Modern dönemlerde en çok tartışılan meselelerden biri, kadın ve erkeğin sosyal rolüdür. Bu konu öncelikle iş hayatında gündeme getirilmektedir. Genellikle, ‘eşitlik’ kavramı üzerinden yapılan o tartışmalarda vazife ve yetki alanlarını da aynı tutmak, çoğu defa en büyük eşitsizliğe-haksızlığa sebep olmaktadır. O haksızlık, pagan (müşrik) dönemde de laik dönemde de görülmektedir. Batı’nın Hıristiyan Ortaçağ’ında zaten “kadının adı yok”tu. Beden Gücü Faklılıkları Kadın ve erkeğin beden güçlerinin farklılığı, her işi birlikte görmelerini engeller. Bazı komünist ülkelerde, kadınların inşaatlarda küreklerle harç karıştırıp, kovalarla ustalara taşıdıklarını bile gördük. Bunun kadınlara yapılan bir zulüm olduğunu söylemeye bile gerek yok. Kapitalizmin de ilk dönemlerinde kadın-erkek güç farkını düşünmeden, elemanlarını aynı işlerde çalıştırıp, “gerekli randımanı veremedikleri için” kadınlara daha az ücret ödendiği bilinmektedir. Aslında kadınları ağır işlerde çalıştırıp daha az maddî ve sosyal hak vermek, sadece modern dönemin o iki sisteminde değil, bazı lokal kültürlerde hâlen geçerlidir. O uygulamanın çok eskilerdeki pagan dönemlere dayandığı yolunda arkeolojik bulgular da mevcuttur. Anadolu’nun M.Ö. 2000 yılından sonraki tarihine ışık tutan on binden fazla yazılı Asur tableti ile Hitit kanunlarından bahseden iki levha, Asur ve Hititli kadınların iş hayatında yer aldığını göstermektedir. Hasat döneminde çalışan bir Hitit erkeğinin aldığı ücret, yine bir hasat işçisi olan kadının aldığı ücretin yaklaşık iki katıdır. Tahıl öğütüp un yapma, kadınlara has bir iş olmuşsa da istisnaî olarak bazı erkeklerin de o işle meşgul oldukları anlaşılmıştır. Hem Hitit hem de Asur kadınlarının tüccar ve işveren olarak da ekonomide yer aldıkları, ele geçen ticarî yazışmalardan anlaşılmıştır. Borçlanmaktan veya satılmaktan dolayı köle olmaksa, o dönemin kadınlarının acı bir talihidir.1 Görüldüğü gibi hem pagan hem de laik dönemlerde kadın, iş hayatında aktif olmasına rağmen, her zaman için istismar edilebilmiştir. Kapitalizm, zamanla “ucuz işgücü” kurnazlığından “kalifiye eleman” anlayışına ulaşmıştır. Bu gelişme eğitim ve tecrübenin yanı sıra kabiliyet ve şahsî ilgi alanlarını da ön plana çıkarmıştır. Sonuçta, hem işveren hem de işgören olarak çalışanların, bir merkezce planlanmamış bir şekilde kendi tercihleriyle sektörlere dağıldıkları; o meyanda kadın tekstil ve konfeksiyonunda çoğunlukla kadınların, erkeklerinkinde ise erkeklerin yoğunlaştığına şahit oluyoruz. Kendiliğinden farklı yönelmeleri, diğer sektörlerde de görebiliriz. O tür yönelmeler, üretici-satıcı-müşteri ilişkileri açısından da olumlu ortamlar doğurmaktadır. O yönelmelerde, bedenî olduğu kadar ruhî farklılıklar da devrededir. Ruhî Farklılıklar Paris Üniversitesinin ‘farklar psikolojisi’ üzerine çalışmalarıyla tanınan öğretim üyelerinden Prof. Dr. René Zazzo, hem kendisinin hem de meslektaşlarının çalışmalarında varılan sonuçları anlatırken, kadın erkek-cinsiyetleri arasında sadece fizikî değil, ruhî açıdan da