Bilim Teknoloji ve                                                                                                                                       

DERİN UYKUDAKİ İSLÂM ÂLEMİ:                                                                                                                   

İslâm adına, İslâm âleminin bilimden mahrum edilişi

Ramazan Bakkal, Türkiye’nin ve İslâm âleminin öncelikli meselesinin ilim ve teknoloji olduğuna inanan ve arkadaşlarıyla ‘Bilim ve Teknoloji İçin Çalışma Grubu’ adlı Sivil Toplum Platformu oluşturan bir vatan evladıdır. 

13,5 X 21 santim ölçülerinde 290 sayfalık eseri, üç cilt olarak tasarlanan çalışmanın ilk kitabıdır. Eserinin takdim yazısında tespitlerini 4 cümle ile özetliyor: 

1-Müslümanların hâkim olduğu 63 ülkede ilim açısından âciz olması tesâdüf olamaz.                                         

2-Derin uykuya sebep İslâm değil, İslâm’ı yanlış yorumlayanlardır.                                                                           

3-İslâm âleminin yüzyıllardır derin uykuda oluşundan; din adına konuşan, yazan, yanlış veya kasıtlı yorum yapan, dinî müesseseleri temsil edenlerle, yaklaşık 900 yıldır gündelik siyâset uğruna bunlara yüz veren, şımartan, bu yüzden Müslümanların ezilmesine sebep olan yöneticiler sorumludur.                                                                                                                                                               

4-İlim, bizim birinci meselemizdir. İlim meselesini halletmeden görülecek işler, okunacak şiirler, söylenecek şarkılar, yapılacak ateşli konuşmalar derdimize çâre olmayacaktır. 

Yazar eserinde her ne kadar ‘bilim’ kelimesini kullanıyor ise de kast ettiği, aslında ‘ilim’dir. Türkler İslâm’ı kabul ettikten sonra önce İslâmî ilimlerde, sonra da fen ilimlerinde büyük ve önder âlimler yetiştirdiler.  O dönemlerde ‘bilim’ kelimesi de kendisi de yoktu. Ne zaman ki ‘ilim’den uzaklaştık, ‘bilim’e merak sardık, çağın ve çağdaş milletlerin gerisinde kaldık. Yusuf Has Hâcib ölmez eseri Kutadgu Bilig’de ilmi ön plânda tutar. ‘İlim’den muradı, İslâmî ilimlerdir. 

Yakın târihimizin dikkate değer mütefekkirlerinden Mehmet Niyazi Özdemir (1942-2018)  Türklerin itikad mezhebi olan, Mâtüridîyye’den Eş’ariyye’ye geçişin ilmî çalışmaları aksattığını belirtirdi. Türk asıllı İslâm âlimi Mâtüridî (852-944) tarafından vazedilen Mâtüridîyye mezhebinde; Kur-ân-ı Kerîm ve Hadis-i Şerifler asla ihmal edilmemekle birlikte, akıl unsuru ön planda tutulmaktadır. Bu düşüncenin dayandırıldığı temel, 100’den fazla âyette ‘siz hiç akletmez misiniz / aklınızı kullanmaz mısınız’ ifâdesinin yer alıyor olmasıdır. Bu sebeple ‘aklî sistem’ olarak da anılır.  Hasan el-Eş’arî’nin (874-936) Orta Doğu, Arap ve Kuzey Afrika Müslümanları tarafından tercih edilen Eş’ariyye mezhebinde ise akıl ikinci planda tutulmaktadır. Buna da ‘naklî sistem’ denilmektedir.  

Büyük Cihangir Yavuz Sultan Selim Han (1470-1520); Çaldıran (1514), Mercidâbık (1516) ve Ridaniye (1517) savaşlarından sonra İran ve Mısır’dan İstanbul’a getirdiği İslâm âlimleri, Eş’ariyye mezhebine mensuptu. Onlar ve sonra gelenler; medreselerde, felsefe, matematik, fizik, kimya ve astronomi gibi ilimlerin kaldırılmasını, yalnızca İslâmî ilimlerin ders olarak okutulmasını devlet yönetimine kabul ettirdiler. Yakın zamanlara kadar İslâm dini ile felsefe arasına mesâfe koymaya çalışanlar, hatta felsefenin İslâmiyet’e aykırı olduğunu iddia edenler vardı. Oysa ki felsefe, bütün ilimlerin anasıdır.  O velût / doğurgan anayı boğazladıktan sonra, ilim öğrenmek isteyen gençleri, üçgenin iç açıları toplamının 180 derece olduğunu bilmeyen medrese hocalarına teslim ettik.  

