Mondros Ateşkes Antlaşmasında, Toros tünellerinin işgali dışında, Güneyde malumları işgalle ilgili bir hüküm yoktu. Nitekim Mustafa Kemal Paşa İngilizlerin İskenderun’u işgallerine karşı çıkmış ve hatta İskenderun’a çıkılması halinde ateş emri bile vermişti. Ancak Hükümet, Mustafa Kemal Paşa’yı görevden alıp İstanbul’a çağırmış ve İngilizler de İskenderun’a çıkabilmişlerdi. 

Padişah ve hükümetinin bu tutarsızlığına rağmen Mustafa Kemal Paşa görevi bırakmadan önce bölgedeki birliklerimizi İskenderun’un kuzeyine çekerek, İngilizlerin esaretinden kurtarmıştı. 

Bilahare Ateşkes Antlaşmasını diledikleri gibi yorumlayan İngilizler; hem Halep hem de Musul bölgesinde bulunan birliklerimizin hemen Torosların kuzeyine çekilmelerini ve bölgenin boşaltılmasını talep ettiler. 

İngilizlerin taleplerine direnemeyen Padişah ve hükümetinin emri ile bölgedeki birliklerimiz 1918 yılı sonuna kadar, ağır kış şartları altında Torosların kuzeyine kadar çekilmişti. Bilahare 1918 yılı sonuna kadar Fransızlar, Fırat’ın batısında Dörtyol, Adana ve Tarsus’u, 1919 yılının ilk üç ayında İngilizler de Antep, Maraş ve Urfa’yı tek kurşun atmadan işgal edivermişlerdi. 

Bilahare Fransızlarla himayelerindeki Ermenilerin baskı ve zulmüne karşı, Milli Hareketin ilk silahlı mücadelesi malumları Dörtyol’da başlamış, ilk Kuvay-ı Milliye de 1919 yılı başında Dörtyol’da Karahasan Müfrezesi adı altında kurulmuştu. 

Dörtyol’dan Çukurova’ya uzanan Fransızlar, 17 Aralık 1918’de, sokakları Fransa ve Ereni bayrakları ile donatılan ve gece de fener alayı düzenlenen Adana’ya, Türk bayraklarının yırtılıp Türk halkının tahkir edildiği olaylar içinde girmişlerdi. Ve bu çirkin olaylar, Fransızların İngilizlerden teslim aldığı Adana’dan Urfa’ya kadar her yerde sergilenmiş ve tabii Türk bayraklarının dalgalandığı her yerde gerekli cevaplar da verilmişti. 

Değerli okurlarım, malumları İngilizler; Türk Ordusunun Torosların kuzeyine çekilmelerinin ardından yaklaşık üç ay içinde Antep’ten Urfa’ya bölgeyi işgal etmişlerdi. İki ay sonra 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’e çıkması ile artık Batı Anadolu’ya da düşman ayak basmış ve Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında kurtuluş mücadelesi de başlamıştı. 

Güney Cephesinde 29 Ekim 1919’da Kilis’i, ertesi gün de Maraş’ı işgal eden Fransız askerleri içindeki Ermenilerin varlığı, Türklere baskıları ve Türk kadınlarına sataşmaları, halk arasında kin ve nefret uyandırıyordu. Türk halkının can, mal ve namus emniyeti kalmamış gibiydi. 

Kilis’te halk arasındaki kaynaşma jandarmalar tarafından durdurularak büyük bir katliam önlenmişti. Maraş, Antep ve Urfa’da Ermenilerin taşkınlıkları ve bölge halkının acı ve ızdırapları telgraflarla Sivas’a, Heyeti Temsiliye’ye ve Mustafa Kemal Paşa’ya da aktarılmıştı. Tedbirler alınmaktaydı. 

Sivas Kongresi’nin akabinde Heyet-i Temsiliye Güney Cephesinde Milli bir teşkilat, Kuvay-ı Milliye teşkilatı kurulması ve bu kuruluşların Kolordu Komutanlıkları ve vilayetlerle bağlantıları ve sorumlulukları belirlenmiş ve uygulanmaya da başlanmıştı. 

Örneğin; Adana bölgesine, Kozanoğlu Doğan Bey takma adı ie Binbaşı Kemal, Maraş bölgesinde Kurtoğlu Yörük Selim Bey takma adıyla Yüzbaşı Selim, Antep bölgesinde Şefik Özdemir Bey takma adıyla İrfan Bey, Urfa bölgesine Yüzbaşı Ali Sait Kuvay-ı Milliye Komutanı olarak atanmışlardı. Ve ayrıca Mustafa Kemal Paşa kendi yanındaki subaylardan Üsteğmen Asaf’ı (Milli Futbolcu Gündüz Kılıç ve gazeteci Altemur Kılıç’ın babası) da Kılıç Ali takma adı ile Maraş’a göndermişti. 

