ESÂRET 1916

Târihî Roman Yazarı Nurettin Taşkesen’in, 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 235 sayfalık eseri; roman üslûbunda yazılmış olsa da bir hâtırat kitabıdır. Dedesi Emir Musa oğlu Gazi Ahmet Onbaşı’nın çileli esâret günleri. romanın konusudur. Dede Gazi Ahmet Onbaşı, 1915 yılı Ocak ayında yaşanan Sarıkamış Harekâtı’ndan sonra Erzurum’a ve Anadolu’yu Moskof işgalinden korumak için Pasinler Cephesi’nde bulunmuştu. Pasinler, Erzurum’a 40 kilometre uzaklıkta, günümüzdeki nüfusu nüfusu 30.000 civarında ilçedir. O dönemdeki nüfusu 5-10 bin olsa gerek. 

Dünya târihinin en şiddetli savaşlarından biri, Pasinler’de 18 Eylül 1048 târihinde Selçuklular ile Bizanslılar arasında yaşandı. Savaş, Selçukluların zaferi ile neticelendi. Pasinler’deki bizim için çok mühim ikinci savaş, 21 Ocak 1916-16 Şubat 1916 tarihleri arasında cereyan etti. Maalesef Osmanlı Ordusu mağlûp oldu ve Ruslar Erzurum’u işgal etti. İşgal, 12 Mart 1918’de Kâzım Karabekir Komutasındaki Cumhuriyet Ordusu tarafından işgalciler defedildi. Erzurum’un kurtuluşu, Anadolu’nun kurtuluşunun ‘Bismillah’ı oldu. 

Yazar Taşkesen’in kalemiyle, Pasinler Savaşı’ndan küçük bir bölüm:

İhtiyat kuvvetler hâricindeki bütün birlikler, yerlerinden fırlayarak umûmî taarruza geçti. Dağ taş, ‘Allah Allah’ sesleriyle yankılanıyor, kumandanların askerleri coşturmak için yükselen gür sedâları, silâh seslerini bastırıyordu:

-Haydi arslanlarım, haydi yiğitlerim! İleri, hücuuum!

İki tarafın askeri artık yakın dövüş durumuna geçmiş, silâhında mermisi kalmayanlar süngü harbine başlamıştı. Bu yüzden mahâret piyadenin süngüsüne kalmıştı.

Ruslar, askerimizin üstün durumda olduğunu fark edince zayiatın artmasını ve topyekûn bir hezimeti önlemek için, cephenin biraz gerisindeki birlikleri yavaş yavaş kendi siperlerine doğru geri çekti.

Rusların geri çekilmesi kısa zamanda tamamlandı. Askerimizle kıyasıya muharebe eden 70-80 kadar düşman piyadesi de durumun vahâmetini anlayınca silâhlarını atıp teslim oldular. Bu esirler, muhafızlar nezâretinde 3. Ordu karargâhına gönderildi.

Bu zafer Türk askerinin moralini çok kuvvetlendirdi. Zor şartları, yorgunluğu, açlığı, ailesinden uzak kalmanın kederini bir anda unutturdu. Ama zafer kolay kazanılmamıştı. Çok sayıda şehit ve yaralı vardı. Birlikler yerlerine çekildikten sonra, askere sıcak yemek dağıtıldı, istirahat verildi. Uzun zamandır kuru gıda ve ekmekle beslenen askerimiz için bu yemek sanki bir ziyâfetti.

Rus ordusunun zayiatı çok fazlaydı. Hâlbuki askerlerin giyimi iklim şartlarına uygun olduğu gibi, günde bir defa sıcak yemek verilecek şekilde seyyar mutfak çadırları faaliyetteydi. Erzak ve cephâneleri devamlı takviye ediliyordu. Buna rağmen hedeflerine doğru ilerleyememişlerdi.

Bundan sonra karşı cephede birkaç gün hiçbir hareket görülmedi. Yalnız günde birkaç sefer kısa aralıklarla topçu atışları yapıyorlardı. Bir hafta sonra takviye kuvvetleri gelince bir hareketlilik başladı.

