Ermeni iddialarının yeni siyasi zeminler kazanarak aldığı mesafelere karşın 15.5.2007'deki "Ermenistan ile Hava Sahası Kapatılmalıdır" başlıklı yazımı tekrar hatırlatırım. Hava Sahası kapatılmakla her şey hallolacak değil. Ancak bu kadar hukuksuzluklara karşı bizim durup dururken hava sahasını açmamız görüldüğü gibi emperyalistlerin oyuncağı olan düşmanın kin ve hırsını tatmin etmeyip tahrik etti. Geç kalmış olarak bu hava sahasını bugün kapatmamız, zararın neresinden dönülürse kar mesabesinde olacak, ancak dış politikamız ilkeler ve tutarlı davranışlar üzerine değil de tepkisel özellikleri ile bir daha tescil edilecek. Aynı durum, 21. yüzyılda komşusunun ülkesini işgal altında tutan ve yüzbinlerce Azeri Türk'ünü mülteci durumuna sokan Ermenistan yönetimi ile vatandaşlarına sağladığımız akıl almaz kolaylıklar, izzet ü ikramlar, ihsanlar, iltifatlar için de geçerlidir. Bayram sonrası bugünkü yazımızda, at izi ile it izinin birbirine karıştığı toz dumandan uzak durarak bir başka dış politika sorunumuz Kıbrıs'ın biraz gönül bahçelerinde dolaşalım. Yıllar önce BM nezdindeki KKTC temsilcisi Büyükelçi Osman Ertuğ'dan öğrendiğim, Kıbrıs'ın manevi fatihi Ümm-ü Haram (R.A.)'ı tanıyalım ve Larnaka'daki Hala Sultan tekkesini ziyaret edelim. Aslında Kıbrıs'ta bu gibi Müslüman ve Türk mühürleri oldukça çoktur. Fakat manevi kıymeti sebebiyle de bu tekke ve türbe, Kıbrıslı Müslümanların en çok ziyaret ettikleri mahaldir. Bilindiği gibi KKTC topraklarında bulunan Karpaz dağlarının uç noktasında yer alan tepelerde kilise bulunup, burası Rumlar açısından kutsal kabul edilerek ziyaret edilmektedir. Benzer durum Müslümanlar açısından Hala Sultan Tekkesi için geçerli olup, bu tekke ile bitişiğindeki tarihi cami ise Rum kesiminde, Larnaka'da yer almaktadır. Rum tarafı ile görüşmelerde bu iki ziyaret mahalli de pazarlık konusu olur, ancak mesela Türkiye'den gelenlerin Rum kesimine geçerek burayı ziyaret etmeleri mümkün olmaz. Son Kıbrıs seyahatimizde de bu konuda bir adım atılamadığını öğrendim. Rumların 1963'te artan Enosis hayalleri sonucu, adadaki Müslüman-Türk mührünü silmek uğruna birçok câmi, türbe, tekke, vakıf eserleri yıkılmıştır. Hala Sultan Tekkesi de bu tahribattan nasibini almıştır. Sayın Büyükelçi Ertuğ'dan öğrendiğime göre, tekkenin ismi bazı kayıtlarda "Hala Hatun Tekkesi" veya "Camii" şeklinde geçmektedir. Bununla beraber, halkımızın Peygamber (S.A.V) efendimize olan sevgisinin onun eshabına ve bütün yakınlarına da uzamasının bir yansıması ve sevginin gönüllerde kurduğu tahtın, saltanatın bir tezahürü olarak, tıpkı "Eyüp Sultan" tabirinde olduğu gibi, "Hala Sultan" denilegelmiştir. Bilindiği gibi Eyüp Sultan hazretleri de İstanbul'a bir komutan olarak değil, ordu içinde duacı bir pir-i fani olarak yer almış, ancak ismi asırlardır "Sultan" unvanı ile anılmıştır, anılmaktadır. Hazret-i Peygamber zaman zaman süt halası olan (bazı rivayetlerde süt teyzesi veya süt annesi kayıtları da bulunmakta imiş) Ümm-ü Haram validemizi ziyarete gider imiş. Yine bir ziyaretinde Ümm-ü Haram validemiz evladı durumundaki bu yüce misafirine yemek ikramından sonra, bir Arap geleneği olarak başını yıkayıp saçlarını taradı ve onun uyumasını temin etti. Hazret-i peygamber bir müddet sonra gülümseyerek uyandı. Ümm-ü Haram, niçin gülümsediğini sorunca, cevaben "Rüyamda bana ümmetimden bir kısmı, şu (gök) deniz üstünde -padişahların tahtlarına kurulduğu gibi- gemilere kemal-i ihtişamla binerek Allah yolunda deniz cihadına gittiklerini gösterdiler de ona gülümsüyorum", buyurdu. Ümm-ü Haram, "Ya Resûlullah, ben de onların içinde miyim" diye sordu. Hazret-i Peygamber de "Sen onların arasında (Cennet'e gidecek) bir şehitsin" diye cevap verdi. Değişik rivayetlerde Müslümanların bu ilk deniz seferine katılanların cennette oldukları da müjdeleniyor. Birinci rivayet bizzat Ümm-ü Haram'dan olup, ikincisi ise yine o esnada orada bulunan Ümm-ü Haram'ın yeğeni kanalıyla gelmiştir. Halife Hazret-i Osman (R.A.) zamanında Kıbrıs seferi açılınca Ubâde ibn-i Sâmid, zevcesi Ümm-ü Haram ile birlikte gemiye binerek Kıbrıs'a hareket etmiştir. Bu gibi seferlerde peygamberin yakınları, dua askeri olarak seferlere katılırdı. Gemi Kıbrıs'a yanaştıktan sonra, Ümm-ü Haram karaya çıkarak kendisi için getirilen ata biniyor. Bir müddet sonra yaşlı validemiz attan düşerek orada şehit oluyor. Buraya daha sonra cami, tekke inşa edilmiş, eskidikçe tamir edilmiş veya yeniden inşa edilmiştir. Bugün Hala Sultan Tekkesi olarak anılan ecdad yadigârı mabedin hikâyesi de böylece Resulullah'ın bir mucizesine dayanmaktadır. Kıbrıslı Türklerden değişik versiyonlarını dinleyebileceğiniz bu menkıbe ile Hala Sultan Kıbrıs'ın manevi fatihi kabul edilmektedir. [email protected]