Ramazan Bakkal, eserinin 16. Sayfasında bu hususlara (eserinin hacmini artırmamak için olmalı) kısaca temas ediyor. Fakat Maruga biberi kadar acı hakîkati çok veciz bir şekilde ifâde ediyor: ‘Ötüken’den Viyana’ya kadar uzanan sâhadaki hâkimiyetimiz, ilimdeki üstünlüğümüz, Viyana’dan Polatlı’ya kadar çekilişimiz, bu arayı gözyaşlarıyla ıslatıp, her karış toprağına ağıt yakışımız, batının teknolojik gelişmesine ilgisiz kalışımız yüzündendir.’… ‘Beka meselesinin birinci şartı: İlim ve teknoloji üretmektir.’  (s: 21) 

Eserin birinci bölümü, ‘vecize’ kabilinden bir cümle ile başlıyor: ‘Teknoloji, ilmin uygulamasıdır; ileri teknoloji ise para (basma) makinesidir.’ (s: 26)    

Eski Medeniyetler’ başlıklı ikinci bölümde; târihte iz bırakmış ilim adamlarından (Aristo (M.Ö. 384-322), Öklid (M. Ö. 330-275), Eflâtun (M.Ö. 427-347) … Eski Mısır Medeniyeti (M.Ö. 3300-333), Çin’de ilim, Sümerler, Avrupa’da üniversiteler ve kilise hakkında kısa bilgiler var. (325-453)   (s: 39-61)  

Üçüncü Bölümde ‘İlim ve İslam’ başlığı altında; ilim alanında büyük ilerlemeler kaydetmiş İslâm âlimleri,  Kur’ân ve ilim, Harezmi, Hadisler, Âlimin âbid olana üstünlüğü, Mihne hâdisesi,  Prof. Dr. Erol Güngör (1938-1983) gibi ara başlıkları var. (s: 62-117)

Dördüncü bölümde İmam Gazali (1058-1111), Mâtüridîlik ve Eş’arilik başlıklı ara bölümlerde ‘İslâm âlemi neden geri kaldı?’ sorusuna, Süleyman Uludağ, Mustafa Çağırıcı, Abdülaziz Bayındır ve diğer ilâhiyatçı profesörlerle yapılan görüşmelerden alınan bilgiler yorumlanarak cevap aranıyor. Diğer bir ara başlık: ‘Tasavvuf…’   (s: 118-167)

Beşinci bölüm Gazali ile devam ediyor. ‘İlim için felâketin başlangıcı Yıl 1107… (s: 168-181)

Altıncı bölüm, İbn Rüşd (1126-1198) ile alakalı.  Dördüncü bölümdeki soruya cevap teşkil edecek bilgiler var. (s: 182-193)

Yedinci bölümün mevzuları; İslâmiyet’e müspet veya menfi olarak tesir eden âmiller: Vahhabilik, Muhiddin Arabî, Mevlâna, İmam Rabbanî, Abdülkadir Geylânî ve diğerleri… (s: 194-218)

Sekizinci bölüm, ‘Budizm’in İslâm’a Gizli Sirâyeti’ başlığını taşıyor. (s: 219-227)

Dokuzuncu bölümde ‘Yazılar, Yazışmalar, Konuşmalar’ var. Alâka ile okunuyor. (s: 228-274)

Galip Erdem, ‘Delisi olmayan dâvâ öksüzdür…’ Diyordu. Ramazan Bakkal, İslâm âlemini derin uykusundan uyandırma dâvâsının delisi olmayı üstlenmiş görülüyor. Ümit edilir ki Nemrut’un yaktığı ateşi söndürmek için gagasında su taşıyan serçe konumunda kalmamalı. Kendisine her türlü imkân sağlanmalı.  

Dünyanın en değerli eseri, tanıtım ve dağıtım engeline takılırsa fayda sağlayamaz. Fevkalâde mühim bilgiler ihtiva eden çalışmasının birinci cildini okuma şansını elde edebilenler, ikinci ve üçüncü ciltleri, çölün suya duyduğu hasretle bekleyeceklerdir. 

AVRASYA BİR VAKFI YAYINLARI:                                                                                                                            

Telefon: 0.212-580 08 53, Belgegeçer: 0.541 99 44  e-posta: [email protected]  // [email protected]  //  www.avrasyabir.org 

Kitabın temin edilebileceği diğer adresler:

BİLGEOĞUZ YAYINLARI: [email protected] //                                                                                                     

BOĞAZİÇİ YAYINLARI: [email protected] 

KUŞBAKIŞI

TÜRKLÜĞÜN BİNLERCE YILLIK ANAYASASI:                                                                                                        

O Ğ U Z   K A Ğ A N  T Ö R E S İ                                                                                  

(VASİYETLERİ VE ÖĞÜTLERİ)

Türk Dili ve Edebiyatı Profesörü Necati Demir’in 12 X 19,5 santim ölülerindeki 182 sayfalık eseri, Oğuz Kağan’ın Oğuznâme nüshalarında yer alan vasiyetleri, öğütleri, tavsiyeleri ve Oğuz Kağan’ın söylediği düşünülen özlü sözlerinden meydana getirilmiştir.