Fakat son hücumdaki hezimetten sonra daha farklı muharebe usulüne yönelen düşman kuvvetleri, gece baskınları şeklinde farklı bölgelere taarruzlar düzenliyor, epeyce zayiat verdirdikten sonra hızla geriye çekiliyorlardı.

Buna karşı birliklerimiz çok dikkatli olmak mecbûriyetindeydi. Nöbetçi ve gözcü sayılarını artırarak, bazı kritik bölgelerin girişlerine iki sıra dikenli tel çektiler. Bu şekilde biraz olsun düşman baskınları azalmıştı.

Bir gece siperlerimize yakın mesafede küçük bir tepenin üzerinden silâh sesleri, bağrışmalar ve çığlıklar gelmeye başladı. Arkasından ‘İmdat, yetişin Türkleri öldürüyorlar!’ sesleri duyuldu. Bunun üzerine fırka kumandanı hemen 1. Bölük Kumandanı Kolağası Yusuf’u çağırdı. Ona gerekli tâlimatı vererek derhâl o tepeye doğru harekete geçilmesini emretti.

Kolağası Yusuf, hemen bölüğünü toplayıp süratle tepeye doğru ilerledi. Çok temkinli bir şekilde tepeye yaklaşıyorlardı. Mâhir Çavuş, Onbaşı Ahmet ve üç askerden meydana gelen keşif kolu önden giderek etrafı kolaçan ediyordu. Bu arada imdat sesleri ve feryatlar devam ediyordu. Tam bu sırada karanlıkta Mâhir Çavuş’un koluna sivri bir şeyler batınca irkilerek durakladı. Bunun üzerine Ahmet Onbaşı ve diğer askerler etrafı araştırmaya başladılar.

Keşif kolunun son anda fark ettiği dikenli teller, burada bir pusu olabileceği ihtimâlini kuvvetlendiriyordu. Mâhir Çavuş hemen askerlerden birini, durumu bildirmek üzere kumandana gönderdi. Ama asker koşarak giderken âniden bir patlama oldu. Belli ki bir mayına basmıştı. Bu gürültüyle birlikte, hemen tepedeki Rus makinalı tüfekleri yaylım ateşine başladı.

Kolağası Yusuf, bunun bir tuzak olduğunu anladı. Ama artık bu yolun dönüşü yoktu. Eğer ricat etse daha fazla zayiat verecekti. En iyisi tepeye hücum edip, ele geçirmekti. Fazla düşünmeden hücum emri verdi. Onların tepeye hücum ettiğini anlayan Ruslar ateşi daha da artırdılar. Ön saftaki askerlerimizin tamamına yakını kırıldı. Bazı askerler dikenli tellere takılıp yaralandı, bazıları da mayına basıp şehit oldu. (s: 31-33) 

Çarpışmalardan sonra esâret hayatı başlıyor. Herkes birbirine destek olmak için ortak noktalar arıyor. Erzincanlı ile Harputlu yekdiğerine ‘Hemşerim’ diye hitap ediyor. Meçhul gelecekleri için tahminlerde bulunmaya çalışıyorlar.  Bir öğün için bile yetersiz olan bir adet ekmeği, üç parçaya ayırıp sabah, öğlen ve akşam yemeği olarak kullanıyorlar. Ruslar, esir Türklere gerekli tâlimatı Ermeniler aracılığıyla veriyorlar. Ermeniler ise bozuk bir Türkçe ve hakaret dolu sözlerle güya tercümanlık yapıyorlar. 

Esir hayatı, savaş şartlarından da beter. Ahmet Onbaşı ve dost edindiği Bekir Çavuş, vakit namazlarını kılarak moral buluyorlar. 

Esirler, Rusya’daki Komünist ihtilâli ile ilgili haberleri de tâkip ediyorlar, tahminler yürütüyorlar. 

Bir yıl devam eden esir kampından sonra sağlam olanlar, tarlada çalıştırılmak üzere ayrılıyorlar. Ahmet Onbaşı, temiz havada olacakları için memnundur. Bu sırada Rusya’da Bolşevikler iktidarı ellerine alırlar, Lenin başkan olur. Rusya Birinci Dünya Savaşı’ndan resmen çekilir. Kurulan düzende herkes eşittir. Ne var ki, fakirlikte eşittirler. Türkiye’den gelen haberler de onları kahretmektedir. Osmanlı toprakları, başta İstanbul olmak üzere, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan askerleri tarafından işgal edilmiştir. 