büyük farklılıklar olduğunu söylemektedir. Çok küçük yaşlarda görülen o farklılıkların, ileri yaşlara doğru daha da belirginleştiğini söyleyen Zazzo, başlıca şu farkları saymaktadır:2 A- Dört yaşındaki çocuklara “Bebek olmak ister misin?” diye sorulmuş, alınan “Evet” cevaplarının %30’u erkek, %45’i kızlardan olmuş. B- Dört-dokuz yaş grubundakilere, “Hayvan olsaydın, ne olmak isterdin?” diye sorulduğunda, erkekler aslan, fil, at, kaplan, kurt olmayı tercih etmiş; kızlar ise yırtıcı hayvanlara hiç rağbet etmeyip geyik, keçi, fare, en çok da yumuşaklığı ve okşamayla ilgisinden dolayı kedi olmak istemişler. C- Kızlar, çevreden daha fazla etkilenmekte fakat erkek akranlarının, kayıtsız ve hatta küçümseyici tavırlarına hayranlık duymaktalar. (Zazzo, bu özelliği söylediğinde, Fransız Filozof Julien Benda’nın (1867-1956), “Erkek, kendini kadına nispet etmeden düşünür; kadın ise, kendini erkeğe nispet etmeden düşünemez.” tespitini aktarmaktadır.) D- Her iki taraf da arkadaşlarını kendi cinslerinden seçmekteler. E- Erkekler, kızlara kıyasla on misline kadar çıkan bir hareketliliğe sahipler. F- Erkekler, kızlara kıyasla yalnızlığa daha fazla meyyaller. Yalnız kaldıklarında faaliyetsiz olmaz, inşa etmekle meşgul olurlar. O faaliyet, kızlarda nadiren görülür. G- İmla düzgünlüğü, konuşma kabiliyeti ve işbirliği zihniyeti, kızlarda erkeklerdekinin yirmi katına varacak kadar yüksek çıkmaktadır. Aslında bu tespitlerin çoğunu, hepimiz gözlemlediğimiz için bilmekteyiz. Buna rağmen toplumda, her konuda “bilim adamı” onayı beklentisi şeklinde bir alışkanlık oluşturulduğu için özellikle bilimsel çalışmalardan aktardık. Zazzo,“Kimse benden fizikî ve ruhî farklılıkları hiçe sayan türden bir eşitçilik beklemesin. O görüşlerin hepsi, havaî bir prensipten olup çözümsüzlükten başka bir şey üretemez.” şeklinde özetleyebileceğimiz ikazını da yapmaktadır. Zazzo’dan aktardığımız özellikleri, kişisel farklılıklar da olduğu için her bir cinsiyetin bütün mensuplarından beklememek gerekir. Mesela erkek boy ortalamasının kadınlarınkine kıyasla daha uzun olmasına rağmen, daha kısa erkekler de daha uzun kadınlar da vardır. Aynı şekilde beden gücü ve ruhî yapı bakımından da her bir fert kendi cinsiyetinin genel özelliklerinin hepsini taşımamaktadır. Zaten Zazzo da her ferdin, cinsinin bütün özelliklerine değil, çoğuna malik olduğunu belirtmektedir. Buradan çıkarmamız gereken sonuç, ne bazı despot erkek kafalar gibi kadınları sosyo-ekonomik ve sosyo-politik alanlardan dışlamaya ne de bazı feministler gibi erkeklerin yaptığı her işe kadınları da katmaya çalışmaktır. Farklı cinslerden farklı beklentilerde olmamız ama ferdî tercihlere de imkân tanımamız en doğrusudur. Bazı ideolojik kafalar ortalığı karıştırmasalar, asırların tecrübesiyle günümüzde ulaşılan anlayış da budur zaten. ……………. 1 Darga, Muhibbe; Eski Anadolu’da Kadın, İst. Ü. Ed. Fak. Yayınları no: 2033, İstanbul, ss. 8-67. 2 Zazzo, René; Tam Psikoloji ve Farklar Psikolojisi, çev. Selmin Evrim, İst. Ü. Ed. Fak. Yayınları no: 1215, ss. 37-47.