DEDE KORKUT HİKÂYELERİ

Dede Korkut Hikâyeleri, bilinmeyen tarihlerden itibâren gelişen sözlü edebiyatımızın ürünüdür. Gerek ifâde gücü gerekse okuyucuya ve dolayısıyla insanlara - insanlığa verdiği bilgi itibâriyle Türk dil ve edebiyâtının şaheserlerindendir. Bir veya bilinen birkaç kişinin eseri değildir. Türk milletinin kolektif değeridir. Masal ile destan arasında bir üslûpla söylenegelen halk hikâyeleri, adı ve kimliği belli olmayan bir Türk tarafından yazıya geçirilmiştir. Kitabın asıl adı: ‘Kitâb-ı Dede Korkud Âlâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzan / Oğuzların Dili ile Dede Korkut Kitabı’dır. 

Hikâyelerde yer yer masal ve destan unsurları görülür. Anlatımda nazım ve nesir karışıktır. Yakın zamanlarda yazıya geçirildiği için masal ve destan unsurları (olağanüstü ve tabiat dışı varlıklar, olaylar) kaybolmaya yüz tutmuş, destan hikâyeleşmiştir; akla, tabiata ve gerçeğe daha uygun hâle gelmiştir. Ancak destan özellikleri de büsbütün kaybolmamıştır. Dede Korkut,  ‘ön söz’de kişiliğinden bahsedilen, hikâyelerin sonunda ortaya çıkıp duâ ve temennilerde bulunan yaşlı bir şahsiyettir. Bu hikâyeleri anlatan, bu destanı tertip eden kişi gibi görünür, Fakat yazar veyâ şâir olarak bu isimde gerçek bir şahıs tanınmıyor, bilinmiyor. Zâten önsözde anlatılan, hikâyelerde görünen kişiliği ile de Dede Korkut efsânevi bir şahıstır. Oğuz Türklerinin Bayat Boyu’ndandır. Resûl aleyhisselâm / Hz. Muhammed zamânına yakın bir zamanda doğmuş ve masallarda, destanlarda görülebilecek şekilde çok uzun yaşamıştır. Bilge bir kişidir. Oğuzların akıl hocasıdır. O dönemde bilinmeyen veya adı konulmamış fütüroloji ilminin ölçüleri içerisinde gelecekteki zamanda olabilecek hâdiseler hakkında da mâlûmat verir. Anlatan veya günümüze intikal eden metni yazan şahıs, inançlı bir Müslüman olmalı ki, Gâipten, yâni gelecekten ve görünmez şeylerden haber verirken; ‘Allah’tan gönlüne ilham geldiğini’ belirtir. Çünkü İslâmî anlayışta, ‘gayb’ denilen gelecekteki hâdiseleri ancak Cenâb-ı Allah bilir. O’nun seçtiği kişilerin gönlüne ilham gönderebileceği, Cin Suresi, 26 ve 27. Âyetlerde yer almaktadır. Bu âyetleri yorumlayan Buhârî ve Müslim gibi İslâm âlimleri söz konusu kişilerin, peygamberler olduğunu, seçilmiş kişiler de olabileceğini belirtmişlerdir. Buradan, Dede Korkut’un, ‘seçilmiş kişi’ olduğu kanaatine varılmaktadır.  

Dede Korkut; ozanların pîrîdir. Çocuklara isim koyar. Büyüklere öğüt verir. İslâmiyet’ten önceki Şamanlara ve İslâmiyet’ten sonraki evliyalara benzer, din büyüklerinden biridir. Dede Korkut Hikâyeleri, Doğu Anadolu ve Azerbaycan’da yaşayan Türklerin (Müslüman Oğuz boylarının) yaşayışlarını, törelerini, âdet ve geleneklerini, iç mücâdelelerini ve özellikle komşuları olan Hıristiyan Kafkas kavimleri ile Trabzon Rumlarına karşı giriştikleri savaşları anlatır. Tepegöz ve Deli Dumrul hikâyelerinde olduğu gibi, bâzan da tabiatüstü güçlere karşı savaşları nakledilir.

