TARIK BUĞRA

İTAATSİZ BİR TAŞRALININ ENTELEKTÜEL PORTRESİ

Prof. Dr. Mehmet Tekin,  14,2 X 21,6 santim ölçülerinde birinci hamur Ivory kâğıda basılı iplik dikişli ve sert kapak ciltli, 686 sayfalık eserinde; hikâye, roman ve tiyatro gibi yayın dünyasının pek çok sâhasında muhteşem eserler vermiş, gazete ve dergi yöneticiliği ile köşe yazarlığı yapmış olan Tarık Buğra’yı anlatıyor. ‘Tahlil ustası’ olarak bilinen Tarık Buğra’yı, bir başka tahlil ustası olan Prof. Tekin’den öğrenmek okuyucuyu pek çok bilinmeyene ulaştırıyor. 

Üslûpta ve ifâdelerde samîmiyet ve sıcaklık var:

Kitabın dokuma tezgâhında günden güne, yıldan yıla, güzeller güzeli Türkçemizin himmet ve desteğiyle ete kemiğe bürünüp vücut bulan bu güzel insanla, ister istemez ‘hemhâl/hemnefes’ oldum; tanıdım mutlu oldum, anlattım mutlu oldum, yazdım mutlu oldum. Böyle bir hâlin tatlı yorgunluğuyla anlatma/yazma faslında, ulular ulusu Yunus’un, kulağından tutup hizaya çektiği ‘akıl casusu’nun had ve hakkını inkâr etmeden, ucun ucun Hölderlin’in ‘lirik peri’sinin uysal kanatlarına sığındığımı, haddimce ve -varsa- hakkımca itiraf etmek isterim: İşin anlatma, yazma faslında söylediklerim, bilgece olmasa bile (çünkü beceremem); gücüm nispetinde güçlü, becerim nispetinde sıcak, dilek ve muradımca lirik olsun istedim. Yani, çetin yolların yolcusu Buğra’nın hayat hikâyesini, akıl merceğiyle rasat edip kalp gözüyle anlatayım dedim: Yunuslara, Hölderlinlere borçlanarak...   (s: 28)

Yazarın ifâresiyle eser, ‘biyografi kitabı’dır.  Fakat alışılagelmiş biyografilerin haylı dışında ve yukarılarındadır. Derinlikli ve engin… Daha da önemlisi samîmi… 

Prof. Tekin, Tarık Buğra’nın bir sanat adamı olduğunun şuuru ile yazıyor. Bu sebeple sanatı hayata, hayatı sanata fedâ etmiyor. Buğra’nın çevresinde cereyan eden sosyal ve siyâsi hâdiseler hatta o dönemle ilgili târihî olaylar da ihmal edilmiyor:

Birinci Dünya Savaşı’nın serpintileri, Mütareke trajedisi, Osmanlının yıkılışı, Millî Mücâdele, Cumhuriyet’in kuruluşu, Millî Devlet olabilmenin sancıları, inkılâplar, Tek Parti dönemi, çok partili sürece geçiş, 1960 darbesi, Yassıada yargılamaları, Menderes ve iki bakanın idamı, 68 Olayları, öğrenci hareketleri, 12 Mart 1971 Muhtırası, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı, akla ziyan siyasî tasarruflar (9 yılda: 1971-1980 11 hükümet kurulup bozulması), 70’lerin kanlı anarşi olayları, 1980 darbesi, Özal hükümetleri, liberalizm esintileri, Güneydoğu meselesi...

Türkiye, pek az milletin tahammül edeceği bunca acı ve ibretlik deneyimi, hepi topu 80 yılda yaşar; daha doğrusu yaşamak meburiyetinde kalır. Nereden bakılırsa bakılsın, yaşanan; sosyal, siyâsî mânâda derin ve telâfisi zor bir travmadır. Buğra’nın hayatı, baştan sona bu ‘netâmeli’ ve o ölçüde uzun sürmüş sancılı, aynı zamanda içinde umudu barındıran bir sürece tesâdüf edecek ve o, bu netâmeli sürecin terbiyesinden geçerek kendini bulmaya, ayakta durmaya çalışacaktır.

Bütün bu hâdiseler Buğra’nın hayatına ve sanatına fon teşkil ediyor. 

