Eskiler, sultanlara yakın olanın başı tehlikededir, dermiş. Ya saltanatın içinde doğan birinin başı? Hani şu, “şehzade” diye gıpta edilenler yok mu, onlardan herhangi birinin başı? Kardeş şehzadelerden yalnız birinin başına “devlet kuşu” konar, diğerlerinin bahtına ise ölüm düşermiş... Bir cellâdın elindeki kement veya yay kirişiyle boğularak gelen ölüm… O talihsiz şehzadelerden biri olan Sultan Cem’inki ise esaretteyken, muhtemelen zehirlenmekle olmuş. Ona gelinceye kadar, I. Bayezid, çıkabilecek bir iç savaşı önlemek için kardeşi Yakup’u; II. Murat, kendisine karşı ayaklanan kardeşi Mustafa’yı; Fatih, tahta çıkar çıkmaz kardeşi Ahmet’i idam etti. Fatih’ten sonra ise Şehzade Cem ve çocuklarının dramı başladı. * * * Ömrünün 13 yılını Rodos şövalyeleri ve Papa’nın yanında esir olarak geçiren bu şehzadenin acılı hayatını, Münevver Okur Meriç, “Sultan Cem” isimli kitabında anlatıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan ve tüm geliri, yazarının kurduğu Okur Meriç Kültür Vakfı’na bağışlanan bu kitap, tamamen bilimsel bir çalışma. Konuyla alakalı Türkiye’deki yayınlar tarandığı gibi, yabancı yayınlar da özellikle taranmış. Kahire, Paris, Vatikan, Torino, Roma, Budapeşte kütüphanelerinden elde edilen kitap ve belgeler itina ile değerlendirilmiş. Arapça, Fransızca, İtalyanca ve Macarca kaynaklar, Türkçeye titizlikle çevrildikten sonra bu çeviriler ayrıca kontrol ettirilmiş. Velhasıl bir şehzadenin çileli hayatı, bir bilim insanının yıllar süren meşakkatli çalışmasıyla kitaplaşmış. Yazar, II. Bayezid’e karşı savaşan Cem Sultan’ın maksadının isyan değil, eski Türk töresince devletin paylaşılması talebi olduğunu söylüyor ve ona “asi şehzade” denmesinin bir haksızlık olduğunu ifade ediyor. Padişah II. Bayezid’in ise Osmanlı geleneğince, devletin bütünlüğünü korumak doğrultusunda davrandığını belirtiyor. Anadolu’da istediği başarıya ulaşamayınca Rodoslulardan kendisini Rumeli’ye geçirmelerini isteyen Sultan Cem, orada asker toplayıp II. Bayezid’e karşı savaşmaya devam etmek arzusundadır. Ne var ki Rodoslular onu esir edip Papa’ya satacaklardır. On üç yıl süren esareti başlatan da Rodoslu şövalyelerin bu kalleşliğidir işte. Sultan Cem, esaretinin daha ilk aylarında İstanbul’da kalan oğlu Oğuz Han’ın öldürüldüğünü öğrenecektir. Oğuz Han, amcası II. Bayezid’in emri ile boğdurulduğunda henüz iki yaşındadır. Öldürülme gerekçesi ise büyüdüğünde, etrafındakilerin tahrikleri ile padişahlık davasına kalkışabileceğidir. Oğuz Han’ın idamı, babası için ilk pişmanlık sebebidir. Bir gazelinde şöyle der: “Bir kılına virseler virmezdüm Oğuz Hân’umun Genc-i Kârun ıla bin bin mülket-i Osman felek.” (Ey felek! Kârûn’un hazinelerini ve binlerce Osmanlı ülkelerini verseler, Oğuz Han’ımın bir kılına değişmezdim.) Çile dolu esaret yıllarında Hıristiyan olduğu şeklinde iftiralara da uğrayan Cem Sultan, sonunda Fransa Kralı tarafından Papa’nın elinden kurtarılmış, ancak büyük bir ihtimalle zehirlendiği için yolda vefat etmiştir. Cem’den sonra oğullarından Murat da Rodoslu şövalyelerin oyununa gelmiş ve Osmanlıya karşı bir koz olarak kullanılmıştır. Muhtemelen gerçekten Hıristiyanlığa geçmiş olan bu oğul ise Rodos’u fetheden Kanunî Sultan Süleyman tarafından boğdurulacaktır. Hem de beraberindeki oğluyla, yani Sultan Cem’in torunuyla birlikte. * * * Sultan Cem’in hayatını, edebî kişiliğini ve eserlerini bize sunan bu kitabın yazarı olan Münevver Okur Meriç, bilimsel bir eserin, sohbet üslubuyla yazılabileceğini de ispatlamış. Anlattıkları itibarıyla acı ama anlatımı itibarıyla tatlı bir sohbet. Hani şu, yüzlerde “tebessüm-i elem” bırakan türden bir sohbet. Bu sohbetin kıymetini de, ancak Sultan Cem’in bir beyti anlatabilir: “Devlet-i Bâki bu sohbetdür ki irdüm dilbere Ömr-i bî-pâyân durur bu dem ki cânân bundadur” (Ey sevgili! Sonsuz mutluluk işte bu sohbettedir. Sevgiliye kavuştum. Şu an ömrüm ebedi gibidir. Çünkü cânân buradadır.)