Esârette dertler bitmez. Ümitler de… Sivas’ta bir Kongre’nin toplanacağı haberi yeni bir ümit ışığıdır… Dualarla o ışık, önce gönülleri, sonra da geleceklerini aydınlatacaktır… Yıl 1920’dir. Daha beklemek gerekmektedir.

Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler…  O güzelliklerden biri var ki güzellikler güzelliğidir. Bir koyun sürüsüyle Sibirya’ya gitmekte olan aynı vagonda seyahat eden Ahmet Onbaşı, koyunları sağmak suretiyle beslenir. Esâret hayatının en büyük ikrâmiyesidir. 

-Ya Rabi hakîki Rezzak sensin. Şu kulunu, bu kadar zor durumda bile en güzel gıdayla besleyip rızıklandırıyorsun. Sana sonsuz hamdolsun, şükrolsun... 

Mâcerâ romanının bitmesine daha 58 sayfa var.  Bir tanıtım yazısı için 177 sayfayı özetlemek yeterlidir. Devamını okuyan pişman olmayacak…   

MİHRÂBAD YAYINLARI:  Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 8 Cağaloğlu, İstanbul.

Telefon: 0.212-514 28 28

Belgegeçer: 0.212-528 24 01

[email protected]  www.mihrabadyayinları.com

NURETTİN TAŞKESEN

1954 yılında Erzincan’ın Başpınar (Büyük Köşünker) köyünde doğdu. İlk, orta, lise eğitimini Erzincan’da tamamladı. 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde yüksek tahsiline başladı. 1975 yılında mezun oldu. Ayrıca Târih Bölümü’nden  ‘Umumi Türk Tarihi’ Sertifikası aldı.

Askerliğini bitirdikten sonra, dört sene lise edebiyat öğretmenliği yaptı. Daha sonra Can Kardeş çocuk dergisine grafiker olarak girdi. Bilahare Yazı İşleri Müdürlüğünü de üstlenerek üç sene çalıştı.

1984’te yayın hayatına başlayan Yeniden Doğuş Gazetesi’nde bir müddet çalıştıktan sonra, hazırlık döneminde olan Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Teknik ve Grafik İşler bölümünde vazife aldı. 1987 yılında Türkiye Gazetesi Yazı İşlerinde bir sene çalıştıktan sonra, basın yayın hayatına bir müddet ara verip, reklam pazarlama sektörüne geçti.

Ülker Gıda Sanayii’nde Reklam Müdürlüğü, Kar Gıda Sanayii’inde Pazarlama Direktörlüğü yaptı. 2003 senesinde emekli olarak, tekrar basın yayın hayatına döndü. Çeşitli yayınevlerine Türkçe Arapça kitap yayın hazırlığı ve sayfa düzenlenmesi konusunda çalıştı.

Fakülte yıllarından itibaren ve iş hayatı boyunca hüsn-i hat konusunda çalışmalarına devam etti. Hasan Çelebi’den dört sene ders alarak sülüs meşkini tamamladı.

Evli ve üç çocuk babası olan Nurettin Taşkesen’in yayınlanmış eserleri: 

Özgür Kudüs’ün Şifresi, Yüz Yıllık Hasret Kudüs, Nekbe 1948, Osmanlı Coğrafyasında İstihbarat Teşkilâtı, Oku - İslam'ın İlk Emri, Endülüs Fâtihleri, Esaret 1916.

DERKENAR:

KISACA SARIKAMIŞ FÂCİASI

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Osmanlı Ordusu’nun Başkomutan Vekili Enver Paşa, işgal altındaki Kars’ı kurtarmak için, büyük bir güçle, Rusları hiç beklemedikleri bir yerden, Allahüekber dağlarından aşarak vurmayı ve Kars’ı yeniden vatan topraklarına katmayı hedeflemişti.

