Geçen hafta, Başbakan Erdoğan'ın İsrail Altyapı Bakanı Joseph Parizky'yi kabulü sırasında yaptığı açıklamalarla, aynı konuya değinilen CHP grup bildirisi, ilk bakışta beklentilerimizi tatmin eder mahiyette gibi görünmektedirler.  

Erdoğan, Parizky'ye İsrail'in Şeyh Yasin'i öldürüşünü hatırlatarak "hükümetler suikast düzenlemez" demiş ve Filistinlilere yapılan zulümlerden dolayı sert bir dil kullanmıştı. Bakan'ın İsrail'e davetine icabetinin ise, "İsrail'in barış yolunda somut adımlar atması ve Dışişleri Bakanı Gül'ün ziyaretinden sonra şartların oluştuğunu görmesi halinde" mümkün olabileceğini söylemişti.  

Aynı gün, Dışişleri Bakanı Gül de TBMM'de yaptığı konuşmada İsrail'in Filistin'de, ABD askerlerinin Irak'ta yaptıklarını kınıyordu.  

CHP Grup bildirgesinde de aynı konulara yine aynı şekilde yaklaşım gösterilmişti. Irak'ta koalisyon güçlerinin tutuklulara, Filistin'de İsrail birliklerinin halka yaptıkları zulüm kınanıyordu.  

Hükümet ve muhalefet kanadından yapılan bu değerlendirmeler elbette ki duygularımıza tamamen tercüman olur mahiyettedir. TBMM'de yapılan görüşmeler esnasında da AKP ve CHP milletvekillerinin birbirlerinin sözlerini destekledikleri görülmüştür. Bu da ayrıca her iki partinin de, Türkiye'nin çok önemli bir meselesi karşısında bir bütün oluşturdukları şeklinde değerlendirilip sevinmemize yol açabilirdi.  

Ne var ki, meselenin detayına indiğimizde her iki partinin yaptığının, sadece alışılmış ve başka türlü olmasının zaten mümkün olamayacağı bir takım demeçlerin tekrarlanmasından başka bir şey olmadığını görürüz. Bunu görmemiz, sarf edilen sözlerin tekrarlanmasından başka bir şey olmadığını görürüz. Bunu görmemiz, sarf edilen sözlerin güzelliğinin tesirinden sıyrılıp, beklentimize cevap vermediğini tespitimizi sağlayacaktır.  

Beklentimiz neydi?  

Beklentimiz, TBMM'de alınacak bir kararla TC devletinin, İsrail'i resmen kınaması ve her türlü ilişkisini kestiğini dünyaya ilan etmesiydi.  

Bunun için siyasî ve hukukî zemin gayet uygundu. Çünkü evvelki hafta bölgeye giden Türk parlamenterler, İsrailli yetkililer tarafından kontrol noktasından araçlarıyla geçirilmemişlerdi.  

Bu milletvekillerimiz, medyadan aldıkları haberleri, kendi gözlemleriyle de teyit etmişler ve bunu TBMM'ye sunmuşlardı.  

Ayrıca, İsrail Başbakanı Ariel Şaron, 27 Mayıs 2003 tarihinde yaptığı açıklamada, Filistin'de bulunmalarını, "kelimelerden hoşlanmıyoruz ama bu bir işgaldir" diyerek açıkça ifade etmişti.  

Şaron, böyle bir açıklama yapmamış olsaydı bile; İsrail askerlerinin Filistin'de bulunmaları, uluslararası hukuk açısından tam anlamıyla bir işgaldir. Çünkü, BM Güvenlik Konseyi'nin 12 Mart 2002 tarihli ve 1397 sayılı kararına göre "Filistin devletinin var olma hakkı" tanınmıştır. Bu kararda 22 Kasım 1967 tarihli ve 242 sayılı bir başka karara da atıfta bulunulmaktadır ki; o kararda İsrail'in bölgedeki tavrı "işgalci" olarak nitelendirilmiştir.  

Belirttiğimiz 1397 sayılı karar, etkisini 10 Nisan 2002 tarihinde bir "Dörtlü Grup" (Quartet) kurulması şeklinde göstermişti. ABD, Rusya, BM ve AB'den oluşan bu grubun gayesi, İsrail ve Filistin'in iki ayrı devlet olarak barış içerisinde yan yana yaşamasını formüle etmektir. Bu formül, "Yol Haritası" ismiyle bilinmektedir.  

Bütün bu hukuki şartlar karşısında İsrail Başbakanı'nın külhanî edalarla, "Araplar beni tanırlar, ben de Arapları" şeklindeki demeçleri ile Filistin halkını "ezilmesi gereken bir böcek" şeklinde tanımlaması bilinmektedir.  

Görüldüğü gibi bütün hukukî şartların mevcudiyeti varken ve her partiden milletvekillerimizin, gördüklerinin rapor halde TBMM'ye sunmuş olmaları da gerekçe yapılarak etkili bir karar alma fırsatı doğmuşken, siyasilerimiz bir kifayetsizlik örneği daha sergilemişlerdir.  

Irak'ın Kuveyt'i işgaline silahlı kuvvetlerle müdahale eden ABD'nin, İsrail'in Filistin'i işgaline aynı yöntemi uygulamasını beklemek fazlaca saf dillik olur. Ama TBMM'de müşterek bir karar çıkaramayan AKP ve CHP'nin, "Irak'ta müstakbel rejimin niteliği hakkında görüş ayrılığında olduklarını" beyan etmelerine inanmak da aynı ölçüde saf dillik olur. Hani şu meşhur, laik-antilaik meselesi.  

Her iki partimiz de sadece, seçmenlerinin gönlünü hoş etmişlerdir (?) hepsi o kadar.