Heyeti Temsiliye ayrıca; vilayet ve sancaklarda da Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri ile köylere kadar silahlı gruplar teşkiline de başlamış ve bölge halkına alış-verişin Müslümanlar arasında yapılması, Milli Birlik için mutlaka birleşilmesi, jandarma-polis-köy ve orman bekçiliklerine mümkün olduğu kadar çok katılınması, icra kuvvetlerinin elde tutulması da tavsiye edilmişti. 

Bölgede Adana, Mersin, Osmaniye, Antep, Maraş ve Urfa illerinde bulunan ve nüfusun %20’si kadarı olarak tahmin edilen Ermenilerin on bin kadarı da Fransız birliklerinde silahlı askerdi. Bölgedeki diğer Ermeniler, hem İngilizlerle hem de Fransızlarla birlikte hareket ettiklerinden, bulundukları her yerde kurdukları silahlı çetelerle Türk halkına saldırarak, işkence, zulüm ve kötülük yapmakta idiler. 

Fransızlar; Ateşkesten bir yıl sonra 30 Ekim 1918’da Ermenilerin kahrolsun Türkler çığlıkları arasında, bando ve çiçeklerle Maraş’a grip işgal etmişlerdi. Tabii Fransız birliği içinde, Ermeni askerler de vardı. 

Ertesi gün Ermeni askerler, hamamdan çıkan kadınlara sarkıntılık edip peçelerini yırtarak birkaç kadının bayılmasına, diğerlerinin de bağırarak kaçışmalarına sebep olmuşlar ve civardan müdahale eden Türklerden ikisini de yaralamışlardı. O sırada süt sattığından Sütçü İam diye anılan Ali, kadınlara sarkıntılık eden ve olaya müdahale eden iki Türk’ü de yaralayan Ermeni askeri, tabancası ile vurup öldürmüş ve şehir dışına kaçıp gözden kaybolmuştu. 

Sütçü İmamın bu azgın Ermeni askere ders verdiği 31 Ekim 1919, tarihe Maraş’ın İstiklal mücadelesinin başladığı gün olarak geçmiş, Sütçü İmam da bu mücadelenin önderi olarak anılır olmuştur. Ve bu olayla, beş ay önce Ayvalık ve Ödemiş’te yakılan Türk Milletinin Kurtuluşunun çoban ateşi, Güney cephesinde de Sütçü İmam’ın ellerinde ateşlenmişti. 

Bugün Kahraman Maraşlıların gönüllerinde yaşayan bu kahramanın şehirde bir anıtı vardır. Ayrıca Anıtkabir’de de; Kurtuluş Savaşı’nda büyük hizmetleri görülen, aralarında Mustafa Kemal Paşa’nın da bulunduğu, sivil-asker yirmi kahramanın büstleri arasında Sütçü İmam’ın büstü sergilenmektedir. Böylece Sütçü İmam’la birlikte Kahramanmaraş, Anıtkabir’de anlamlı bir alanda yer alma şerefine ulaşmıştır. 

Değerli okurlarım, Sütçü İmam olayından bir ay kadar sonra 27 Kasım’da Fransız askerleri valisi; bir Ermeninin evine ziyaretinde, evin kızını dansa davet etmiş, Ermeni kız da “Fransız ve Ermeni bayraklarının dalgalanmadığı yerde dans edemeyeceği” ifadesi üzerine Vali, Maraş Kalesi’nde dalgalanan Türk bayrağını indirtip, Fransız bayrağını astırmıştı. 

Ertesi gün Kale’de Türk bayrağı yerine Fransız bayrağını gören Avukat Mehmet Ali, duygularını döktüğü, özeti aşağıdaki yazıyı camiye asmış. 

Ey asil Türk Milleti, 

Milli varlığın ve dinin ölüyor. 

Dedelerinin kanları karşılığı fethettikleri kale duvarındaki al sancağını Fransızlar indirmişler. 

Acaba sen de bunu yerine koyacak birkaç damla Türk kanı yok mu?

Sancağımızı tekrar yerine koyalım ve gururla yerlerimize dönelim. 

Korkma, seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. 

Buna emin ol.

Cuma namazına gelen bin kişi arasında bu yazı elden ele dolaşırken, “Egemenlik olmayan yerde Cuma namazı kılınmaz” söylemlerinin heyecanlandırdığı toplum, ellerinde Türk bayrakları ile Kale’ye ilerleyip, her taraftan hücum edercesine tırmanıp Kaleye girmişler ve Şanlı Bayrağımızı sevinç ve gururla göndere çekmişlerdi. 

Evlerin damında-çatısıda, ağaçların tepesinde Şanlı Bayrağın dalgalanmasını bekleyen bütün Maraş halkı da bu sevinç ve gurur dalgasının içinde idiler. 

Maraş bağımsızlığı için seve seve canını vermeye hazırdı ve de kararlıydı. 

