GÖNLÜMDEKİLER VE ÖTEKİLER
Sözün ve kalemin ustası Yavuz Bülent Bâkiler’in ‘Hâtıralar Işığında Cumhuriyet Târihi Okumaları’ serisinin 2. kitabı olan ‘Gönlümdekiler ve Ötekiler’ isimli eseri, 13 X 21 santim ölçülerinde, 223 sayfa hacimle 2013 yılında yayınlandı. 
Kitap; 9 Şubat 2012 târihinde Rahmet-i Rahman’a yolcu ettiğimiz büyük tarihçi ve kültür adamı Yılmaz Öztuna’nın, Yavuz Bülent Bâkiler’i takdim etmesiyle başlıyor.
Bâkiler’in, ‘Söze Başlamadan Önce’ başlıklı 4 sayfalık yazısı, tam bir manifesto özelliği taşıyor. Yazar bu sayfalarda coşkun bir heyecanla, Türk milleti için gönlünde beslediği ve bedeninden taşacak kadar büyüyüp gelişen karasevdayı, Türk yurtlarına olan bağlılığını, vatan sevgisinin kökenini anlattıktan sonra eserinin adı ile ilgili açıklamalar sunuyor. Diyor ki:
‘Ben kimseyi ötekileştirmem. Tanıdığım, bildiğim bir takım insanlar var ki onlar, milletime karşı gizli bir düşmanlık duyarlar. Onlar kendilerini Türk milleti karşısında ötekileştirmişlerdir. Gönlümdeki Türkçe ile yâni milletimin dili ile değil, ‘öteki Türkçe’ ile konuşurlar ve yazarlar. Onlar Türk milletine değil, Marksizm’e gönül vermişlerdir. Bu sebeple benim için de ‘ötekiler’dir. 
Bu kitap, sâdece bu bölüm için, alınmaya ve okunmaya değer. Sapla samanın, sadâkatle ihânetin birbirine karıştığı bir dönemde, dostla düşmanın kim olduğunu bilmek isteyenlere şaşmaz bir rehberdir. 
Diğer sayfalarda Sultan Vahdettin Han’dan Celal Bayar’a, Tevfik İleri’den Necip Fâzıl’a, Ahmet Kabaklı’dan Kâzım Karabekir Paşa’ya, Sâmiha Ayverdi’den Ergun Göze’ye,  Nejdet Sançar’dan Fethi Gemuhluoğlu’na… yazarın gönlündeki 27 kişi özellikleriyle tanıtılıyor, ötekiler ise Türk’e ait değerlere karşı çıkan fiil ve yazılarıyla teşhir ediliyor. 
Merhum Altan Deliorman’ın ifâdesiyle; şâir, edip ve hatip olan Bâkiler, aynı zamanda Türklüğün ve Türkçenin Alperenidir. 
Yavuz Bülent Bâkiler; nerede yaşıyor olursa olsun Türk’ün derdiyle dertlenip kahırlanan, sevinciyle çocuklar gibi sevinip coşan bir duygulu insan… Türk’e, Türk’e ait her ne varsa ona, kem gözle bakan, kem söz söyleyen herkese bütün heybetiyle kükreyen arslan yürekli, görkemli bir yavuz insan… 
O, hüzünlerin adamıdır. Ahmet Kabaklı ağabeyinin ardından hissettiklerini, satırlara şöyle intikal ettiriyor: 
‘Halsizim, elsizim, dilsizim, çaresizim. Çünkü ağabeyim beni yetim bıraktı. Hep elimden tutan, hep bana yer gösteren, yol gösteren ve beni benim neslimi en iyi anlayanlardan biri de oydu. Şimdi sahipsiz, şimdi isimsiz kalmış gibiyim.
O. Henri’nin meşhur ‘Son Yaprak ’ hikâyesini bilenler, beni daha iyi anlayacaklardır. Ahmet Kabaklı, bizim soy sop, ilim irfan ağacımızın güzel yapraklarından biriydi. Diğer yaprakları ecel rüzgârı birer-ikişer düşürüp savurmuştu. Bir dal üzerinde tek başına kalıvermişti. Gözüm daima O’nun yaprağına takılmıştı. Kalp ameliyatından beri gözüm hep üzerindeydi. ‘Kopmasın ’ diye dua ediyordum. Ah ne yazık! Dualarım kabul olmadı ve benim ‘son yapraklarımdan’ biri daha koptu.
Biliyorum ki ölüm yok olup gitmek, bitmek değildir.