Oğuznâme, Türklerin sözlü târihidir. Üç bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölümde Oğuz Kağan’ın ataları, Oğuz Kağan ve icraatı ile kendisinden sonra gelenler anlatılır. İkinci bölümde atasözleri ve hikmetli sözler, üçüncü bölümde ise destansı hikâyeler vardır, ‘Dede Korkut Kitabı’ olarak da anılır.  Tam adı: ‘Kitab-ı Dede Korkut Ala Lisan-ı Tâife-i Oğuz Han’dır. Kitap, bir mukaddime ve 12 adet destansı hikâyeden meydana gelmiştir.  

Oğuznâme, 12. Yüzyılda Uygur harfleriyle yazılı metin hâline getirilmiştir. Oğuznâme isimli yazma metinlerin biri Berlin Devlet Kütüphânesi’nde, diğeri Petersburg Üniversitesi Kütüphânesi’ndedir. Bunların dışında, Reşüdiddin Fazlullah, Uzunköprülü Seyid Ali ve 15. Yüzyılın müelliflerinden Yazıcıoğlu Ali gibi şahıslar tarafından sözlü edebiyatın yazıya dönüştürülmesi yoluyla meydana gelen nüshalar da bulunmaktadır. 

Prof. Dr. Necati Demir Oğuz Kağan Destanı’nı incelemiş ve günümüz Türkçesiyle okuyucuya sunmuştur. 

Kitapta yer alan atasözü mesâbesindeki sözlerden bâzıları: *Allah sabırlı kulunu sever. *Aman diyene kılıç kalkmaz. *At binenin, kılıç kuşananındır. *Az ile yetinmeyen çoğu hiç bulamaz. *Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır. *Bin dost az, bir düşman çoktur. *Deniz olup taşma, elinden gelmeyecek işe bulaşma. *Bir haramdan bir helâl iyidir. *Kişi her bildiğini söylememeli. *Çatal kazık yere girmez.

Oğuz Kağan’ın öğütlerinden örnekler: *Ulu beyler kendilerini etrafındakilere sevdirsinler. *Askerler, geceleri dâima Tanrı’ya dua edip iyilikler dilesinler. *Hakanlar, öksüzlerin ve yetimlerin babasıdır. Onlara şefkat göstersinler. *Ölen ve mirasçısı bulunmayan kişilerin malını ve hayvan sürüsünü öksüzlere dağıtmak gerekir. Kötüyü büyütürsen, sonunda seni öldürür. *Üç bilgenin doğru bulduğu sözü her yerde söylemek gerekir. *Sonra gelen hakanlar, önceki hakanların iyi işlerini bozmasınlar. *Hakan hırsızı ve soyguncuyu cezalandırmaz ise, kendi halkını cezalandırmış olur. 

Türk millî kültürü ve halk kültürü ile alakadar olanlar bilirler. Bu sözlerin ve öğütlerin hemen hepsi, Anadolu insanının aklındadır, gönlündedir ve dilindedir. Türk Töresi, Oğuz Kağan’ın özlü sözleri ve akılcı öğütleri, asırlar ötesinden günümüzü ve geleceğimizi aydınlatıyor.  

Yeni yetişen nesillere okutulması gereken bir kitap…

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                   

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                 

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

UNUTULMAYAN PORTRELER:

13,5 X 21 santim ölçülerinde 486 sayfalık eserinde, Gazeteci-Yazar Avni Özgürel, yakın târihimizde iz bırakan 60’a yakın kişinin hayat hikâyelerini, şahsiyetleri ve icra ettikleri tesirlerle birlikte veriyor.  

Kitapta yer alan isimlerden bâzıları: Asaf Haled Çelebi, İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Kaya Bilgegil, Kemal Tâhir, Kemal Bilbaşar, Mimar Kemâlettin, Sevim Burak, Şâir Nigâr Hanım, Abdülbaki Gölpınarlı, Ahmet Vefik Paşa, Elmalılı Hamdi Yazır, Erol Güngör, Mehmet Âkif Ersoy, Nurettin Topçu, Süheyl Ünver, Necip Fâzıl Kısakürek ve diğerleri… 

Okuyucunun bir kısmı, ‘filanca isim neden yok?’, bir kısmı da ‘bu kişinin bu kitapta ne işi var?’ diyebilir. Onlar, eksikleri tamamlamak, kitaplara girmeye değer insanları seçmekle mükelleftirler. Unutmasınlar, aynı sorular, sorulmaya devam edecektir. 