Allahuekber dağlarının yer yer 2-3 bin rakımlı geçitlerinde ısı sıfırın altında 30 dereceye kadar düşüyordu. Türk askerlerinin büyük bölümü ise çölden gelmişti ve üzerlerinde yazlık üniformalar vardı. Enver Paşa, emrindeki ordunun sayıca yetersiz olduğunu anlayınca, takviye güçleri bekledi. Bekleme sırasında Rus ordusunun takviye güçleri daha kısa zamanda geldi. Türk ordusu, Sarıkamış’a girmeyi başardı ise de, 1-2 saat sonra çekilmek mecburiyetinde kaldı. Harekât sırasında bâzı kaynaklara göre 60.000, bâzı kaynaklara göre de 80.000 askerimiz, donarak şehit oldu. 

Sarıkamış’ta dondurucu soğuk altında askerlerimizin durumunu Kurmay Subay Şerif Bey ‘Sarıkamış’ adlı kitabında şöyle anlatıyor: ‘Yol kenarında karların içinde çömelmiş bir asker, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyordu. Kaldırıp yola sevketmek istedim. Beni hiç görmedi. Çıldırmıştı. Bu suretle şu lanetli buzullar içinde biz belki on bin kişiden fazla insanı bir günde karların altına bıraktık ve geçtik.’

Rus Kafkas Ordusu Kurmay Başkan Vekili Dük Aleksandroviç Pietroviç’in kitabından: ‘İlk sırada diz çökmüş 9 kahraman. Mavzerleriyle nişan almışlar, tetiğe asılmak üzereler ama asılamamışlar… İkinci sırada cephâne taşıyanlar var, sandıkları bir avuçlamışlar ki, kâinattan hırslarını almak istiyor gibiler. Öylesine kaskatı kesilmişler… Ve sağ başta Binbaşı Nihat. Dimdik ayakta, başı açık, saçları beyaza boyanmış, gözleri karşıda…

Allahuekber dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım. Bizden çok evvel, Onlar, Allah’larına teslim olmuşlardı.’

KUŞBAKIŞI

SELÇUKLULAR / Muhteşem Çağın Mütevazı Çocukları

Büyük Selçuklular, Türk târihinin hangi kırılma anlarını yaşamışlardı? İslam’a geçiş ve Türklerin Anadolu’ya geliş süreçlerinin başlaması, dünya târihini hangi boyutlarıyla değiştirmişti? Devlete adını veren Selçuk Bey’in hikâyesi nerede başlamıştı? Sultan Alp Arslan’ın Türk târihindeki liderler arasında zirvede olmasının sebepleri nelerdi? Nizâmülmülk’ün hangi özellikleri kendisini hakkında en çok konuşulan vezir yapmıştı? Dandanakan Savaşı; Türkiye Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti için kuruluş târihi olarak değerlendirilebilir mi?

Ömrünü Genel Türk Târihi ve daha özelinde Selçuklu Târihi’ne vakfetmiş, değerli târihçi Prof. Dr. Erkan Göksu’nun kaleminden Selçuklular… Hem akademik ciddiyetle târihî hadiseleri belgeler üzerinden aktaran hem de bir bilgi bombardımanından ziyâde döneme geniş bir perspektifle kuşbakışı bir çerçeve çizen bu çalışma; romancılık yeteneği de olan Göksu ile yapılan nehir söyleşilerden oluşuyor.

Selçuk Bey, Tuğrul ve Çağrı beyler, Sultan Alp Arslan, Sultan Melikşah, Nizâmülmülk, Sultan Berkyaruk, Sultan Muhammed Tapar, Sultan Sencer, Hasan Sabbah, Romanos Diogenes, Arslan Yabgu, Terken Hatun gibi şahsiyetlerin yanı sıra çift başlı kartal, Nizamiye Medreseleri, Batıniler, Malazgirt Zaferi, Dandanakan Savaşı gibi Türk târihinin en sıra dışı konularının bir araya getirildiği Selçuklular / Muhteşem Çağın Mütevazı Çocukları kitabını yediden yetmişe herkes keyifle okuyabilir.

13,5 X 21 santim ölçülerinde 240 sayfalık kitap Kasım 2019’da yayınlandı.

