HACI BEKTAŞ-I VELÎ VE BEKTAŞÎLİK

Yayıncı ve yazar Ali Oğuzhan Cengiz, uzun yıllar devam eden yorucu çalışmaların ürünü olan Hacı Bektaş-ı Velî ve Bektaşîlik isimli eserini; 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 366 sayfalık kitap hâlinde okuyucunun istifâdesine sundu.

16. yüzyılın sonlarına kadar yaşamış, topluma ve târihe mal olmuş büyük insanların târihî ve menkıbevî şahsiyetleri hakkındaki bilgiler karışık ve yer yer de çelişkilidir. Dolayısıyla haklarında verilen hükümler de farklıdır. Hacı Bektaş-ı Velî, bu grupta yer alan bir ulu kişidir. O’nu çelişkili târihî şahsiyetinden çok menkıbevi şahsiyeti ile anlamaya ve anlatmaya çalışmak gerekir.

Tecrübeli yazar Oğuzhan Cengiz, zorluklarla karşılaşmış olsa bile bu zor işi hakkıyla başarmış görünüyor. Esâsen firâset sâhibi, âlim olmasa bile ârif, çok akıllı olmasa bile zekî insanlarımız, değerlendirmelerini de dâimâ belli bir ölçü içerisinde yapmışlardır. Hacı Bektaş-ı Velî’yi çok yönlü ulu şahsiyeti sebebiyle belli bir görüşün insanı olarak görmek, O’nu dar bir odaya hapsetmek olurdu. Netice itibariyle Velî Hazretleri Anadolu’daki Ortodoks Müslümanların* da, Heterodoks Müslümanların* da pîridir. Temkinli hareket eden târihçiler ve araştırmacılar, bâzı durumlarda, ‘kesin bir hükme varmak mümkün değildir’ siperinin arkasına sığınırlar. Meseleye şöyle bakmak daha doğrudur. Hacı Bektaş-ı Velî, ister Ortodoks olsun ister Hetorodoks… iki grup tarafından da ‘pîr’ kabul edilmiştir. Hangisine, ‘sizin O’nu sevmeye, yüceltmeye hakkınız yoktur’ denilebilir? Buna imkân da yoktur, lüzum da yoktur. Üstelik bu dışlama, İslâmiyet için tehlikeli, hattâ zararlıdır. Şu var ki, Oğuzhan Cengiz’in de isâbetle belirttiği gibi, Hacı Bektaş-ı Velî, Horasan erenlerindendir. Bilinmektedir ki Horasan erenleri, Hz. Muhammed, Ebu Hanîfe, Matûridî, Serahsî  ve Ahmed Yesevî çizgisini tâkip etmişlerdir. İslâm sûfîliğinin yapısından kaynaklanan hoşgörü ile öteden beri mensup olduğu dinini / inanç kültürünü bırakmaya meyyal, İslâmiyet’e sıcak bakan kişileri kazanmak için onların inançlarını İslâmiyet içerisinde zamana yayarak eritmeyi düşünen bir yöntem uyguladığını düşünmek ve hatta kabul etmek mecbûriyetindeyiz. Bu yöntem ister istemez Ebu Hanife’nin, İran’da Müslümanlığın yayılabilmesi için, İranlıların Arapça okumayı öğreninceye kadar, namazda Fâtiha suresini Farsça okumalarını hoşgörü ile karşıladığını hatırlatıyor. 

Günümüzde tartışılan konu, Bektaş-ı Velî’nin şahsî temâyülünden çok adına kurulan tarikatın Alevîlikle ilişkisidir. Yazar Cengiz’in eserinde bu husus, net bir şekilde ortaya konulmuştur: ‘Günümüzde bilinen şekli ile Betâşilik anlayışı, Hacı Bektaş-ı Velî’ye mal edilemez.’ Çünkü Hacı Bayram-ı Veli’nin, Bayramîyye tarîkatı hâriç, bütün tarîkatlar, kişilere izâfe edilerek kurulmuştur. Aksi olsa bile, kurucunun vefatından sonraki halifeler, tarîkatın hem ismini hem de prensiplerini az da olsa değiştirmişlerdir. Daha mühim bir vakıa ile de karşı karşıyayız: ‘Hangi Alevîlik?’ sorusunun cevabı verilememiştir. Bu bilinmezlikler içerisinde Velî Hazretlerini tartışırken O’nun Anadolu’yu Türkleştirmek ve Müslümanlaştırmak, Anadolu birliğini oluşturmak gibi ulvî hizmetleri perdelemektedir ki buna, kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur.  