Dede Korkut hikâyelerinin çok temiz, güzel ve zengin bir Türkçesi vardır. Anlatım açık, yalın ve kesindir. Yusuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig isimli eserinde ısrarla belirttiği gibi düşünceler az ve öz kelimelerle ifâde edilir.  Hikâyelerde kahramanlık en büyük meziyet ve fazilet olarak işlenir. Âileye, çoğalmaya, çocuğa ve çocuk terbiyesine, kadına büyük değer verilir. Bütün hikâyelerde samîmi bir dindarlık havası hâkimdir. Kahramanlar Allah ve Peygamber sevgisi için dövüşürler. Doğruluk, adâlet ve güzellik, yüceltilen değerlerdir. Ön plâna çıkartılan diğer hasletler; Misâfirperverlik, cömertlik, tabiat sevgisi, büyüklere saygı - küçüklere sevgi ve şefkat ile aile yapısında sağlamlık… olarak belirtilebilir.

Ali Oğuzhan Cengiz; hazırlamış olduğu 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 256 sayfalık eserinde günümüz Türkçesindeki kelimeleri kullanmakla birlikte, hikâyelerin aslındaki üslûba sâdık kalmıştır. Ayrıca son yıllarda bulunduğu bilinen 13’üncü hikâyeyi de kitaba dâhil etmiştir. Bu hikâyede Salur Kazan’ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi anlatılmaktadır.

Salur Kazan’ın Yedi Başlı Erderha ile mücâdelesi çok çetin geçmiş ve uzun sürmüştür. Hikâyenin son bölümü, ‘Onlar erdi muradına, biz çıkalım krevetine’ mâhiyetindedir: 

………………..

Sadağında bulunan okları çıkardı, seksen oku önüne döküp, birbiri ardınca ejderhaya attı. Oklanan ejderhada daha sömürecek hal kalmadı, can çekişmeye başladı. Kazan, kara çelik sağlam kılıcını eline alıp, kılıcıyla ejderhanın üstüne yürüdü ve yedi başını da boynundan kılıçla kesip, yere düşürdü. Ejderhanın ağusu yere dökülünce, yeryüzüne alevler saçılıp, her yeri ateş sardı. Kazan, ejderhaya hançerini sapladı, kılıcını sapladı, bıçağını sapladı ve ejderhanın üstüne bağdaş kurup oturdu.

Lala Kılbaş yerlere saçılan alevleri görünce sandı ki ejderha Kazanı yuttu. ‘Ak ekmeğini çok yediğim beyim! Ah beyim!’ diyerek, elinde kılıçla ejderhanın yakınına geldi. Yakına gelince ne görsün; ejderhanın yedi başını kara yerde yatar gördü, Salur Kazan’ı ejderhanın sırtında bağdaş kurmuş oturur gördü.

Lala dedi: ‘Barekallah ağam Kazan! Erliğine, yiğitliğine aferin Kazan!’

Kazan dedi: ‘Canım Lala! Ejderhayı ben öldürmedim. Senin bana verdiğin cesâret ve güç öldürdü. Hemen en iyi ustaları bul getir, bu ejderhanın derisini yüzdür.’ dedi.

Lala en iyi ustaları getirtip ejderhanın derisini yüzdürdü. Kazan, ejderhanın derisinden, korkusuz bedenine elbise diktirdi; akça tozlu katı yayına kiriş gerdirdi, üç yelekli sahar oklarına sadak diktirdi; kara çelik sağlam kılıcına kın yaptırdı, altı dilimli kubbe şeklinde gürzüne kılıf diktirdi; ala budak sürcidasna sap yaptırdı, kurt tokalı Konur atının eyerine örtü diktirdi; gölgeliğinin yelkenlerini ejderha derisinden yaptırdı. Ejderhanın yedi başını hiç israf etmeden yüzdürüp, ejderhanın iki kafa derisini Kazan kendi başına giydi. Atının örtüsü ile kendisi de ejderha donuna girdikten sonra Padişah Bayındır'ı görmek için yola çıktı.

Bayındır Padişaha haber geldi ki, ‘Kazan ejderha olup, gelir.’ Oğuz ile Türk temiz ve saf bir inanca sâhiptir ki, ‘İnsan nasıl ejderha olur?’ demezler. Sağda, solda herkes konuşmaya başlayıp: ‘Kazan insan iken biz O’nun emrinden çıkmazdık. O şimdi ejderha olmuştur, bizim hepimizi yutar. Bir tepeye çıkalım, yoldan geçerken onu ok yağmuruna tutalım.’