Biliyorum ki ölüm yeni bir dünyaya doğmaktır. Biliyorum ki ölümden dönüş yoktur.
Hiç kimse bana teselli sözleri söylemesin. Ben ağabeyimi kaybettim. Lügatlarımızda ana-baba-ağabey vefatını unutturacak birkaç kelimemiz keşke olsaydı.
Biliyorum ki O’nun hiçbir dostu yoktu vatanımızın ve milletimizin dostları hariç.
Biliyorum ki O’nun hiçbir düşmanı da yoktu. Vatanımıza ve milletimize düşman olanlar hariç.
Ahmet Kabaklı ağabeyim tam bir Türkmen beyi olarak yaşadı: Doğru dil, doğru din, doğru tarih şuuruyla yaşadı ve yazdı.
Yıllardan beri Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muzda birtakım hain güçlerin tutuşturdukları yangın, o bölgelerde Ahmet Kabaklı çapında hocalarımızın ve idarecilerimizin bulunmamasından büyüdü. O’nun Diyarbakır Lisesindeki edebiyat öğretmenliği bile başlı başına bir ibret destanıdır.
Ahmet Kabaklı gibi hocaların Diyarbakır’da vazife gördüğü yıllarda, o bölgede neden huzur ve güven vardır? Sonra ne olmuştur da Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muz bir hiç yüzünden kan ve gözyaşı deryasında kavrulmaya başlamıştır?
‘Her nefis elbette ölümü tadacaktır.’ Ölüm elbette mukadderdir. Ama hiç olmazsa bu büyük kayıplarımızın ardından oturup düşünebilsek ve ‘O güzel atlara binip gidenler ne söylemişlerdi, ne yapmışlardı, ne yapmak istemişlerdi ?’ diye kıssalardan hisseler çıkarmaya çalışsak.’
Ağız boşluğunda oluşan sesler, dinleyenin bir kulağından girer, diğerinden çıkar ve kaybolur. Gönülde oluşup ağızda ses bulan cümleler ise hâfızaya ve gönüllere yerleşip kalır. Aynı durum, yazı için de geçerlidir. Aziz insan Bâkiler; gönül insanı, duygu insanı, kudretli kalem… Söyledikleri, yazdıkları hep gönülden… Onun için unutulmaz, onun için değerli.
Tanıyanlar bilirler: Ahmet Kabaklı için yazdıkları, Sevgili Bâkiler için de aynen geçerlidir. 
O, hak edene dersini verirken de muhteşemdir: Bakınız dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e nasıl ders veriyor:
‘2000 yılının ilk haftasında New York’ta, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na mensup 105 devlet başkanı bir araya gelmişti. O toplantıda Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan söz alarak, bir saat boyunca durup dinlenmeden yalanlarını sıralamış, bizim 1915 yılında, bir milyondan fazla Ermeni’yi öldürdüğümüzü iddia etmişti. Bütün devlet başkanlarına çok tesirli olmuştu. 
Koçaryan’dan sonra kürsüye dâvet edilen Ahmet Necdet Sezer; sâdece beş kelimeyle cevap verip yerine dönmüştü: ‘Bu meseleyi tarihçilere bırakmak lazım.’  Sayın Sezer, Ermeni meselesi hakkında hiçbir şey okumadığı, bilmediği için konuşamamış, dolayısıyla milletimiz ve devletimiz aleyhinde meydana getirilen havanın pekişmesine sebep olmuştur.’
Yavuz Bülent Bâkiler’in kâh yapay küçük bir çavlandan nazlı nazlı ve belli belirsiz bir şırıltıyla, kâh Manavgat veya Düden şelalelerinden dökülen sular gibi akıcı Türkçesinden tadımlık bir bölüm: 
‘Edebiyatın millet hayatındaki önemini anlatmak kolay değil. Evvelâ edebiyatın temel malzemesi dildir. Dil varlık sebebimizdir. Olmazsa olmaz şartlarımızdandır. Kalabalıkları, bir millet şuuru etrafında birleştiren temellerden birisi dil, ötekisi dindir. Din sevgili peygamberimizin ifadesiyle ‘Güzel ahlâktır.’
