Eskilerin deyişiyle seçim sathı- mailine girdik. Böyle olunca da Türkiye’de her gün yeni gelişmeler oluyor. Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanlığı adaylığından mı, eski Maliye Bakanlarından Mehmet Şimşek’in görev kabul etmeyişinden mi, yoksa iktidar partisinin kendisinden destek olacak tabela partileri arayışından mı söz etmeli?
Bence hepsinden önemlisi; böylesine karmaşık ortamda kadının siyasette isminin geçmesi oldu.
AKP Gurup Başkanvekili Özlem Zengin’in 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına karşı Şiddetin Önlenmesi” yasasına sahip çıkarak; benim kırmızıçizgim demesi bazılarının tepkisine neden oldu. İnsan düşünüyor ve üzülüyor; ülkemizde ne kadar da çok kadını aşağıla var diye…
Kadını kalaylan milletvekili hedef haline getirilmek istendi. Bazı çevrelerce telefonla twitlerle tehdit edildiğini ileri süren Zengin yalnızlıktan yoruldum dedi. Mecliste AKP’nin savuculuğunu üstenmiş olan Zengin’in bu çıkışının nedeni; rahmetli Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın kurduğu “Yeniden Refah Patisinin “ cumhur ittifakına katılması için ortaya koyduğu, yerine getirilmesi mümkün olmayan şartlarına karşı çıkmasıydı. Anlaşılan Erbakan’ın oğlu kadına karşı şiddetin değiştirilmesini istemesiydi. Aynı şekilde henüz AKP ile anlaşıp anlaşmadığı kesinlik kazanamayan Hüda Partisinin de kadına karşı çağdışı istekleri i vardı.
Özlem Zengin kendi düşüncelerinin yanı sıra bir kadın olarak kadınlara yapılan saldırılardan kadınların rahatsız olduğunu dile getirmişti. Oya bazıları ne düşünürlerse düşünsün bu ülkede on milyon kadının oyu vardır. Kuşkusuz bunların arasında eğitimsiz, cahil olanlar ve ben bilmem kocam bilir diyen, ikinci sınıf insan olduğunu kabullenmiş olanlar da bulunuyor. Geçmişte çocuklara yapılan tecavüzü bir kereden bir şey olmaz diyen kadın bakanı da bu ülke görmüştü. Ancak medyanın da etkisiyle kadınlarımız artık çok değişti; yıllar boyu nasıl dışlandıklarını anladı...
Bu arada bazı cahil ve kadına karşı kesim de Zengin’e sahip çıkan Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakını Derya Yanık’ın fotoğraflarının üzerin çarpı koyup “İşte milletin kırmızı çizgisi budur” deme cesaretinde bulundular.. Bu cesareti nereden aldıklarını bilen bilirse de; kadınlarımızı çok üzdükleri de açıktır. AKP’nin ağır topları arasında isimleri geçen bu üç kadına karşı CHP İstanbul İl Başkanı Canana Kaftancıoğlu sahip çıkması son derece sevindiriciydi:
“Bu çarpı işaretinin ne anlama geldiği geldiğini bilen bilir… Katılmasanız bile fikirlere saygı duymayı öğreneceksiniz. Belki de yaşamım boyunca aynı fikirde olmayacağım üç kadına yapılanı kabul etmek mümkün değildir” dedi.
Önümüzdeki seçimde düşüncelerini açıkça söyleyen, kadın haklarına sahip çıkan bu üç kadın milletvekili listesinde yer alır mı?
Doğrusunu isterseniz ben hiç sanmıyorum; inşallah yanılmış olurum.
Hangi partiden olursa olsun bir milletvekili özgüvenli düşüncelerini meclis kürsüsünde veya medyada söyleyebilmelidir. Parti disiplini milletvekillerinin düşüncelerini sözlerini engellemelidir. Ne gariptir ki; milletvekillerini liderler seçer ve halkın oyuna sunar.. . Böyle olunca da onlar liderlerin görüşleri doğrultusunda oylarını kullanırla.. AKP’nin kadın hakları konusunda görüşlerini söylemeleri, bir anda onlarda tuta kaka yapması gerçekten üzücü…
Cumhuriyetin kuruluşun izleyen yıllarda Türk Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir bir konuşmasında; “Türk kadının haremin kafesinden kurtarıp meclis kürsüsüne getiren, Tür kadınının erkeğin yanında hak ettiği yere davet eden Mustafa Kemal Atatürk’e minnet borcumuz var” demişti.
O günlerde cumhuriyet kadından yanaydı. TBMM’ 1935 yılında on sekiz kadın milletvekili girmişti. Atatürk daha çok kadının meclise girmesini istemişti. İstiklal Savaşına katılmış ve İstiklal madalyası almış Nezahet Onbaşı, Üsteğmen Kara Fatma lakaplı Seher Erden vardı. O günlerde kadına karşı çarpık düşünceleri olanlar seslerini çıkaramazlardı. Kadınlarımız Atatürk devrimleri ve 1926 da Medeni Kanunun kabulüyle, 1934 de seçme ve seçilme haklarına kavuşmuştu. Kısacası laiklik kadındı ve Türk devriminin temeliydi. Ancak yıllar geçti, köprülerin altından çok sular aktı; kadınların özgürleşmesi, erkeklerle hukukta eşit hale gelmesi, siyasette, bürokraside öne çıkmaları geri kafalıları, kadını aşağılamak isteyenleri sözcük yerindeyse çıldırttı. Bu nedenle devrimlere karşı olanların ortak payandası kadın oldu. Meclis kürsüsünde kadınların çatır çatır konuşmaları erkek hegemonyasının tepkisine neden oldu, konuşmaları kuru gürültüyle önlenmeye çalışıldı. Son deprem felaketinde İskenderunlu Hatay Milletvekili Suzan Şahın yaşananları anlatırken tepki gösterenlere “Sesimi kesmelin, dinleyin, utanın diye bağırması çok şeyi açıklıyordu.
Ne yazık ki, ortaya diplomalı (!) eğitimciler, siyasiler, akademisyenler çıktı; Anasının dizinden tahrik olanları mı, dekolte giymek tacizciyi tahrik eder, hamile kadın sokağa çıkamaz, kahkaha atamaz diyenleri medyada çok gördük. Kadını beyniyle değil cinselliğiyle gören örümcek kafalıları toplumda görüyoruz.
Ne acıdır ki; günümüz siyasetinde anlaşma veya destek konusu yine kadın oldu…
Kısacası kadın bazılarının korkularıydı.
Demokrasiyi benimsemiş ülkelerde siyasette, ekonomide bilimde ve sosyal yaşamda kim ne derse desin kadının ağırlığı her geçen gün daha da artıyor. Kadınlar susmayacak daha çok konuşacak, bağnaz kafaları sonunda aydınlatacak…