Ali Oğuzhan Cengiz’in eseri bütün bu yersiz, mesnetsiz ve faydasız tartışmalara son vermektedir.

16. yüzyılın ilk yıllarında doğup aynı yüzyılın 3. Çeyreği içerisinde ölen Pir Sultan Abdal;  ‘Bu mülkün sâhibi Ali değil mi? / Yaratmıştır on sekiz bin âlemi / Rızıkların viren Ali Değil mi?’ diyor. Bu deyişlerle 1209-1271 yılları arasında yaşayan Hacı Bektaş-ı Velî’yi irtibatlandırabilen düşüncede akıl ve mantık yoktur.

Eserde,  çok dar çevreler tarafından bilinen önemli bilgiler sıkça yer alıyor. Bunlardan biri; ‘Kızılbaşlık, Kerbelâ mâtemi ve Hz. Ali unsurları Bektaşîlik çevrelerinde 20. yüzyılın başlarında kullanılmaya başlanmıştır’ cümlesidir. (s: 115) 116. sayfadaki bilgiler de dikkat çekicidir.

Bektaşîliğin Osmanlı Devleti döneminde müsamâha ile karşılanması, Yeniçeri Ocağı ile olan sıkı münâsebeti sebebiyledir. Devlet için zararlı hâle gelen Yeniçeri Ocağı, Haziran 1826’da lağvedilince, Bektaşî tekkelerinin faaliyeti yasaklandı. Yeraltına çekilen ve sûfî bir tarîkat olan Bektaşîlik, meşrep olan Alevîlikle yakınlaştı. Buna rağmen birbirlerinin mahfillerine gitmezler. Başka ve derin farklar da vardır. (s: 118)  Alevîlikle Şiîik arasında belli ölçüde bağlar var ise de Bektaşîliğin Şiîlikle ilgisi yoktur. (s: 125) (Ek bilgi: Şiîliğin temsilcisi olduğunu iddia eden İran, Türk Alevileri Şiâ mensubu olarak kabul etmezler.) 

Şamanizmle Bektaşîlik arasındaki bağ 149. sayfada, Bektaşîlikle Mevlevîlik arasındaki ilişkiler 13. bölümde yer alıyor. (s: 199-212) Bu bölümdeki diğer mevzular; Hacı Bektaş ve Ahîler, Evliya Çelebi ve Hacı Bektaş-ı Velî başlıkları altında veriliyor. 213-216 sayfalar, Bektaşî kültürüne ilgi duyanlar için hazırlanmış.

Ekler bölümünde Dr. Metin İzeti ile ‘Bektaşîlik ve Aleviliğin arasında kalın çizgi var’ başlıklı röportaj, Mehmet Fuad Köprülü’nün ‘Bektaşîliğin Menşeleri başlıklı makalesi, Baha Said’in, kitabın konusu ile alakalı 3 makalesi bulunuyor. 101 adet kaynak taranarak hazırlanan eser, ‘Dizin’ bölümü ile sona eriyor.

Hacı Bektaş-ı Velî ve Bektaşîlik konusunda akla gelebilecek bütün sorulara cevap veren, başka bir kaynağa müracaat ihtiyacı hissettirmeyen eser, Mart 2021’de yayınlandı.

…………………………

 *Ortodoks Müslüman: ‘Ortodoks’ Hıristiyanlığın büyük 3 mezhebinden biridir. (Diğerleri: Protestan ve Katolik) İslâmiyet’te çoğunluğu teşkil eden; Hanefi, Hanbelî, Mâlikî ve Şafiî mezheplerini içine alan Sünni Müslümanlardır. (Bir başka ifâde ile Şia, Hâriciler ve Vahhabiler dışındaki) Müslümanlar için, ‘doğru inanç sâhibi’ mânâsında, ‘Ortodoks Müslüman’ tâbiri kullanılır.