Bayındır Padişah söylenenleri dinledi ve söze başladı: ‘Benim vekilim Kazan er yiğittir, iyi yiğittir. Belki ejderhaya rast geldi ve ola ki onu öldürdü. Ola ki ejderhanın donuna girdi. Ola ki Kazan ejderha olmuştur ne kavim ne kardeş tanır.’

Kara Budak dedi; ‘Padişahım, bana izin verin, gidip Kazan’ın karşısına durayım. Eğer ejderha olduysa, evvela beni yutsun.’

Kara Budak at oynattı, Kazanın karşısına gitti. Sesi duyulacak yerde durdu. Sadağından sahar bir ok çıkartıp, yayıra taktı ve amcasına: ‘Senin ejderha olduğunu söylüyorlar. Olmadıysan benimle gümbür gümbür söyleş. Söyleşmezsen sahar okun temreniyle öldürürüm Kazan seni. Kara çelik kılıcımın keskin tarafıyla doğrarım Kazan seni. Eğer ejderha öldürdüysen, gazan mübârek olsun. Avından bir parça delili bana ver.’ dedi.

Kazan atından indi. Kılıcını Kara Budak'ın beline bağladı. Kara Budak ki kılıcına pehlivan, orda durdu durmadı, hemen Bayındır Padişaha varıp: ‘Kazan ejderha öldürmüştür.’ diye haber verdi.

İç Oğuz'u Dış Oğuz'u çağırıp, Kazanı karşıladılar. Kazan meydana varınca atından indi, yetmiş adım yürüdü, Bayındır Padişahın ayağına kapandı. Ejderha derisinden yapılmış gölgeliği dikti. Bayındır Padişah gölgeliğin altında bağdaş kurup oturdu. Yedi gün, yedi gece burada Padişahı konuk etti.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86 E-posta: [email protected]   WEB: www.bilgeoguz.com  

OĞUZHAN CENGİZ

Yazar ve yayıncı Oğuzhan Cengiz, 19 Mayıs 1959 târihinde İstanbul’da doğdu. Ailesi Artvin'den göçtü, ilk ve orta öğrenimini İstanbul'da gördü. Üniversite yıllarında, 12 Eylül 1980 Darbesi öncesi, siyasî mücâdelelerde aktif olarak yer aldı; İstanbul Ülkü Ocakları Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu. 1978 yılında girdiği hapisten 1990'da çıktı. Sağmalcılar, Maltepe Askerî Cezaevi, Paşakapısı, Edirne, Malatya ve Sakarya'da hapis yattı. Hapisten çıkınca Sakarya'da Serdivan Anadolu Lisesi’nin kantinini işletti.

1991'de İzmit-Gebze'de kullanılmış ev eşyaları ticâreti yapan şirket kurdu. 1993'te büro mobilyaları işine girdi. 1998'de iflas etti. 1999'da Çin Halk Cumhuriyeti’ne iş gezisine çıktı. Çin'den havaî fişek ithaline başladı. İşini ortağına devrettikten sonra, 2002'de, gazeteci Arslan Tekin'le haftalık Türk Haber Gazetesi’ni çıkardı. 25. sayısından itibaren gazetenin ‘genel yayın müdürlüğünü üstlendi. 56. sayıda gazete kapandıktan sonra Bilgeoğuz Yayınları’nı kurdu. Bilgeoğuz Yayınları çatısı altında Fosil ve Bilgecan adlarıyla da kitaplar yayınlamaya başladı.

Hapishane günlüklerini yayınladı, biyografi çalışmaları yaptı.

Eserleri: Yanıkkale (Cezaevi günlükleri, 2001; genişletilmiş 7. Baskı 2005), Kapıaltı (Cezaevi günlükleri, 2004; genişletilmiş 13. baskı 2005), Sürgündeki Derviş (Özbekistan Erk Partisi lideri Muhammed Salih hakkında, 2005), Bir Yıldız Kaydı (12 Eylül öncesi olaylarında şehit edilen kardeşi Erhan Cengiz hakkında, 2005), Teşkilât Ercan (Ülkücü işçi Derneği İstanbul Şube Başkanı Ercan Poyraz hakkında, Yavuz Selim Demirağ ile, 2006), Okul ve Aile Etkinlikleri Antolojisi (2008), Arşiv Belgelerinde Gün Sazak (2009), Başkan Recep Haşatlı (MHP İstanbul il Başkanı Recep Haşatlı hakkında, 2009. Devlet Bahçeli: 2013, Ekmelettin İhsanoğlu: (2014), Atilla (2016), Cengiz Han (2016), (Timur (2017), Mete Han (2017), İz Bıraktılar (2018), Zindan Okumaları (2018). Türk Milliyetçiliği ve Ülkücülük (2018)

