Hazreti Muhammed (a.s.) İstanbul’un feth edileceğine dair şöyle buyuruyordu: İstanbul mutlaka feth olunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan onu feth eden asker ne mübarek askerdir.’’  Hazreti Muhammed’in (A.S) bu Hadis-i Şerif’ine nail olacak kişi yine Peygamberin ismini taşıyan 21 yaşındaki Osmanlı Padişahı, sultan ‘’Muhammed’’ olacaktı. Ona, İstanbul’u alma sevdasında vazgeç, çok zor olur diyenlere Sultan Mehmet şöyle diyordu: “Ya ben Bizans’ı alırım, ya Bizans beni alır.”  Ne yazık ki; yüzyıllar sonra İstanbul’la birlikte vatanın her köşeside elden çıkacaktı. İşte İstanbul ve vatanın geleceği için girdiği kutsal davadan Mustafa Kemal’i vazgeçirmeye çalışanlara, O’nun da söylediği söz de tıpkı atası Fatih’in söylediği söz gibi olacaktı: “Ya istiklâl, ya ölüm!”  Allah’ın işine bakın ki, “İstanbul’u iki saygın fatihi” olacaktı; “alan Muhammet,” “kurtaran Mustafa.” Bu iki ayrı isim, yani Muhammet, Mustafa; söylem olarak olsa bile O, yüce insan Hz. Muhammed Mustafa’nın(a.s.) isminde, birleşmesi acaba tesadüf müdür? Bunu da ayrıca düşünmek lazım!  

Esas konumuza gelecek olursak; 6 Ekim 2014 “Güzel İstanbul’un” düşman işgalinde kurtuluşunun 91 yıl dönümüydü. Yıldırım Orduları Komutanlığı görevinden alınan Mustafa Kemal’in üç gün önce Adana'dan bindiği tren 13 Kasım 1918 Çarşamba günü İstanbul Haydarpaşa Garı’na indi. Öğleden sonra saat 15.00'e doğru küçük Kartal İstimbotu ile dev boyutlu “düşman savaş gemilerinin” arasından Sirkeci'ye geçerken hemen yanı başında gözleri yaşlı ve üzgün bir şekilde duran yaveri Cevat Abbas Bey’e dönerek, kendinden emin bir şekilde şöyle dedi;  “ağlama Cevat ağlama! Geldikleri gibi gidecekler!” demiştir. İtilaf Devletleri 15 Mart 1920'de Letafet Apartmanı katliamında 8 Türk'ü şehit ettiler. Ne yazık ki; 16 Mart 1920 sabah 05.45 sularında İngiliz askerleri, Beyazıt’ta bulunan Şehzadebaşı’ndaki Mızıka Karargâh Bölüğü’ne geldiler. Askerlerin uyuduğu koğuşa giren İngilizler, “Uluslararası Savaş Hukuku’nu” hiç sayarak;  5 askerimizi şehit edip 10 askerimizi de yaraladılar. Bu olay üzerine Türk Milleti mitinglere başladı. Mustafa Kemal Paşa, meclisin dağıtılacağını, geçici işgalin tamamen hâkimiyete dönüşeceğini anlayarak, Anadolu’da vatanı kurtarmak için aylar öncesi zaten çalışmalarını başlatmıştı. Telgrafçı Hamdi Bey kendisini tehlikeye atarak İngilizler’in telgrafhaneyi bastığı ana kadar “İstanbul işgalini” Ankara'ya yani Mustafa Kemal Paşa’ya telgraflarla gelişmeleri bildirdi.

4 Ekim'de işgal kuvvetleri Türk Bayrağı’nı selamlayarak İstanbul'u terk etti. 6 Ekim 2014'de Türk birlikleri İstanbul'a girdi. 4 yıl süren işgal, Mustafa Kemal’in sabırlı ve sağduyulu politikası sayesinde sona ermiş oldu Hani, 13 Kasım 1918'de, düşman donanmalarıyla kaplı Boğaz'ın ortasında, geçerken kendinden emin bir şekilde:  "Geldikleri gibi gidecekler" diyen o adam, vardı ya! İşte o adam sonunda haklı çıkmıştı... Düşmanlar, gerçekten de "geldikleri gibi gittiler.”   Kısacası; İstanbul’u bize hediye eden, Fatih Sultan Mehmet’i Mustafa Kemal’e değişenlere veya Mustafa Kemal’i Fatih Sultan Mehmet’e değişenlere; ayrıca birini diğerinde üstün tutanlara, Mustafa Kemal’in sözleri ile cevap vermek istiyorum. O, Fatih için şöyle diyordu; “Fatih sadece bir Türk büyüğü değil, cihan tarihinde de en büyük adamdır.” “Fatih'in devrinde yaşasaydım memnuniyetle oyumu ona verir ve onu cumhurbaşkanı seçerdim.”  Herkese iyi bayramlar.