Milletler, yetiştirdikleri değerlerle yaşarlar. Yeni yetişen nesiller de değerlerini tanımalılar. Gençlerimiz; ‘Nureddin Topçu kimdi?’, ‘Erol Güngör ne yapmıştı?’, ‘Peyâmi Safâ ne yazmıştı?’, ‘Atilla İlhan ne zaman yaşamıştı?’, ‘Galip Erdem, kimin ağabeyi idi?’, ‘Dündar Taşer, hangi köyün beyi idi?’ ‘Turan Yazgan, Osman Turan Türkiye’de mi yaşamıştı?’ ‘Mehmet Turgut fotoğraf sanatkârı mıydı, devlet adamı mı?’ Gibi sorular sorup, cehâletlerini sergilemekten kurtulurlar.    

Avni Ögürel, faydalı bir iş yapmış. Sağolsun. 

KETEBE YAYINLARI:                                                                                                                                                               

Maltepe Mahallesi, Fetih Caddesi Nu: 6/2 Topkapı, İstanbul. Telefon: 0.212-612 29 30 e-posta: [email protected]  //  www.ketebe.com  

BARBAR, MODERN, MEDENÎ: 

İbrahim Kalın, 16 X 23,5 santim ölçülerindeki 304 sayfalık eserinde; dinamik bir yapı olan ‘medeniyet’ kavramının asırlar boyunca geçirdiği değişimleri inceliyor. Batı düşüncesindeki aslî mânâsından zamanla uzaklaştırılarak sömürgeciliğin öncü kuvveti olarak kullanılmasını, batıda 19. yüzyılın sonundan itibâren görülen ‘insanat bahçeleri’ rezâletlerine kadar ayrıntıları ve örnekleri ile beraber anlatıyor. Medeniyet, barbarlık ve modernite arasında asırlar boyunca kurulan bağlantıları naklederken barbarlığın ‘modernleşme’ ve ‘ilerleme’ adına aldığı yeni şekillerini mercek altına alıyor. Daha sonra da ‘medeniyet’ kavramının tekrar inşasının artık bir zarûret hâline geldiği gerçeğini gözler önüne sererek ‘batının medeniyet adına söyleyecek sözünün tükendiğini, İslâm dünyasının ise söyleyeceği sözü aradığını’ ifâde ediyor.

Medenî olmayı ve günümüz medeniyetini cihanşümul olduğu kadar millî yâni Türk, Osmanlı ve İslam husûsiyetleri ihtiva edecek târihî bir çerçeve içinde, doğu-batı kaynaklarına dayanarak, felsefî bir görüş ile incelemiş olması; esere dikkate alınacak hüviyet kazandırıyor. Özetle kitap, modernitenin iyi ve kötü her yönünü gözler önüne seriyor. 

İNSAN YAYINLARI:

İstiklal Caddesi Nu: 96 Beyoğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-24955 55 Belgegeçer: 0.212-249 55 56

e-posta: [email protected]  // intermet: www.insanyayinlari.com.tr  

KISA KISA / KISA KISA…

1-KARANLIK: E. L. James – Çeviren İstem Erdener Gökalp / Doğan Kitap.

 2- MİZANCI MURAD BEY: Birol Emil. Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış.                                                                                                             

3- NAZ BİTTİ: Ali Ayçil. Timaş Yayınları.                                                                                                                                                                        

4- SELEY ÇAKKAN FIKRALARI: Prof. Dr. Sultan Mahmut Kaşgarlı. Çağrı Yayınları.                                                                                    

5- BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA İNGİLİZ HAVA PROPAGANDA RAPORLARI: Servet Avşar / Hitabevi.

DERKENAR:

TÜRKÇE HASSASİYET GEREKTİRİR, SAYGI BEKLER…

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Bir edebiyat dergisinin müzmin ve müz’iç devrik cümle hastası olan yazarı; ‘Bir İstanbul portresi çizeceğim sevgili okurlarıma’ diyerek yazısına başlamış. 

Portre; dağda-ovada, gölde-okyanusta, yazın-kışın, gece-gündüz, Lût Gölü seviyesinde, Himalayanın tepesinde… her yerde ve her şart altında, insan resmi mânâsında kullanılır.  Şehirler için ‘manzara’ kelimesinin kullanılması gerekir. 

Garibim, devrik cümle yazma sevdasına öyle bir yakalanmış ki, önündeki cehâlet çukurunu görmeyip tepe üstü düşüvermiş. Vah vah…

Neden bu yanlışın üzerinde bu kadar duruyorum? Çünkü yanlışın yapıldığı yayın, bir edebiyat dergisidir. Edebiyat dergileri, ses bayrağımız olan dilimiz Türkçe konusunda hassas, titiz ve dikkatli olmalılar. Ortaokul ve lise öğrencisi edebiyat meraklıları, okuduklarının doğru olduğunu zannedip öyle yazarlarsa diploma alamazlar. Yazık olur.  

http://sairlermaras2.blogspot.com/2014/04/abidin-mumtaz-kisa