KUŞBAKIŞ

GEÇMİŞTEN GELECEĞE HOCA AHMED YESEVΠ

MİLLETLERARASI SEMPOZYUM BİLDİRİ ÖZETLERİ

Uluslararası Türk Akademisi, Kazakistan Abay Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Türk Ocakları İstanbul Şubesi, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Turkcell ve Üsküdar Belediyesi tarafından tertip edilen Bilgi Şöleni, 2016 yılında İstanbul’da ve Kazakisitan’ın Başşehri Almatı’da dinleyicilere sunuldu.

Bilgi Şöleni; Şeref Kurulu üyesi olarak 8, Düzenleme Kurulu 7, Yürütme Kurulu 21, Sekreterya hizmetlerinde 6, Bilim Kurulu’nda 53 olmak üzere 95 akademisyenin görev aldığı geniş bir kadro tarafından hazırlandı.  Türkiye’den 91, Azerbaycan’dan 7, Kazakistan’dan 6, Özbekistan’dan 4, Kırgızistan’dan 3, Türkmenistan’dan 2, Rusya’dan 2, İran’dan 1, Çin’den, Ukrayna’dan 1, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden 1 ve ülkesi belirtilmeyen Prof. Dr. Mukhtar Kozha olmak üzere 120 akademisyen ve araştırmacı-yazar tarafından tebliğ sunuldu. 

Tebliğlerin özetleri de 13,5 X 21 santim ölçülerinde, kuşe kâğıda basılı 144 sayfalık kitap hâlinde okuyucuya sunuldu. 

Tebliğlerin birkaçından tadımlık cümleler: *Altın Orda Hanlığı, diğer Cengiz Ulusları içerisinde Türkleşme ve İslâmlaşma süreci bakımından ayrı bir yol tâkip etmiştir. Özellikle 13. Yüzyılın ikinci yarısında hanlığın târihine damgasını vuran Berke Han ve Emir Nogay, Altın Orda sâhasında Türk tasavvufuna ve Yesevîlik anlayışına dayalı İslamlaşma ve Türkleşmenin önemli temsilcileri oldular. Prof. Dr. Abdullah Gündoğdu. *Sûfiler, İslâm’ın halk kütleleri tarafından sevilmesinde ve benimsenmesinde önemli rol oynamışlardır. Dr. Aynur Gazanferkızı. *Türk-İslâm düşüncesinde ebediyet felsefesi, Türk İslâm düşüncesinde sistem sâhibi büyük filozoflarda ve büyük mutasavvıflarda Tanrı-evren-insan ilişkisindeki ‘ölümsüzlük’ şeklinde ele alınıyordu.’ Prof. Dr. İsmail Yakıt. ‘Türk-İslâm dünyasının önemli bir şahsiyeti olan Hoca Ahmed Yesevî, onbinlerce mürit/derviş yetiştirerek onları, Türkistan merkezli olarak doğu-batı, kuzey-güney hattında irşat ile görevlendirmiştir.’ Dr. Öğretim Görevlisi Kadir Sancak.   

Konu ile ilgilenenler için bu çok faydalı kitabın basım yılı ve tedârik edilebileceğ adres belirtilmemiştir. Giriş paragrafında belirtilen tertip eden kuruluşlardan veya Yesevî Vakfı / Erdoğan Aslıyüce’den sorulabilir. (Telefon: 0.212-638 50 12  //  [email protected]  //  [email protected]    

DARWİN’İN HAYÂLETLERİ

İLK EVRİMCİLERİN İZİNDE 

Charles Robert Darwin (1809-1882) İngiliz tabiat araştırmacısıdır. ‘Darwinizm’ olarak anılan nazariyesinde; ‘Hayat ve canlı varlıklar, tesâdüfen meydana gelen, önce inorganik (cansız) maddelerden, onlardan da organikler (canlılar) meydana gelmiştir. Daha sonra da bu organik varlıklar böcek, solucan, yılan ve maymun gibi biyolojik varlıklara dönüşmüştür. İlk canlılardan biri de maymundur. Darwin’e göre maymunlar tekâmül ederek insanlar oluşmuştur. Böylece Âdem aleyhisselâmın Kur’ân-ı Kerîm’de bildirildiği gibi topraktan yaratıldığı inkâr edilmiştir. Bu safsataya materyalistler ve ateistler, mal bulmuş Mağribî gibi sarılmış, uzun yıllar süren çabaları ile Darwîn safsatasını aklını kullanamayan kişilere kabul ettirmeye çalışmışlardır. 