İşte biz insanlara ‘güzel ahlâkı’ ancak dille anlatabiliriz. Müspet ilimlerin ahlâk gibi, nasihat gibi, insan sevgisi, vatan-millet sevgisi, helâl-haram, sevap-günah gibi gayeleri, endişeleri yoktur. Bu duyguları biz edebî eserlerle ortaya koyabiliriz. Suyun sıfır derecede donduğunu, yüz derecede kaynadığını, fizik ilmi deneylerle bize gösterir. Ama fizik ilmi soğuktan donmak üzere, sıcaktan yanmak üzere olan insanlara yardım etmeyi bize telkin etmez. Biz insanlara karşı hoşgörülü olmayı, kabalıklardan, zulümlerden uzak durmayı, vatanımızı, milletimizi, devletimizi, bayrağımızı sevmeyi edebî eserlerden öğreniyoruz. 
*   *   *
Asker ordumuz 1453 yılında İstanbul’u fethetmiş. İyi! Güzel! Mükemmel! Muhteşem bir kahramanlık! Kültür ordumuz da bu mübarek ve mukaddes beldeyi 1453 yılından beri bize sevdirmeye çalışmış. Ancak biz millet olarak kültür ordumuzun bu şiir yüklü eserlerini yeteri kadar okuyamamışız. Hatta hiç okuyamamışız. Vatan toprağımızı yeteri kadar sevememişiz ve İstanbul’un eski güzelliğini yer yer cehaletimiz, kabalığımız, ihtirasımız yüzünden boğazlayıp durmuşuz.’
Yavuz Bülent Bâkiler; şiirde ve nesirde kendine has üslubu, hitâbette kusursuz telaffuzu ile edebiyat ve fikir dünyamızda, alın ve akıl teriyle ihtişamlı bir yer edinmiş müstesna bir yazarımızdır. Yazdıklarında ve söylediklerinde samîmi ve inandırıcıdır. O’nun gönlünde yer edinenleri tanıyınca siz de onlara gönlünüzde yer vereceksiniz. 
YAKIN PLAN YAYINLARI:
Cumhuriyet Mahallesi, Halaskârgazi Caddesi, Nu: 97-7 Osmanbey, Şişli – İstanbul. Telefon: 0.212-458 20 22 / Belgegeçer: 0.212-458 20 77 e-posta: [email protected]/ www.yakinplan.com.tr      

YAVUZ BÜLENT BÂKİLER 
23 Nisan1936 tarihinde Sivas’ta doğdu. Ataları Azerbaycan’dan Türkiye’ye göç etmişlerdir. İlk ve ortaokulu Sivas’ta, liseyi Sivas, Gaziantep ve Malatya’da, Hukuk Fakültesi’ni 1960 yılında Ankara’da bitirdi. 
Çalışma hayatına, Metal-İş Federasyonu’nda Eğitim ve Araştırma Müdürü olarak başladı. TRT Ankara Radyosu Merkez Program Dairesi Başkanlığı’nda raportörlük, Kısa Dalga Yayınlar Müdürlüğü’nde program yapımcılığı ve Kültür Bakanlığı’nda Müsteşar Yardımcılığı,  Sivas’ta avukatlık, Başbakanlık Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığı’nda hukuk müşavirliği, Başbakanlık müşavirliği yaptı. 1992 yılında emekli oldu.  
Şair, yazar ve fikir adamı Bâkiler’in sanat hayâtı mahallî dergi ve gazetelerde yayımladığı şiirlerle başladı. Fakültede okuduğu yıllarda Kopuz Dergisi’nin yazarları arasında yer aldı. Daha sonra Orkun Dergisi’nin yayın müdürü oldu. 1964′ten sonra şiirlerini Hisar Dergisi’nde yayımladı. Çeşitli gazete ve dergilerde makaleler yazdı. 
Millî şiirimizin biçim ve muhteva özelliklerini şiirlerinde görmek mümkündür. Memleket meselelerini, bu memleketin insanına olan içten sevgisini, yaşayan Türkçe ile ve rahat, aydınlık bir üslûpla anlatmıştır. Bu bakımdan Ârif Nihat Asya’nın yolunu devam ettiren şâirlerden sayılabilir. Tarihçi-Yazar Yılmaz Öztuna Yavuz Bülent Bâkiler’den; ‘Türkçenin Büyük Savunucusu’, Altan Deliorman; ‘Güçlü ve Yüksek’, Emekli Vali-Şair Rıza Akdemir; ‘Türk Dilinin Işıklı Bayrağı’, Prof. Dr. Abdurrahman Güzel; ‘Türklük Âşığı’, Aydil Erol: ‘Türkçemizin Ustası’ Olcay Yazıcı; ‘Aşkın ve Anadolu’nun Şairi’, Ahmet Kabaklı; ‘Türk’e ve İslam’a, Turan ve Anadolu’ya dönük sevgi ve düşünce adamı’, Prof. Dr. Mehmet Kaplan; ‘Anadolu insanının gerçeğini derinden yaşayan…’ Yahya Akengin; ‘TRT çöllerinde bir vaha ’ sözleriyle bahsediyorlar.  
