20 Aralık 2018 günü Kıbrıs’ta, DNA testleri yapılarak kimlikleri belirlenen 156 şehidimiz yapılan askeri törenle, yeniden Muratağa Şehitliği’ne defnedilmişti. 

14’ünün tamamı kadın ve çocuk, biri de 79 yaşındaki silahsız savunmasız olan soydaşlarımız, Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında 14 Ağustos 1974 günü, Rum-Yunan katilleri çapulcular tarafından kurşuna dizilmiş ve kazılan derin çukurlara, üst üste atılıp, üstleri toprakla örtülmüştü. 44 yıl sonra da kimliklerinin belirlenmesi için mezarlar açılmıştı. 

Bu insanlık dışı vahşet, Gazi Mağusa’nın 10 km kadar kuzey batısında Atlılar, Sandallar ve Muratağa köylerinde, 2nci Kıbrıs Barış Harekatı sırasında yaşanmıştı. 

14 Ağustos günü Lefkoşa doğusunda Türk ordusu karşısında tutunamayan Rum birlikleri tabana kuvvet Gazi Mağusa istikametinde, arkalarına bakmadan kaçarlarken, tıpkı Anadolu’da yaptıkları gibi rastladıkları Türk köylerini yakıp yıkarak yakaladıkları silahsız savunmasız soydaşlarımızı da katlediyorlardı. Böyle Yunanlı subayların komutasındaki bir çapulcu grup, bir canavar sürüsü; Atlılar köyünün sakini 37 kadın, çocuk ve yaşlı soydaşımızı esir almışlar, ertesi gün de Muratağa ve Sandallar köylerinden topladıkları 89 soydaşımızı da dahil, hepsini kurşuna dizip açtıkları çukurlara gömmüşlerdi. 

Daha sonra 21 Ağustos 1974’te Atlılar köyünde, 1 Eylül 1974’te de Muratağa-Sandallar köyleri arasında bir tarlada, BM Barış Gücünün de bulunduğu kazılarda tam 126 ceset bulunmuştu. 

Olay günü Muratağa köyünde olmadığı için katliamdan kurtulan Tarih Öğretmeni Aysel Hüseyin, 1 Eylül 1974 günü cesetlerin çıkarılışını gözyaşları içinde aşağıdaki gibi anlatmıştı: 

“Çıkan cesetlerde küçük çocukların elleri tellerle bağlıydı. Kardeşim Kezay, yeğenlerim Tacay, Temray, Türkel, Sezin, Mustafa, Sibel ve Erbay’ın da başları kesikti. Onları giydikleri elbiselerinden teşhis ettik. Başlarını yanlarına koyduk. Kardeşim ve 12 yeğenlerim sanki gezmeye gideceklermiş gibi giyinmişlerdi. Ayaklarında yüksek topuklu ayakkabıları bile duruyordu. Herhalde Kahraman Mehmetçiklerimizi karşılamak için en iyi giysilerini giymişlerdi. Fakat ne yazık ki göremeden gittiler. 

Sıra anneme geldi. Yanına gittim, son bir defa göreyim diye. Yüzü tamamen erimiş, saçlarının bir kısmı yanmıştı. 

Ondan sonrasını hatırlamıyorum.” 

Değerli okurlarım, Atlılar, Muratağa, Sandallar katliamı Kıbrıs’ta Rum-Yunan vahşetinin sadece bir örneğidir. Bunun gibi Ayvasıl, Arpalık, Geçitkale-Boğaziçi, Taşkent, Aleminyo ve Erenköy katliamları Kumsal Baskını, Devlet Hastanesi vahşeti ve diğerleri... 

Hepsi Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’ta sergilediği vahşetin utanç veren, insanlık ve savaş suçlarının en bariz örnekleridir. Ve bu vahşet; Ada’da görevli Barış Gücü’nün de gözü önünde ve birçoğu O’nların da himayesinde yapılmıştır. 

Yıllar sonra Atlılar-Muratağa-Sandallar katliamı 22 Aralık 2018 günü GKRY AKEL Partisi tarafından yapılan bir açıklama ile kınandı. Halen Rum ana muhalefet partisi olan AKEL’in aşağıdaki açıklaması 22 Aralık 2018’de yayınlandı. 

1974’te Muratağa, Atlılar ve Sandallar köylerinde EOKA-B’nin vahşetinin kurbanı 15 Kıbrıslı Türk’ün cenaze töreni, şövenizmin yurdumuzda yaşanan trajedinin en temel nedenlerinden biri olduğunu hepimize hatırlatmaktadır. 

Kurbanların ailelerine, yakınlarına, dostlarına ve köylülerine AKEL olarak en içten taziyelerimizi ifade ediyoruz. 

EOKA-B’ci faşistlerin bu üç köydeki toplu katliamın kurbanı olan 126 kişi asker değil, çoğu kadın ve çocuk olan korumasız sivil yurttaşlardı. Bu insanlardan çoğunun katledilmelerinden önce tecavüze ve şiddete uğradıkları da dikkate alındığında yaşananların daha da dehşet verici ve ürpertici olduğu görülmektedir. EOKA-B şövenizminin yol açtığı kanlı olaylar ve özellikle 14 Ağustos 1974’teki somut katliam, daha sonrasında yaşanan katliam ve cinayetler dizisinin temel nedeni oldu. 

Kurbanları ister Kıbrıslı Rum, ister Kıbrıslı Türk sivil olsun, şövenizmin bütün cinayetlerini AKEL bir kez daha mahkum edip kınamaktadır. 

Geçmişin yaralarını cesaretle sormak ve barış içerisinde bir gelecek inşa etmek isteyen herkesin bu kınamayı yapması gerekir. Aynı zamanda tarihin karanlık sayfalarının tekrarlanmasını istemeyen bir toplumun da şövenizme ve onu bugün yeniden üreten ideolojilere karşı mücadele etmesi gerekir. 

Değerli okurlarım, AKEL’in bu açıklaması, daha ne KKTC’de ne de Türkiye’de pek dikkat çekmişe benzemiyor. Bu insanlık suçunu, bu vahşeti 1963’ten beri Rumlar hiç üzerlerine almıyorlardı, şimdi dilleri çözüldü. 

Bizlere gelince, hem Türkiye, hem KKTC. 

Bugüne kadar hep sustuk. 

Bakalım AKEL’in bu açıklaması da mı güme gidecek, yoksa usulü dairesinde kullanılacak mı? 

Bekleyip göreceğiz.