Kendisi de iyi bir biyografi yazarı olan merhum Altan Deliorman, Yılmaz Öztuna’ya biyografi yazarlığının zirvesinde yer vermişti. Hayatta olsaydı zirveye, muhtemelen taht tarzında bir koltuk daha koyardı. Böylece eserine ve dolayısıyla biyografi yazarlığına edebiyattan târihe, psikolojiye, sosyolojiye köprü kurmak suretiyle yeni bir boyut kazandıran Mehmet Tekin’in hakkını Mehmet Tekin’e verecekti. 

Tarık Buğra, çok yönlü bir sanatkârdır. Kuşatılmışlığına, yoksulluk ve yoksunluğu rağmen… Kendi ifâdesiyle arkası artık yama tutmayan pantolonla dolaşmasına rağmen diklenmeden dik durarak kendini nasıl inşa ettiğini öğreniyoruz. İşin sırrı, Buğra’nın mizacındadır. O mizacın nasıl oluştuğu, kitabın sonraki bölümlerinin konusudur. 

Tarık Buğra, taşradan gelmiştir. İstanbul’dadır ve İstanbul’da bir ‘edebiyat cumhuriyeti’ vardır ki kendinden olmayana tepeden bakar. Daha da ötesi, hoyrat ve nobrandır. Diğer taraftan büyük ideallere sâhip, aklında ve gönlünde sanatkâr olma kararlılığı olanlar, Thomas Mann’a göre biraz megaloman olmalı, komplekslerini gizlememelidir. Çünkü bunlar, ihtirasları tetikleyen özelliklerdir. Normalleşen sanatkârlar, sanatkâr olma imkânını kaybeder. Kendini yalnızlıklara mahkûm etmeli ki yükselebilmek daha büyük bedeller ödemenin tâlimini görmeli. 

Tarık Buğra’nın sayısı 20’yi aşan kitaplarını, binlere ulaşan makalelerini okuma fırsatını kaçıranlar, en seçme yazılarını Prof. Tekin’in hazırladığı ‘İtaatsiz Bir Taşralının Entelektüel Portresi’ isimli eserinden okuma şansını elde edebilirler. Meselâ 61-62 sayfadaki yazısı… 

Prof. Tekin’in eseri, masa başında yazılmış bir biyografi değildir. Taşralının yetiştiği yerleri yâni (Buğra’nın ifâdesiyle) ‘yapıcı elini, Türkiye’yi kurtaracak gayretlere maya çalmak için uzatan Akşehir’de Buğra’yı tanıyınlarla, bilenlerle konuşarak, şehrin fotoğrafları ile zenginleştirilerek hazırlanmıştır. 

Eserde yalnızca bir sanatkârın hayatı anlatılmıyor. Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişin zorlukları da okuyucuya sunuluyor. (s: 100-117)

Prof. Tekin’in selis Türkçesiyle üstat Buğra’dan iktibas edilmiş bâzıları 3-5, bâzıları 20-30 satırlık bölümlerdeki sımsıcak ve muhteşem ifâdeler, âdeta yarış hâlindedirler. Bu yarış okuyucuyu, kitabı kelime kelime okuma mecburiyeti ile karşı karşıya getiriyor. 

Buğra’dan tadımlık bir bölüm: (Aynı zamanda ‘sanatkâr-yazar’ olmak isteyenlere altın tepside sunulan zümrüt tavsiyeler)

Aradığım Türkçenin menbaı olsa olsa halk edebiyatımız ve folklorumuz olurdu. Bu düşünceyle tekke ve halk edebiyatlarına başvurarak, Yunus’u, Karacaoğlan’ı okudum; onların şivesine intibaka, onlar gibi düşünmeye, onlar gibi hissetmeye çalıştım... bu arada İncil’in tercümesini de okuyordum. İşte bir dil denemesi olan Erenlerin Bağından böyle bir niyetin ve böyle bir çalışmanın mahsulüdür. Erenlerin Bağından ile Garp tesirinden kurtularak kendi kendime döndüm. O zamanlar lisanda bir yenilenme hareketi vardı. Düşündüm ki, bu yenileşme yalnız şekilde kalmamalı, mevzulara da girmeli. Yunus’un ve mutasavvıfların dilinde bir özlük, bir temizlik buldum. Bunu şekil ile beraber mevzularda işledim. Bu dönüş beni tasavvufa götürdü.   