KRONİK KİTAP:  Şakayıklı Sokağı Nu: 8 Levent, Beşiktaş – İstanbul.

Telefon: 0.212-243 13 23

Belgegeçer: 0.212-243 13 28

e-posta: [email protected]  // www.kronikkitap.com  

DENEK E. E. E.

Çocuklar için kaleme aldığı ‘Küçük Cadı Şeroks’ üçlemesinin yazarı Aslı Der’in, Denek E. E. E. isimli, 12 X 18 santim ölçülerinde, 184 sayfa hacimlidir. Eserin 3. Baskısı Ekim 2019’da okuyucuya sunuldu. Yazar bu defa çocukları ilim dünyasının sır dolu koridorlarında dolaştırıyor. Yapay zekâ alanındaki gelişmelere sürükleyici bir kurguyla yaklaşan yazar, çocuklukta sosyalleşmenin önemini, fazla korumacı aileleri, küresel ısınmadan göçlere kadar birçok güncel konuyu gülümseten bir dille anlatıyor. İlmî bir deneyi hikâyeleştirirken, hem geleceği robotlarla paylaşmaya hazırlanan insanlıkla alâkalı düşündürücü ipuçları veriyor, hem de sorumluluk şuurunu ve vicdan kavramını anlatıyor. Okuyucuyu, rüyayla gerçek arasında felsefî bir yolculuğa çıkarıyor.

GÜNIŞIĞI KİTAPLIĞI: Büyükdere Cad. Polat İş Merkezi 87/6 Mecidiyeköy 34387 İstanbul

0.212-212 99 73 

Belgegeçer: 0 212-217 91 74 e-posta: [email protected] // www.gunisigikitapligi.com  

                                                                                                                  

BAĞDAT PAKTI:

Prof. Dr. Behçet Kemal Yeşilbursa,  15,5 X 24 santim ölçülerindeki 368 sayfalık eserinde Bağdat Paktı’nın serüvenini anlatıyor. Kitap Ekim 2019’da yayınlandı.

Türkiye ile İngiltere’nin ortak çalışmaları ile 24 Şubat 1955 târihinde Türkiye-Irak Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma, Bağdat Paktı’nın esasını teşkil eder. 5 Nisan 1955’te İngiltre, 23 Eylül 1955’te Pakistan, 3 Kasım 1955’te İran, Bağdat Paktı’na katıldılar. ABD 1957’de Pakt’ın Askerî Komitesi’ne üye oldu. Pakt’ın hedefi Sovyetler Birliği’nin Orta Doğu’ya girişini önlemekti. Netice tamâmen tersi oldu. Suudi Arabistan Sovyetler Birliği ile anlaştı, Rusya Orta Doğu’ya yerleşti. 14 Temmuz 1958’de İrak’ta ihtilal oldu. Yeni yönetim 24 Mart 1959’da ittifaktan çekildi. Pakt’ın merkezi Ankara’ya nakledildi ve adı, Merkezî Anlaşma Teşkilatı – CENTO oldu. 1979 yılında önce İran, sonra da Pakistan Antlaşmadan çekilince CENTO’nun varlığı sona erdi. Merakla okunacak diğer bililer kitapta…

VAKIFBANK KÜLTÜR YAYINLARI: Gülbahar Mahallesi, Büyükdere Caddesi Nu: 97/A Kat: 4 Şişli, İstanbul.

Telefon: 0.212-354 57 30,

e-posta: [email protected]  //  www.vbky.com.tr  

KISA KISA… / KISA KISA…

1-POLİS DÜŞMANI: Ed McBain – Vefa Saygın Öğütle / Phoenix Yayınları. 

2-FİKRİYE’NİN GÖZLERİ: Melek Akçiçek / Bilgeoğuz Yayınları.

3-TOMBUL KÖSTEBEĞİN TUZAĞI: Seyit Ahmet Uzun / Çıra Yayınları. 

4-1948 ARAP İSRAİL SAVAŞI: Selim Han Yeniacun / İlgi Kültür Sanat Yayıncılık. 

5-MAMMA Lİ TURCHİ – ANNE TÜRKLER GELİYOR: Orhan Koloğlu / Târihçi Kitabevi.