*Heterodoks Müslüman: Çoğunluğu ve ana akımı teşkil eden: ondan, büyük ve küçük farklarla ayrılan, azınlıkta kalan Müslüman gruplara verilen isimdir. Ancak onlar kendilerini, heterodoks olarak kabul etmezler, kendi yollarının asıl olduğu inancındadırlar. Netice itibâriyle Ortodoks Müslümanlar da, Heterodoks Müslümanlar da Allah’a, peygamberine, Kur’ân-ı Kerîm’e, âhirete inanırlar. Heterodoksi, sapıklığı ifâde eden Heresi’den farklı olarak dinî inanç ve prensiplere çok bağlıdırlar. İleri derecede katı bir muhafazakârlığı ifâde eder. (Heresi’ler Herhangi bir inancı veya belirli bir dinî doktrininin dışında kalanlardır.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:                                                                                                                                                          

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul.

Tel: 0.212-527 33 65

Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86

E-posta: [email protected]   WEB: www.bilgeoguz.com 

OĞUZHAN CENGİZ

19 Mayıs 1959 tarihinde İstanbul’da doğdu. Gençlik yıllarında, 12 Eylül 1980 Darbesi öncesi, siyâsî mücâdelelerde aktif olarak yer aldı; 1980 öncesinde İstanbul Ülkü Ocakları Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu, bölge başkanlıkları yaptı. 1978 yılında girdiği hapisten 1990’da çıktı. Sağmalcılar, Maltepe Askerî Cezâevi, Paşa kapısı, Edirne, Malatya ve Sakarya'da toplamda 12 yıl hapis yattı. 2000 yılında, gazeteci Arslan Tekin’le haftalık Türk Haber gazetesini çıkardı. 25. sayısından itibâren gazetenin genel yayın müdürlüğünü üstlendi. 56. sayıda gazete kapandıktan sonra Bilgeoğuz Yayınlarını kurdu.

Bilgeoğuz Yayınları’nın sâhibi olan Oğuzhan Cengiz evli ve 3 çocuk (Oğuzalp, Bilge ve Erdem) babasıdır. 2020 yılına kadar 1000’den fazla kitap yayımladı ve halen yayınevinin genel yayın müdürlüğü görevine devam etmektedir. 

ESERLERİ:
1-Yanık Kale(1999-2015), 2-Kapıaltı (2000- 2018), 3-Sürgündeki Derviş (Özbekistan Erk Partisi lideri Muhammed Sâlih hakkında, 2005), 4-Bir Yıldız Kaydı (12 Eylül öncesi olaylarında öldürülen kardeşi Erhan Cengiz hakkında, 2005), 5-Teşkilat Ercan (Ülkücü İşçiler Derneği İstanbul Şube Başkanı Ercan Poyraz hakkında 2006), 6-Okul ve Aile Etkinlikleri (2008-2012), 7-Gün Sazak  (2008). 8-Başkan Recep Haşatlı (MHP İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlı hakkında, 2009), 9-Bir Türk Münevverinin Seyir Defteri (2012), 10-Prof.Dr. Ekmelettin İhsanoğlu (2014), 11-Türkmen Beyi Devlet Bahçeli (2014), 12-Ertuğrul Gazi Kuruluş (2015), 13- Alparslan Türkeş (2015), 14-Attila (2016), 15-Timur (2016), 16-Cengizhan (2016), 17-Metehan (2016), 18-İz Bıraktılar Şehit Erhan Cengiz (2017), 19-Zindan Okumaları (2018), 20-Türk Milliyetçiliği ve Ülkücülük (2018-2019), 21-Eski Türklerde Kadın (2020), 22-Alparslan Türkeş Başbuğ (2020), 23-Harezmşahlar ve Celaleddin Harezmşah (2020), 24-Dede Korkut Hikâyeleri (2020), 25-Sorup Dinlediklerim (2020). 26-1944 Irkçılık Turancılık Dâvâsı (2021)

BEREKETLİ HİLÂL’DEN MEŞHED’E

Seyahat Yazıları

Eserin yazarı Mürsel Ağaç, seyahatine İstanbul’dan doğduğu köy olan Yukarı Hur yolculuğuyla başlıyor. Sonra ‘Bereketli Hilal’in bir köşesi olan Halep… Giderken muhayyilede Pekin var, Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi’ni düşüren Cengiz orduları ışık hızıyla gelir geçer. Süleyman Şah Türbesi duraklardan biridir. Sonra Şam… Görülen her yer fotoğraflanıyor ve fotoğraf makinesi sadâkali ile okuyucuya aktarılıyor. Okuyucu, Evliya Çelebi’ye temennah ile kallavi bir selâm gönderiyor. Detaylar hiç ihmal edilmiyor. Meselâ Emir Timur’un ilim adamlarına saygısı…

