Öncesini bilmeden sonrasına dair de mantıklı öngörülerde bulunmak için kifayetsiz halimizle ne çok olaya, meseleye, kavrama, tespite dair hoşnutsuz sözler söyleyip hareketler sergilemişizdir. Hayır, her şey için uzman olmaya, ihtisas sahibi olmaya gerek yok, yok ama insan olarak yaşamsal dengeyi de döngüyü de bilmek zorunluluk hepimiz için, çocuklar ve akıl sahibi olmayanlar hariç. Bir yaşanmış anekdot aldım literatürden, okuyalım, konuşur, tartışırız değil mi?
**
Küçük bir çocuk büyükannesine her gün karşılaştığı garip, sıkıcı, anlamsız olaylardan bunaldığını, yaşamında hiçbir şeyin doğru gitmediğini söylüyordu.
O anda mutfakta kek pişirmekte olan büyükanne, bu yaşta bu kadar ümitsiz ve dramatik neticelere varan torununun söylediklerine için için gülmesine rağmen hiç belli etmedi ve birden sanki konuyu değiştirircesine;
“Kek yaparken malzemelerden tatmak ister misin?” diye soruverdi.
Daha önce tattığı çiğ kek hamurunun lezzetini ağzı sulanarak anımsayan çocuk bütün dertlerini bir anda unutarak sevinçle kafasını salladı.
Büyükanne hemen çiçek yağı şişesini uzattı ve “al iç biraz” dedi.
Çocuk suratını buruşturup iğrendiğini belirten bir ses çıkarınca da;
“demek yağı istemiyorsun” dedi ve bu sefer de kek kabartma tozunu uzatarak” al bunu ye bari” dedi.
Çocuk şaşkınlıkla büyükannesine baktı tozu önce kokladı dilini hafifçe değdirdi sonra da yenilecek bir şey olmadığını anlayıp büyükannesinin elini itti.
İşte o an büyükanne çırpılmış çiğ yumurta kâsesine bir kaşık koyup torununa uzattı ve gülmesini saklayarak.
“Ne yapalım? bari şu yumurtaları ye” dedi.
Çocuk artık isyan halinde idi.
“Büyükanne bunları yemek istemiyorum” diye cevap verdi.
Kadın birbiri arkasından unu, sodayı, rendelenmiş limon kabuğunu teklif edip, reddedildikten sonra çömelip torununun ellerini avuçlarına aldı ve sevecen gözleri ile çocuğun gözlerine bakarak şunları söyledi;
“Evet canım, verdiğim her şey bir başına olunca tatsız, garip lezzetli, acı veya bunaltıcı ama bunlar bir araya doğru oranda ve hünerle getirildiklerinde çok lezzetli bir keki meydana getiriyorlar değil mi?”
Kadın bir nefes aldı ve küçük çocuğun onu anlamasını ümit ederek konuşmasını sürdürdü.
“İşte yaşam da böyle bir şey meleğim. O sıkıntılarımız, emeğimiz, karşımıza çıkan garip rastlantılar, sınavlar, mücadelelerimiz, sabırla bekleyişlerimiz, fedakârlıklarımız da yaşam pastasının malzemeleridir. Bunu kavrayabilirsek eğer bize verilen malzemelerden harika yaşam pastamızı pişirebiliriz. İyi bir gelecek için pişmek/pişirmek gerekir.
Başka bir öğreti de biz çıkaralım; Bir keki tüketmeden uzun süre saklayamazsınız. Oysa büyükanneler pasta yapma becerilerini torunlarına aktardıkları gibi bu tür öğütler, öğretiler ve onların aktarılan lezzetleri nesiller boyunca tükenmeden hatta gelişerek saklanabilir.
Bazen sadece kendimizi pişiremeyiz. Belki de bu dünyaya gelmemizin esas nedeni birilerini pişirmektir, kim bilir?
**
Tatlı, eğitici, ışık saçan bir hikâye, kıssa çıkarılabilecek bir diyalog okudunuz. Eminim ki büyükannesine dert yanan, hayatın “garip, sıkıcı, anlamsız” olduğunu söyleyen minik içinde hiddetlenip de saçmalamış dememişsinizdir, nihayetinde çocuk. En berbat, kötü olan çevremizde milyonlarca yetişkinle yaşıyoruz ve bu yetişkinler çok şey var ki oluşum aşamalarını da, öncesini de sonrasını da bilmiyorlar. Evet, kötü ve berbat dedim, çünkü bu yetişkinler, bilgisiz ve kifayetsiz bu yetişkinler bilmedikleri konularda fikir yürütüp ahkâm kesiyorlar. Kişi ya da kişilerin bilmediği, deneyimlemediği, bilimsel kaynaklardan içeriğini öğrenemediği konu ya da kavramlar hakkında fikir yürütüp ahkâm kesmeleri dahi bir nebze hoş görülebilir kendi daireleri içerisinde kalmaları kaydıyla. Maalesef ki bilmeden, fikir yürütebilme kapasitesinden yoksun haliyle görüşlerini beyan edip etkili de oluyorlar. Eğitim ve öğretim sürecinde gerekli çizgiyi yakalayamamış toplumlar için bahis konusu kişilerin varlığı o ülkenin, o halkın ilerleme hızını yavaşlatır. O ülke ve halkı ne yaparsa yapsın negatif yapıdaki insanlar, bilim, sanat, kültür, spor vb dallardaki çalışmalarında ayaklarında bir pranga görürler, gerçekte pranga olmasa da mecazen o pranganın varlığıyla tökezlerler, yavaşlarlar, yerlerinde sayarlar, ülke ve bilinçlenme gayretinde ki halk için bir kamburdur. Kamburu yok etmenin tek yolu ise eğitim ve öğretimin baskı ve zorlama yolu ile yapılması insani bir yaklaşım olamayacağından ikna ve ısrarla aydınlanmanın sağlanabilmesidir.