Tarık Buğra’nın tahsil hayatı, yazarlığı ile sanatkârlığı yarıştıracak bir ustanın nasıl piştiğini gösterecek bir hikâyedir.  Önce, liseyi pekiyi derece ile bitirmesi sebebiyle imtihansız girilen Tıp Fakültesi, sonra Hukuk, daha sonra da Edebiyat Fakültesi… Mezuniyet tezini hazırlamadan yüksek tahsili terk… 

Bu arada Prof. Tekin, doğru zannedilen bir fâhiş yanlışı dipnotta düzeltiyor: 

Ortada kesinleşmiş bir terk hâdisesi var iken, internette yer alan şu bilgi, şaka gibi bir şey olmalı: Küçük Ağa 1963 yılında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edildi ve 1964’te kitap olarak yayınlandı. Çok olumlu tepkiler alan roman, Mehmet Kaplan tarafından mezuniyet tezi olarak kabul edilmiş ve böylece yazar, Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsü’nden diploma almıştır.  Akla ziyan bilgiler… (s: 258)

  

Prof. Tekin’in kitabında neler yok ki? Türkiye’de, matbuat hayatının pek de temiz olmayan iç yüzü: kıskançlıklar, traji-komik hâdiseler; zâlimler ve haysiyet cellatlarının sık sık gerçekleştirdiği infazlar. Bunlardan biri, bir kurban bayramı öncesinde yaşanır: Çalışmakta olduğu gazetenin petronundan, Tarık Buğra’ya arife günü, bir zarf gelir. ‘Bayram ikrâmiyesidir’ diyerek zarfı ümit ve heyecanla açar. Hizmetleri için teşekkür edilip işine nihâyet verilmiştir. Maaş yok, tazminat yok. Aile reisi bayrama 5 parasız ve işsiz olarak girecektir. Adâlete saygılı olunduğu belirtilerek mahkeme yolunun açık olduğu îma edilmektedir. Gazeteci olmak isteyenler! Duydunuz mu? 

Kitap, Tarık Buğra’nın hikâyelerinden özetler, makalelerinden örnekler, âkıbetini sezmişçesine ‘Allahaısmarladık Bâb-ı Âli!’ başlıklı elveda yazısı… Ve eşinin, okuyucunun göz pınarlarına dâvetiyeler gönderen satırları… 

Ölür ise ten ölür. Canlar ölesi değil… 

TARIK BUĞRA: 

2 Eylül 1918 tarihinde Konya’nın ilçesi Akşehir'de doğdu. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. İstanbul Lisesi'nin yatılı kısmında okurken, bu lisenin yatılı kısmının kapatılması üzerine, kaydını Konya Lisesi'ne aldırdı ve liseyi burada, 1936 yılında bitirdi. Lise yıllarında Tarık Nazım müstear ismiyle hikâye ve şiirler yazmaya başladı. 

Cumhuriyet gazetesinin açtığı ve sonrasında çok tartışılan yarışmada Oğlum(uz) adlı hikâyesiyle 1948 yılında ikincilik armağanını kazandı. Bu ödül neticesinde aldığı çok sayıda iş teklifleriyle, basın hayatına atıldı. Akşehir'e dönerek Nasrettin Hoca gazetesini çıkardı. (26 Temmuz 1949-28 Haziran 1952). Milliyet, Vatan, Yeni İstanbul gazetesinde (1952- 1956) ve Tercüman gazetesinde (1970-1976) sanat sayfaları düzenledi, fıkralar yazdı, yazı işleri müdürlüğü yaptı. Yol Dergisi’ni yayınladı. (1968) Son dönemlerinde Türk Edebiyatı ve Hisar dergileri ile Türkiye gazetesinde yazdı. 26 Şubat 1994 târihinde, kanser tedâvisi görmekte olduğu Çapa Tıp Fakültesi’nde, İstanbul'da vefat etti. 

Eserleri:

Fıkra, Makale, Deneme: Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Düşman Kazanma Sanatı, Gençlik Türküsü. 

Romanları: Yalnızlar, Siyah Kehribar, Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, İbiş’in Rüyası, Firavun İmanı, Dönemeçte, Gençliğim Eyvah, Yağmur Beklerken, Osmancık.

