İnsanız, yaşamdayız, istiyoruz ki her günümüz bir öncekinden daha bilgili daha kazanımı artmış daha da farkındalık içerisinde olsun. Bahsi geçen bu doğruya bu görüşe sahip olabilmek dahi kazanımdır. İnsan tabiatı gereği her şeyin sahibi olmayı arzulamaz, arzulamamalı. İnsanın erdemi, etik yapısı mücadele ruhundan, gösterdiği gayret, sarf ettiği çabadan bellidir. İnsanın varoluşu fiziksel mücadelesi, harcadığı emek, üreticiliği kadar soyut kararlarına da endekslidir.
Kamil biri, kemale erme aşamasında ki biri, naif, zarif, adaletli ve duruş sahibi olmayan birisi yaşadıkça kararlar alır, değişir. İnsan değişimi yine kendisinin aldığı kararlarla, prensip ve meziyetlerine dâhil ettiği kurallarla hayatına doğruluklar katıp, doğrulukları artırıyorsa, yol da, yöntemde, yürünen yol da, tavır ve tarz da doğrudur. Her insan, hepimiz bahsettiğimiz kararları ve benzerlerini hayatımızın bazı dönemlerinde aldık, aldık da, ne kadarını ve hangi süreç boyunca yaşantımızda uygulamaya koyduk, kendi disiplinimizi oluşturup kendimizi denetledik.
Kendimi anlatacak değilim de, konuyla denk geldi, örneği de kendi uğraşımdan vereyim. Ergenlik dönemim gerilerde kaldığında kendime ait doğrular, kurallar silsilesi, meziyetler oluşturduğum yılları yaşıyor ve kendi kurallarımı, olmazsa olmazlarımı tayin ediyor, beynime kazıyordum. Gördüklerim, dinleyip irdelediklerim neticesinde ilk kuralım yalan söyleyenleri hayatımda tutmamaktı. Bir dostum, arkadaşım, aynı ortamları paylaştığım bir tanıdık dahi yalanla yaşıyor ve yalanı kendisine yakıştırıyorsa, ar etmiyorsa, elemek, uzak durma ve iletişim kanallarının tümünü kapatmak en doğru kararımdı. Yıllar yılları kovalarken, yarım asırlık yaşam deneyimi gerilerde bırakalı çok olmuşken, kemale ermiş, kâmil bir yaşam sürecini kendimle eşleştirme gayretimle yeni doğruları da yeni kararları da kişiliğimle perçinlemem gerekiyordu.
Yalan söyleyeni, söyleyenleri nasıl hayatımda tutmuyor isem, bu kararımı, doğrumu beynime kazımış isem, bilge olabilme yolunda uğraş verip çaba gösteriyor isem, yeni kararım da bu temelde oluştu. Yalan söyleyenler nasıl yok iseler, yalan söyleyenlere, yalana inananlarda artık hayatımda olmasınlar, bu çizgiyi çekip bu sınırı koyma zamanını yaşıyorum. Kesin, keskin bir yaşam süresini ne bilim kurulları ne de felsefi düşünce akımları belirgin olarak sunamaz tarih veremez. Belirgin olan bir başka gerçek ise mucizeler, olağan dışı her durum asıl gerçekten çok uzak değil, yaşıyoruz. İnsan, doğduğu coğrafya, yaşadığı coğrafya, genetik kodları, yaşam şekli ve harcama gücü, etkilendikleri, kötü tesadüflere uzak ya da yakın olma hali iyi tesadüflerde dâhil, tümünü göz önüne alsak dahi optimum 73-75 yıl aralığında yaşıyoruz. Bu bağlamda dünyanın farklı ülkelerinden bilgiler aldığımızda da daha da aşağısında süreler olduğu gibi maksimum 100-120 yıl gibi istisnai yıllara, rakamlara ulaşıldığını görüyoruz, biliyoruz.
Uzun, çok uzun bir süre gibi görünse de nihayetinde cüzi çok kısa bir zaman diliminde var olabiliyoruz. Madem halen hazırda ki bu gerçekliğin içinde yaşamaktayız, yalan söyleyenleri nasıl dışlıyorsak yalana inananları da dışarıda tutmak, en azından yalan olduğu tespiti sonrası durduğu yeri değiştirmeyenlerden uzak durmak, alacağımız en iyi, en doğru kararımız değil mi?
Mir Murat Demir