Maraş’ta bayrak olayının hemen ardından 29 Kasım’da Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ile şubeler bilahare de silahlı gruplar kurulup silah ve cephaneleri de temin edilmişti. 

Maraş’ta şehir içinde Fransızların bir Piyade Alayı, iki Süvari Bölüğü, dört Topçu Bataryası ve ikibin kadar da Ermeni gönüllüsü olmak üzere toplam beş bin askeri vardı. 

Maraş’ın içinde halkın şehri savunmak için teşkil ettiği Milli Kuvvetlerinin mevcudu da ikibin kadardı. Ayrıca Maraş dışında da Fransız ikmal konvoylarının baskın ve pusu düzenlemek için toplam mevcudu beşyüz civarında altı müfreze de bulunuyordu. Bu müfrezelerin baskın ve pusuları; Maraş Fransız Kuvvetlerinin ikmal yollarını kapatacak kadar etkili oluyordu. Ve bayrak olayı esnasında kalede bulunan bir manga Fransız askeri ellerini kaldırıp esir olmuşlardı. 

Fevkalade huzursuzluk içindeki Fransız işgal kuvvetleri 21 Ocak 1920’de Maraş’ın ileri gelenlerini tutuklayıp Hükümet Konağını işgale kalkmasına Maraşlılar ateşle mukabele etmiş, Maraş’ın cadde ve sokaklarında ateş gücü üstün Fransızlara karşı savaş başlamıştı. Sokak-sokak, ev-ev ceryan eden bu savaş, tam yirmi iki günü yiri iki gece sürmüştü. Şehir içindeki Milli Kuvvetlerin yardımına çevredeki müfrezeler yetişmiş, daha savaşın üçüncü gününde Milli Kuvvetler dengeyi sağlayabilmişlerdi. 

Maraş’ta, yüzlerce makinalı tüfek ve topa sahip olan Fransız Ordusu, mevcutları Fransızların yarısı kadar bile olmayan Milli Kuvvetler; kadınlar ve çocuklar dahil hep birlikte savaştılar. Ve Maraş’ın dışından Fransızları kuşatıp irtibatlarını keserek 22 gün 22 gece aşarı ile kenti Fransızlara dar ettiler. 

Sonunda Fransızlar yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldıklarından 11/12 Şubat 1920 gecesi gizlilik içnide şehri terk etmişlerdi. 

Bu savaşlarda Fransızların zayiatı; 150 ölü 200 yaralı Türklerin ise 200 şehit 500 yaralıydı. Ayrıca 3000’e yakın Ermeni ölmüş ve kentin yarısı yanmış üçte biri de top atışı ile yıkılmıştı. 

Değerli okurlarım, 

Maraş’ın bu şanlı kurtuluşu dalga dalga bütün yurda yayınlanmış, Kuvay-ı Milliye, evet sadece Kuvay-ı Milliye; koca Fransız Ordusunu bütün yokluk ve yoksulluklara rağmen Maraş’tan kovmayı başarmıştı. 

Bu, o günkü şartlar içinde müstesna bir başarı idi, fevkalade önemli ve de değerli idi, adeta bir efsane idi. 

Anadolu’da Kuvay-ı Milliye’nin bu şanlı, bu müstesna başarısının 100ncü yılını 15 gün önce idrak ettik. Maraş şehri; bu onur ve gurur tablosu ve bu muhteşem zafer nedeni ile 5 Nisan 1925 tarihinde, dünyada ilk olarak, TBMM tarafından Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile şereflendirilmiş, 7 Şubat 1973 tarihli 1657 sayılı kanunla adı da Kahramanmaraş olarak değiştirilip onurlandırılmıştır. Çok değerli Kahramanmaraşlı kardeşlerimi, Zafer’in 100’ncü yılında yürekten kutlarken, bu büyük zaferin ebediyete intikal eden bütün kahramanlarını da tazimle anıyorum. 

Mekanları cennet, ruhları şad olsun. 

Güney Cephesini, Antep ve Urfa savaşlarını bilahare sunacağım. 

Saygılarımla…

Sütçü İmam 

(1884 - 1922) 

Maraşlı olup asıl adı Ali, lâkabı Hacı İmam’dır. Uzunoluk Mescidinde imamlık yaparken aynı zamanda süt de sattığından “Sütçü İmam” olarak da bilinmekteydi. İşgalci Fransız kuvvetleri içindeki Ermeni askerlerin Müslüman kadınlara sarkıntılık etmesi üzerine çıkan olaylarda, bir Fransız askerini öldürüp şehrin dışına çıkarak Maraş’ta bağımsızlık mücadelesini başlattı. Fransızlar, Maraş’tan kovulduktan sonra şehre döndü. Belediyece kaledeki topun idaresiyle görevlendirildi. Abdülmecit Efendi, TBMM tarafından halife seçilince 101 pare kutlama atışı yaparken barutun ateş alması sonucu yaralandı. 22 Kasım 1922’de öldü.