Hikâyeleri: Oğlumuz veya Sabrın Acı Meyvesi, İki Uyku Arasında, Hikâyeler.  

Tiyatro: Ayakta Durmak İstiyorum, Akümülatörlü Radyo, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı.

Gezi Yazıları: Gagaringrad. 

Prof. Dr. MEHMET TEKİN:

1955 yılında Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nde okurken Ötüken Neşriyat’ta musahhih olarak çalıştı. 2 yıl Cemil Meriç'in sekreterliğini yaptı. Üniversite’den 1976 yılında mezun oldu. Edebiyat öğretmenliğini yaparken, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde başladığı Doktorasını 1986 yılında tamamladı. 1987 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesinde Yardımcı Doçent, 1992 yılında Doçent, 1998 yılında Profesör oldu. 2009 yılında tâyin edildiği Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Ana Bilim Dalı'nda 3 yıl çalıştı. 2012 yılında emekliye ayrıldı. 2013'te İstanbul Üniversitesi Edebiyatı Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne tâyin edildi. Hâlen bu bölümde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. 

Yazılarını; sırasıyla Kalem, Hisar, Kardaş Edebiyatlar, Konevî, Millî Kültür, Boğaziçi, Türk Yurdu, Târih ve Toplum, Toplumsal Tarih, Kültür Dünyası, Metafor, Türk Edebiyatı, Erdem, Kitaplık, Dergâh ile çeşitli akademik dergilerde yayımladı. 

Eserleri: Romancı Yönüyle Peyami Safa, Romancı Yönüyle Orhan Pamuk ve Yeni Hayat, Peyami Safa ile Söyleşiler, Cemil Meriç ile Söyleşiler, Tank Buğra ile Söyleşiler, Roman Sanatı I, Tarık Buğra (E. Burcu Yılmaz ile) başlıklı çalışmaları hazırladı. 

KUŞBAKIŞI

SİYER-İ NEBİ // PEYGAMBER EFENDİMİZİN HAYATI-ŞAHSİYETİ-DÂVETİ:

Ülkemizde, gerek örgün, gerekse yaygın eğitimde Siyer-i Nebî’ye olan ilginin artması, siyere dâir eserlere olan ihtiyacı en üst düzeye çıkarmıştır. Bu ihtiyaç, Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlere siyer dersi için tertip ettiği,  Prof. Dr. Âdem Apak’ın da zaman zaman görev aldığı Hizmet İçi Eğitim seminerlerinde katılımcı öğretmenler tarafından da dile getirilmiştir. Prof. Apak’ın hazırladığı eser, bu konudaki talep ve beklentileri karşılamaktadır.  

 Kitabın ilk üç kısmı Hz. Peygamber’in (s.a.s) târihî şahsiyeti ve tebliğ mücâdelesini incelerken, son iki bölüm O’nun şahsiyetine ve cihanşümul dâvetine tahsis edilmiştir ki, aslında O’nun siyeri bütün bunların toplamı olarak kabul edilmelidir. Buna göre, dördüncü bölümde O’nun şahsî özellikleri, ahlâkî hususiyetleri ve örnekliği, aile hayatı ile sosyal, siyâsî yönü ve çocuklar ve gençlerle geliştirdiği münâsebetleri esas alınmıştır.

 Kitabın son bölümü ise, Hz. Peygamber’in (sav) bütün insanlığa hitap eden mesajlarını ihtiva etmektedir. Bunlar tevhid, adâlet, ilim, kardeşlik, insan hakları ve barış başlıkları altında incelenmiş, bu şekilde çalışmada Allah Rasûlü’nün hem sureti, hem de sîreti bir arada sunulmaya çalışılmıştır.  

