızlığa ve baskıya karşı direnerek taçlandıran, Toros kırlarının havasını solumuş olan Osman Yüksel, yayınladığı Serdengeçti mecmuasıyla özdeşleşmiş bir karakter numûnesiydi. Mâneviyattan uzaklaştırılmak istenen nesillerin destanını bin bir zulme uğrayarak yazan bu soylu ses, kalemini temiz bir Dünyâda yaşamak ve zulme uğrayan mazlum insanlar için kullandı.

Bâzan gülerek bazen de hüzünle okuyacağınız 320 sayfalık kitap, sizi yakın târihte yaşanmış ibretli olayların arasında dolaştıracaktır.

MİHRÂBAD YAYINLARI:

Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 8 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-514 28 28

Belgegeçer: 0.212-528 24 01 [email protected]  www.mihrabadyayinları.com

KISA KISA… KISA KISA…

1-SULTAN ABDULHÂMİD: Ziya Şâkir / Akıl Fikir Yayınları.

2-AYNASI KIRILANLAR: Yıldıray Çiçek / Berikan yayınevi.

3-NÂMIK KEMAL: Dursun Gürlek / Boğaziçi Yayınları.

4- SEN KİMSEYİ SEVEMEZSİN (Hikâyeler): Gül Ersoy / Doğan Kitap. 

5- LENİNGRAD Kuşatılmış Bir Şehrin Trajedisi: Anna Rtılım Turan / Vakıfbank Kültür Yayınları.