Sivas’ta siyâsetle ilgilendi. Adalet Partisi’nin il başkanlığını yaptı, milletvekili adayı oldu. 

YAYINLANMIŞ ESERLERİ 
Şiir kitapları: Yalnızlık (1962), Duvak (1971), Seninle (1986), Harman (2000).
Antolojileri: Şiirimizde Ana, Sivas’ta Şiir.
Gezi notları: Üsküp’ten Kosova’ya, Türkistan Türkistan. Azerbaycan Gönlümde Bir Şahdamardır. 
İncelemeleri: Âşık Veysel, Elçibey, Mehmet Akif’te Çağdaş Türkiye İdeali, Sözün Doğrusu 1-2, Sevgi Mektupları, Gidenlerin Ardından, Ârif Nihat Asya İhtişamı, Muhsin Başkan. 
Diğer Eserleri: Tabuları Yıkmak, Unutamadıklarım, Kılıçlar ve Kalemler 
Diğer Çalışmaları: Bahtiyar Vahapzâde’nin; Feryat, İkinci Ses, Nereye Gidiyor Bu Dünya, Özümüzü Kesen Kılıç / Göktürkler isimli eserlerini Azerbaycan Türkçesinden Türkiye Türkçesine uyguladı. 
Televizyon Programları: Avrupa’da Türk İzleri, Bizim Türkümüz, Sözün Doğrusu.  

KUŞ BAKIŞI

O’nun dâvâsı tamâmen Kur’anî ve Nübüvvet referanslıdır. Ancak söz konusu bu ‘sevk-i İlahiden’ sonradır ki Barla’da atılan tohumlar, cennet kokulu çiçeklere durmuş ve dünyanın dört bir yanına rayihalarını saçmışlardır. Semavî bütün himmetler ve gayeler, tarih şâhittir ki, hep gözaltında, baskı ve zulmün karanlığında büyümüş ve serpilmiştir. Peygamberlerin ve Allah dostlarının hayatları bunun en bâriz örneğidir. Bediüzzaman Hazretleri’nin ‘müspet hareket ’ diyerek, ’dâhilde niza olmaz ’ diyerek uyardığı bu yeni hâlin, sabrını ve tevekkülünü zirveye çıkararak, oralardan yaptığı tavsiyelerin değeri, o kadar müşahhas ve ulvîdir ki, bu söz konusu tefsir-i Kuran’ın algılanmaması ne büyük bir bahtsızlık ve talihsizlik örneğidir. Barla’da başlayan nur yağmurları, damla damla  Anadolu başta olmak üzere, bütün coğrafyaları, hakikat denizine çevirmiş, devrin inkârcılarına anladıkları dilden cevaplar vererek susturmuş ve nihayet uzaklar yakın, gönüller akılla arkadaş olup, Kitab-ı Kebir-i Kainat dil olmuş konuşmaya başlamıştır. Kuruyan çöllere sağanaklar inmiş, ümitler filizlenmiştir… Yeisten umuda, karanlıklardan Sırata doğru bir yolculuk başlamış, sorular sâhibini bulmuş, şek ve şüpheler yerle yeksan olmuştur. Sabır ve tevekkül iğnesiyle ilmik ilmik dokunan bu hizmetin karşılığı, sâdece Allah (cc) katında ve rızâsında aranmış, hatta ahiretten dahi vazgeçilircesine bir diğerkâmlık, veya görülmesi çok zor bir fedakârlıkla, Ebubekirlerin (r.a) yolundan gidilmiştir. Her türlü ırkçılık ve unsuriyetçilikten uzak bir  Bediüzzaman’ın hayatını irdelediğimiz zaman, işte ortaya koyduğu bu mücâdelenin mana-ı hakikisini anlamak zor değildir. (Tanıtım bülteninden)
Hakan Esen’in 13 X 21 santim ölçülerinde 384 sayfalık kitabı, 2014 yılında yayınlandı.
BİLGEOĞUZ YAYINLARI: 
Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65 
Belgegeçer: 0.212-527 33 64  e-posta: [email protected]  
www.bilgeoguz.com.tr

KONUŞMA ADÂBI - ADÂB-I MAKÂL
Müellifi belli olmayan, 1588 yılında Yûnus bin Velî tarafından yayına hazırlanan, Dr. Ahmet Kayasandık’ın in tercümesiyle yayınlanan eser; Çeviriyazım, Metin ve tıpkıbasım olarak 304 sayfa hâlinde 2014 yılında yayınlandı. 