Ruhsal Ayna ile tayyı mekân* devam ediyor: Suriye’de dış kışkırtmalarla başlayan kıyam ve dünya devlerinin silahlarıyla karşı karşıya gelmeleri… Hamaney, Esad kucaklaşması…

Müellif, Serahsî ve Mâtüridî gibi düşünüyor: ‘Hiçbir vahyî mesaja muhatap olmasaydım bile varlığın ezel ebed var olan bir yaratıcıdan geldiğini, O’nun irâde ve marifetiyle görünür hâle ve süreçler içine konulduğuna aklen inanırdım.’ Bu görüşte, Suriye işgali hakkında ekran bülbüllerinin düşünemediği engin ve derin değerlendirmeler var. Yorumlar, âyetlerle destekleniyor.

Ruhsal Ayna’nın bu defa yazarımızı götürdüğü yer Misyaf. Kalesi ile meşhur turistik bir şehir… Rüya gibi bir belde…

Ve sonra, yol arkadaşlarıyla daldan dala atlayan sohbetlerle Şam’a dönüş…

Mürsel Ağaç, sosyal konulara da temas etme fırsatı buluyor: ‘Düne kadar bu topraklarda geçerli irrasyonel siyâsetin rüşveti ile genç yaşlarda mümkün olan emeklilikle, devasa boyutta bir emekli kütlesi meydana getirilmiş. Modern dünyanın insanı illâ canlı tutmaya azmetmiş tababetinin kuvveti, pek çoğumuzun emekliliğini sağlayacak şekilde sözde öteleyebiliyor.’

Sonraki bölümde Ürdün’deki Petra anlatılıyor. Okunmaya değer. Tayyı mekân; Merci, Busra, Rakka, Urfa, Mardin ve Diyarbakır… ile devam ediyor.

Bereketli Hilâl’den Meşhed’e’ sıradan bir seyahat kitabı değil. Rabbânî tayyı mekân eseri…

*tayyı mekân: Bir mekândan bir mekâna fizik ötesi yolculuktur. Günümüz ilmî çevreleri bunu açıklayamadıkları, kendileri yapamadıkları ve yapanı görmedikleri için kabul etmemektedir. Ancak Peygamber Efendimizin Miraç olayı bir tayyı mekândır. İki çeşit tayyı mekân vardır. Bir tanesi şeytânî, diğeri Rabbânî. Şeytânî olanlar şeytanın yardımı ile Rabbânî olanlar, Allah’ın (C.C) yardımı ile tayyı mekân ederler. Şeytanın yardımı ile yapılan tayyı mekânda karanlık içerisinden karanlıklara doğru yolculuk yapılır. Acı verdiği söylenir. Rabbânî olanda ise nurun içinden geçerek istenilen yere doğru yolculuk yapılır.

AKIL FİKİR YAYINLARI                                                                                                                                  

Alemdar Mahallesi, Alayköşkü Caddesi, Küçük Sokak Nu: 6/3 Cağaloğlu, Fatih, İstanbul                                        

Telefon: 0.212-514 77 77 e-posta: [email protected]  www.akilfikiryayinlari.com 

GELENEKTEN GELECEĞE

TÜRK KÜLTÜR DÜNYASI

13,5 X 21 santim ölçülerindeki 312 sayfalık eser, ‘Kültür ve Millî Perspektif’,  ‘21. Yüzyılın Eşiğinde Halk Bilimi’, ‘Gelenek, Tören ve Halk Bilimi’ başlıklı üç bölümde, 23 adet akademik makaleden oluşuyor.

Türk Halk Bilimi Dalında Prof. Dr. unvanına sâhip Ruhi Ersoy, iki dönem Osmaniye milletvekili olarak TBMM’de görev yaptıktan sonra Ankara’da üniversite hocalığına dönmüştür. Makalelerinde; ‘Türk Dünyâsı Kavramı’, ‘Ortak Geçmişten Ortak Geleceğe Türk Dünyâsı tasarımı’, sözlü, yazılı ve elektronik kültür, şehir, medya, nevruz, oyun ve müzik konularını ele almaktadır. Prof. Ersoy, ‘Türk Dünyası Kavramı’nı şöyle açıklıyor:

Türk dünyası, Türk dili ve edebiyatı araştırmalarında ve -son dönemler hariç- edebiyat merkezli bir bakış açısıyla halk bilimi araştırmalarında, genel olarak bağımsız Türk devletleri ve çeşitli devletlerin hâkimiyeti altında yaşayan özerk Türk boylarını ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Ayrıca tarihî bağlarımız ve müktesebatımıza bağlı olarak bazı komşu ülkelerde yaşayan Türklerin de bu kapsamda ele alındığı pek çok çalışma ile karşılaşmak mümkündür. Ancak çeşitli sebeplerle Avrupa’ya göç eden ve bugün bir kısmı AB vatandaşı da olan Avrupa Türklüğünün konumunun Türk dünyası odaklı bakış açısı çerçevesinde ele alınmadığı görülür.’

