Bugünkü toplumu oluşturan tüm bireyler bir şeyler hissediyorlar, ama hissettiklerinin ne olduğunu, nereden geldiğini bilmiyorlar.
Şuurumuzu hislerimize konsantre ettiğimizde kendimizde olan ve şimdiye kadar fark etmediğimiz durumlara kendimiz dahi şaşırırız.
Yaratıcı bize Hz. İsa vasıtası ile sev diye boşuna emretmemiş, diğer bir nebisi Hz. Musa vasıtasıyla boşuna yaşat dememiş ve son nebi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.S.) ile de boşuna oku dememiştir. Aslında yaradan tüm bunlarla bizlere “Kendini dikkate al, sen evrenin en kıymetlisisin” diyor bizlere hem de birçok farklı şekilde.
Aslında hissetmek, iradi bir konudur. Bunu üç şekilde analiz edebiliriz:
1-Düşünce(Bunu da kişi gibi alabiliriz).
2-Duygu (Bunun içine sezgiyi de katabiliriz. Bunlar da ruhsal gücü, yani motoru oluşturuyor.
3-Eylem, fiiliyat bu da arabanın tekerleğini oluşturuyor. Kuşkusuz bir amaç düşünebiliriz, bir gayemiz vardır).
Her düşünce bir istek, bir duygu oluşturur. Bu duygu da bizi harekete geçirir. Duygunun taşıdığı enerji, şiddeti, ondaki nitelik, sizin hareketiniz niteliğini oluşturur. Fakat tüm bunların temelinde irade ve iradenin bir duyguyu uyarması söz konusudur.
Acaba biz duygularımızı yönlendirebiliyor ya da yönetebiliyor muyuz? İşte irade burada devreye giriyor. İnsanlara iradeyi kullanma eğitimi vermek gerekir. Bugün duygularımız her şeyi yönetir durumdadır. Çünkü insanlığın gelişiminde irade ile düşüncenin birlikte devreye girmesi en son olan şeydir, çünkü insanlar düşünmeyi öğrenmemişlerdir. Duygular baskın çıkmıştır. Şuuraltı mekanizması duygularla çalışmaktadır. Onun için “Hisseden ama düşünmeyen” demek, günümüz insanına daha çok yakışmaktadır.
Hazreti İsa “Eğer kalbinizle beyninizi yani düşüncelerinizi senkronize çalıştırırsanız dağları bile yerinden oynatırsınız” diyor.
Nitekim Kur’an oku diyor Hazreti Muhammed’in dilinden. İncil sev diyor Hazreti İsa’nın dilinden. Bu sadece küçük bir örnek. Daha bu ve nice nice örnekler vardır hem edebiyat tarihimizde hem de tasavvuf tarihimizde.
Hem dünyada, hem de ülkemizde ciddi bir dejenerasyon söz konusudur. Ancak fazla üzülmeye de gerek yoktur, çünkü değişim ve gelişme, dejenerasyonu sonucu olacaktır. Dejenerasyon olmadan gelişme olmaz.
Sıkıntılarımızın büyük bir bölümü, his duygu ve düşüncelerim dejenere olmasından kaynaklanıyor. Duygularımız doğayla olan uyum ve düzeni sağlar. İnsanlığı düşünceler değil duygular yönetmektedir. Dejenere olmuş duygularla hareket edildiği için, kendimizi mutsuz hissediyoruz. Neden? Çünkü duygularımızın baskısı bilgiden daha fazladır bunu her zaman fark ediyoruz hislerimize dikkat Edip, onları iyi yönetmeliyiz. Hisler kullanmamız gereken bir enerji yaratır. Öyle hisler vardır ki, bizi de çevremizi de yer bitirir.
Bir de enerji üreten hisler vardır ki; hem bizi, hem de çevremizi besler. Şu halde; hisleri kontrol ederken, iki şeyi düşünmemiz gerekir:
1- Negatif hisler (yiyen, bitiren, tüketen)
2- Pozitif hisler (yaratan, besleyen)
Bu konu daha çok su kaldırır! Bu konuya haftaya devam etmek niyetiyle şimdilik hoşçakalın. Haftaya görüşmek dileğiyle sevgiler