İletişim bir dil işi midir? Yoksa gönül işi mi? Konuşma Adabı bu sorulan cevaplandırıyor. Çağın düşünürleri iletişimin bir mucize olduğunu söylüyorlar. İnsanların kendilerini yegâne ifade aracı olarak konuşmaya hasrettikleri günümüzde, yalnızlıklar katmerleşiyor. Görünürde teknik donanımın da yedeğinde varmış gibi görünen iletişim, ruhlarda gerçekleşmiyor. Konuşma bunun için mucize değerinde bir imkândır. Bu mucizeyi 1588 yılında kaleme alınmış Adâb-ı Makâl-Konuşma Adabı bütün ayrıntılarıyla ele alıyor. Konuşmanın temelinde yer alan kalbin niyetleri, ruhun psikolojik süreçleri ve bu niyet ve süreçlere eşlik eden duygu ve düşünceler, haller bunlardan bazıları.
Sâdece akıl ve düşünceden doğan konuşma bencilliğin ve şiddetin avukatlığına dönüşebiliyor. Çağımız önce davranışlardaki şiddeti tanıdı, şimdilerde de yayılarak söze kadar yükselişini tamamlıyor. O zaman konuşma için akıl ve bilgi dışında başka ölçütler bulmamız gerekiyor. Konuşma Adabı bu ölçütleri duyuruyor. Konuşmanın önce ferdî sonra da sosyal iyiliğin taşıyıcısı olmasının iç şartlarını gösteriyor.
 
BÜYÜYEN AY YAYINLARI:
İskenderpaşa Mahallesi, Kıztaşı Caddesi Nu: 13, Kat: 2 Fatih, İstanbul, Telefon ve Belgegeçer: 0.212-533 18 11 e-posta: [email protected]  www.buyuyenay.com.tr  

ABDULAZİZ BİN SUUD:
Bir İngiliz İstihbaratçısı olan Harold Courtenay Armstrong’un yazdığı, Gülsüm Aldemir’in Türkçeye çevirdiği 13,8 x 21 santim ölçülerinde, 288 sayfalık kitabın danışmanlığını Doç. Dr. Cengiz Tomar yapmış. 
Arabistan Kralı’nın hayat hikâyesini yazan Armstrong İngiliz subayı olarak Birinci Dünya Savaşı’nda, Bağdat yakınlarında savaşırken Türklere esir düşmesiyle Suriye ve Arabistan’ı içine alan geniş bir coğrafyayı dolaşmış, savaş bittikten sonra da Türkiye’ye gelip incelemelerde bulunmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün de başarılı bir biyografisini kaleme alan yazar, eserinde şu konuları ele alıyor: *Suudi Krallığı Nasıl Doğdu? *Ortadoğu’daki aşiretler, kabileler nasıl devlet oldu? *Irak, Suriye, Ürdün’ün bağımsızlıkları. *Ortadoğu’da din, mezhep, kabile ilişkileri. *Arap birliği, Milliyetçilik, Hilafet meselesi. 
Kitap, Osmanlı Devleti’nin parçalanma döneminde Arabistan üzerinde oynanan oyunları; İngilizlerin, Almanların ve Osmanlı devlet adamlarının politikalarını, komşu Arap ülkelerin bu olaylarda oynadıkları rolleri bir İngiliz ajanının gözüyle görüp değerlendirme fırsatı sunuyor.
KAKNÜS YAYINLARI: 
Mimar Sinan Mahallesi Selami Ali Efendi Caddesi Nu: 5 Üsküdar- İstanbul Telefon: 0.216-492 59 74 Belgegeçer: 0.216-334 61 48 e-posta: [email protected]  www.kaknus.com.tr  

KISA KISA
DÜNYA TARİHİNDE ORTA ASYA: Peter B. Golden – Kemal Yahya Taştan / Ötüken Neşriyat
TÜRK MUSIKÎSİ TARİHİ: Ahmet Şâhin Ak / Akçağ Yayıncılık
CENNETTEKİLER: Kemal Aren / Kubbealtı Neşriyat
ERMENİ MESELESİNE OBJEKTİF BAKIŞ: Yrd. Doç. Dr. Halil Ersin Avcı / Doğan Kitap
ATEŞİ UYANDIRAN ŞİİRLER: Olcay Yazıcı / Boğaziçi Yayınları