KIBRIS GÖRÜŞMELERİ
Cumhur EVCİL
Rum lideri Hristofyasın seçilmesinden bu tarafa sık sık telaffuz edilen, hatta bazı çevrelerin can simidi gibi sarıldıkları Kıbrıs'ta çözüm görüşmelerine 3 Eylülde başlandı.
İçeriğinin ne anlama geldiği hala tartışılan, tek devlet-tek egemenlik-tek vatandaşlık konusunda daha önce anlaşan liderlerin, bu defa yapılacak kapsamlı müzakerelerin prosedürünü ve izlenecek yol haritasını belirledikleri açıklandı.
Rum Yunan ikilisi, görüşmeden aylarca önceden başlayarak bir dizi, olmazsa olmazları ortaya atmaya başladılar.
Önce Yunanistan Dışişleri Bakanı, Türkiye ve Yunanistanın garantörlük hakları sürdüğü müddetçe Kıbrısta hiç bir çözümün gerçekleştirilemeyeceğini, bilahare da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi(GKRY) Dışişleri Bakanı, Kıbrısta Türk Ordusunun varlığının çözümü zorlaştırdığını açıkladı.
Bu açıklamayı GKRY Dışişleri Bakanının "Üçüncü ülkelerin garantisine ihtiyaç duymak bir AB üyesi için düşünlemez ve bu bir hakaret olur. 'Neyi garati edecekler ki? Avrupa vatandaşlarının güvenliğini mi? Garantiler konusu mazi olmuştur" demeci takip etti.
Ağustos ayında Hristofyas bu defa da, Güzelyurt'un ve Karpaz Yarımadasının iade edilmesinin şart olduğunu, hemen ardından da koro halinde kilise, siyasi partiler ve diğer kuruluşlar Maraşın da hemen hakiki sahiplerine iade edilmesini talep ettiler.
Rumların taleplerinin bu çerçeve ile sınırlı kalmayacağı da aşikardır. Zira Kıbrısta, daha hayati mahiyette pek çok sorun vardır.
Türkiye 2008 yılında Kıbrısta bir çözümden yana ağırlığını hissettirirken, yapılacak görüşmeler için Annan Planını işaret etmekle, Rum Yunan ikilisinde bu beklentilere adeta çanak açmıştır denebilir. Ve Türkiyede yetkililer bu talepler karşısında nedense umursamaz bir tutum içindedir. Türkiye konuya ilgisiz kalınca KKTC'nde de konu çok cılız demeçlerle geçiştirilimeye çalışılıyor.
Aslında bu görüşmelerin bundan önce defalarca tekrarlanan görüşmelerden daha farklı şartlarda başlamadığı ve sonuçlanmayacağı da ortada. Ama şimdi kendi kendimize soralım.
Rumlar niçin Kıbrıs Türklerinin 4 yıl önce kabul ettikleri Annan Planından elde ettiklerinden daha azı ile yetinsinler?
Kıbrıs Rumları ve Yunanistan AB'ne ayrı ayrı üye olarak, AB şemsiyesi altına girmişler. Artık Türkiye bir daha 1974 şartlarını bulabilir mi?
Ben şahsen görüşmelere bu mantığın hakim olacağını değerlendiriyorum. Kıbrıs'ta soydaşlarımızın görüş ve düşünceleri ile Talat'a olan destekleri de, 2004 referandurumundan tamamen farklı bir durumdadır. 2004 referandımunda % 65 olan evet oyları yapılan kamu oyu araştırmalarına göre artık hayır oylarına dönüşmüştür. KKTC'de pahalılık, işsizlik ve zamlar iktidarın yıpranmasını daha hızlandırmakta, Rumların talepleri bu gelişmelere tuz biber ekmektedir.
Türkiye'de de iktidar ve AB sevdalıları, artık Kıbrıs konusunda daha dikkatli olmak durumuna gelmiştir. Başbakan Erdoğan'ın 20 Temmuzda Lefkoşa'da çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalar bu kanaati teyidetmektedir. Ayrıca son Kafkaslar krizinde Batı'nın tavrı yeni dünyada dengeler oluşacağını, taşlar yerine oturmadan da Kıbrıs sorunu gibi önemli sorunların çözülemeyeceğini işaret etmektedir.
Bu arada Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Başbuğ'un, Kocaeli Garnizon Komutanını, Kandırada cezaevinde tutuklu emekli orgeneral Şener Eruygur ile Hurşit Tolon'a TSK adına ziyarete göndererek kahraman Ordumuzda vefa duygusuna her zaman verilen önemi, çok anlamlı bir şekilde ortaya koyduğunu değerlendiriyorum ve benim gibi pek çok yurttaşın kıvanç duyduğunu, memnun olduğunu belirtmek istiyorum.
TSK'nin yüksek disiplin anlayışının temel kaynağı kanunlara nizamlara bağlılığıdır. Bu ziyareti, kahraman Ordumuzun bu geleneksel disiplin anlayışı dışında değerlendirenlerin ya bilgisiz veya kötü niyetli oldukları açıkça ortadadır.
Teşekkürler Sayın Genelkurmay Başkanım.
Yorumlar