Ersoy Hoca, bazı Avrupa şehirlerinde yaşayan Türklerin kültürle bağlantılı olarak içinde bulundukları süreçten hareketle, bu vatandaşlarımızın öteki içinde kendi olabilme serüveninde Türk kültürünün direnme kabiliyeti ve ötekini etkileme serencamına dair bazı tespitlerde bulunularak konuyla ilgili görüşlerini sunuyor.

Prof. Ersoy, ‘Şehirleşme - Halk Kültürü İkileminde Problemler ve Bazı Çözüm Yolları’ başlığı altındaki makalesinde mühim tespitleri ve okunmaya değer teklifleri var. 

Türklerde Ölüm ve Ölüyle İlgili Ritüeller’ başlıklı yazıda çok değişik yorumlar var. Alâka ile okunuyor.  Ölümle ilgili bâzı inanış ve uygulamalar:

1-Ölünün Gözlerinin Kapatılması: Bu eylemin yapılma gerekçeleri bölgelere göre farklılıklar arz etmektedir. Bunlardan birkaç gerekçe sayacak olursak; bu dünyada gözü kalmasın, mezara gözü açık girmesin, ardından birini götürmesin ve benzerleri…

2-Ölünün Çenesinin Bağlanması: Ruhu yarılmasın, içine şeytan girmesin, ağzı toprak dolmasın diye…

3-Ölünün Bulunduğu Odanın Penceresi Açılır: Ruhu çıksın, Azrail çıksın, melekler içeri girsin diye…

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                    

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                 

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr 

10 TEMMUZ MEŞRUTİYET BAYRAMI

Dr. Hatem Türk’ün, 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde, 345 sayfalık eseri, târihimizin dönüm noktası olarak kabul edilebilecek bir olayı anlatıyor

Sultan İkinci Abdülhamid Han dönemi hakkında çoğu olumsuz çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır. Padişahın tahttan indirilmesinden sonraki süreçte de İttihat Terakki Partisi ile ilgili düşüncelerin zamanla değiştiği görülmüştür.

Sultan İkinci Abdülhamit devrinde yapılan başta eğitim ve imar alanlarındaki kalkınma faaliyetleri yanında, jurnallerin, tâkiplerin ve sürgünlerin de olduğu bir gerçektir.

Bu kitapta suçlu ya da suçsuz tartışmasına girmeksizin o dönem aydınlarınca yazılan ibretlik, imzalı veya imzasız, basın yayın organlarında çıkan yazılar derlenmiştir.

Kitapta yüz yıl öncesinde yaşanan olaylardan hareketle günümüzde de cereyan eden değişme ve gelişmeler arasındaki benzerlikleri okuyucuya sunuluyor. 

BOĞAZİÇİ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul

Telefon: 0.212-520 70 76 Belgegeçer: 0.212-526 09 77 

e-posta: [email protected] //   www.bogaziciyayinlari.com.tr 

KISA KISA… KISA KISA…

1-DUVARDA TEK BAŞINA / DÜNYANIN EN TEHLİKELİ TIRMANIŞI: Alex Hannold – Onur Uygun / Kronik Kitap                               

2-İSLÂM DÜŞÜNCE TÂRİHİNDE MEZHEPLER: Prof. Dr. Mehmet Saffet Sarıkaya / Rağbet Yayınları                                                       

3-DEDE KORKUT KİTABI ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR: Prof. Dr. Fikri Sertkaya / Bilge Kültür Sanat Yayınları.                                          

4-OSMANLI SEFERLERİNDE ORDU, ÇEVRE, HALK: Dr. Öğr. Üy. Veysel Göğer / Kitabevi-Mehmet Varış.                                                      

5-DÜNYAYA GÜLEN ADAM / Şiirli Nasreddin Hoca Fıkraları: Mustafa Ruhi Şirin / Uçan At Yayınları