16 X 23,5 santim ölçülerinde, 388 sayfalık kitap, Ağustos 2018’de kitapçı raflarına yerleşti. 

ENSAR NEŞRİYAT:                                                                                                                                Düğmeciler Mahallesi, Karasüleyman Tekke Sokağı Nu: 7 Eyüpsultan. İstanbul.                                               Telefon:  0.212-491 19 03, Belgegeçer:  0.212-438 42 04 e-posta:                                      [email protected]  //   www.ensarnesriyat.com.tr   

NEHİR KUŞLARININ ŞARKISI:

Özgün Çelik’in Türkçeye çevirdiği Lisa Wingate’ın, yaşanmış bir olayı anlatan romanında; Foss Ailesi’nin hayatı yer alıyor. Aile, Amerika’daki büyük buhran döneminde Mississippi Irmağı üzerindeki yüzer kulübelerde yaşamaktadır. Ne yaptığını bilmeyen polisler, beşkardeşi anne ve babalarının şiddetli itirazlarına rağmen alıp götürürler. Kardeşler kendilerini yürek dağlayan bir ortamda bulurlar. En büyüğü olan Rill, bir yandan küçük kardeşlerini bir arada tutmaya çabalarken, bir yandan da nehre ve ailesine, nehir kuşlarının şarkılarına mor salkımların ve okaliptüslerin o büyülü dünyasına geri dönmenin yollarını aramaktadır. Hayalinde yalnızca kardeşleriyle birlikte anne ve babasına kavuşmak düşüncesi vardır. 

13,5 X 21 santim ölçülerinde, 432 sayfalık kitap, Temmuz 2018’de yayınlandı. 

NEMESİS KİTAP:

Gürsel Mahallesi, Alaybeyi Sokağı Nu: 10/2 Kâğıthane, İstanbul. Telefon: 0.212-222 10 66 Belgegeçer: 0.212-320 50 70  e-posta: [email protected]  www.nemesiskitap.com

ERDEM BAYAZIT’LA                                                                                                                                                        SANA, BANA, VATANIMA DAİR KONUŞMALAR

Mâverâ Dergisi kadrosundan, 5 Temmuz 2008 târihinde ebedî âleme uğurladığımız Erdem Bayazıt, grubun gür seslilerinden birisiydi. Bir nesle yaptığı ağabeyliği, şâirliği ile gönüllere taht kuruşu ve hayat mücâdelesi ile örnek bir şahsiyetti. 

‘Sana, Bana, Vatanıma Dair Konuşmalar’ isimli eserde; kendisiyle yapılıp çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanan röportajlar bir araya getirilmiş. Bâzen hüzünlü, bâzen de esprili bir dille kendisini ve Mâverâ’nın kurucuları ve yaşatıcıları olan Güzel Yedi Adam’ı ve onlardan bâzılarının hayatını anlatıyor. 

Eğitimci, yayıncı, şâir, editör, dergi yönetmeni, muharrir ve siyasetçi olarak kazandığı tecrübelerinden istifade etmek isteyenler için…

13,5 X 21 santim ölçülerinde, 216 sayfalık kitap, Ağustos 2018’de okuyucuya sunuldu.   

KETEBE YAYINLARI:

Maltepe Mahallesi, Fetih Caddesi Nu: 6/2 Topkapı, İstanbul. Telefon: 0.212-612 29 30 e-posta: [email protected]  //  www.ketebe.com  

KISA KISA / KISA KISA…

1- RESİMLİ TÜRKÇE KAMUS: (Tıpkıbasım): Raif Necdet Kestelli.  Türk Dil Kurumu Yayınları. 

2- ŞEYHÜLİSLAM EBUSSUUD EFENDİ VE FETVÂLARI: Dr. Pehlül Düzenli. Osmanlı Araştırmaları Vakfı. 

3-YALAN TÂRİH ÜZERİNE NOTLAR: Mehmet Ali Özkan. Semerkand Yayınları

4- TÜRK MÜSÜNÜZ? Murat D. Mirza. Yakın Plan Yayınları. 

5- RAMAZAN KİTABI: Hazırlayan Özlem Olgun. Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış. 

DERKENAR:

SİZ DE Mİ ÜSTADIMIZ?

Yayın, kültür ve sanat çevrelerinin en eski, en itibarlı, en… her şeyi olan saygın yazardan bir cümle: 

Bana anımsatan dostuma teşekkür ediyorum, eksiğimi düzeltiyorum.’

Anımsatmak’ kelimesi O’nun olsun. Gözümüz yok. 

Eksiğini ‘düzeltmek’ yerine ‘tamamlasa’ saygınlığını korumuş olurdu. 

Hakkı Devrim hayatta olsaydı, dostuna şöyle seslenirdi: ‘Türkçe ilgi ister, saygı bekler!’

OĞUZ ÇETİNOĞLU