İslâmiyet Darwinizm’i reddeder. Ancak İslâm âlimlerinden bâzıları tevil yoluyla Darwinizm’in ciddiye alınması gerektiğini iddia ederler. 

İngiliz yazar 1964 doğumlu Rebecca Stott, geniş kapsamlı eserinde tekâmül nazariyesinin Darwin’den önce de var olduğunu, hatta MÖ 384 - 322 yıllarında yaşayan Aristoteles’e kadar indiğini ileri sürüyor.    

Darwin’in Hayâletleri, tabiatın işleyişini konu edinen ve bu fikirleri yayımlamanın hem siyâsî hem de dinî açıdan çok riskli olduğu bir dönemde bunu yapma cesâreti gösterenlerin hikâyesidir.  

13,5 X 21 santim ölçülerinde 584 sayfalık eser Kasım 2020’de yayınlandı. 

PANAMA YAYINCILIK: Yüksel Caddesi Nu: 7-A/7 Kızılay Ankara. Telefon ve Belgegeçer: 0.312-432 14 80 

e-posta: [email protected]  internet: www.panamayayincilik.comm    

SELENGE

Prof. Dr. Saadettin Yağmur Gömeç’in eserine isim olan Selenge, târihte Türk yurdu olan, günümüzde Moğolistan Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan topraklardan doğan, Sibirya’da Baykal Gölüne dökülen ırmağın adıdır.

Eserde, Selenge Irmağı çevresinde kurulan Kök Türk Cihan Devleti’nin, Köktürk Hânedânı’nın yan kolu olan  Uygur Kağanlığı tarafından yıkılmasını ve sonrasını anlatır. Uygurlar her ne kadar Kök Türklerin zengin mirasının üzerine oturmuş ise de, bu serveti iyi bir şekilde koruyamadı. Kardeş kavgaları sebebiyle güç kaybettiler. 745 yılında kurulan Uygur Devleti 95 yıl târih sahnesinde kaldıktan sonra 840 yılında Kırgızların darbesi ile târih sahnesinden değilse de bulundukları topraklardan çekilmek mecburiyetinde kaldı. Günümüzde Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan’a yerleşip mütevâzı sınırlar içerisinde devletlerini devam ettirdiler. Fakat diğer Türk boylarını idâreleri altına almayı başaramadılar. Önce Moğol asıllı Karahitaylara, 1209 yılında Cengiz Han’a tâbi oldular. 1260 yılında ise Uygur Devleti târihe karıştı. 

Selenge isimli târihî roman tarzındaki kitapta, daha kuruluş aşamasındayken, Uygur Türkleri arasında yaşanan iktidar mücâdelesi edebî bir dille anlatılıyor.

14 X 21 santim ölçülerinde 166 sayfalık eser, Kasım 2020’de yayınlandı. 

BERİKAN YAYINEVİ: Kültür Mahallesi, Kızılırmak Caddesi Nu: 61 Gonca Apartmanı Daire: 6 Kızılay, Çankaya, Ankara.

Telefon: 0.312-232 62 18 Belgegeçer: 0.312-232 14 99 e-posta: [email protected]  www.berikanyayinevi.com  

KISA KISA… KISA KISA…

1-OĞUZ TEPEGÖZLÜ: Henrich Friedrech Von Diez – Hasan Güneş / Ötüken Neşriyat.

2--YÖNTEM ÜZERİNE KONUŞMA: Rene Descartes – Murat Erşen / İş Bankası Kültür Yayınları. 

3-DAMSZ DİSİPLİN: Tina Payne Bryson +Daniel J Siegel – Bulut Yazıcı / Pegasus Yayınları.

4-HAYATINI DEĞİŞTİRMELİSİN: Rachel Corbett – Kerime Dalyan / Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.

5-İSTANBUL UFKU: Necati Birinci / Boğaziçi Yayınları.