Arşiv Uzmanı ve Kütüphâneci İSMET BİNARK ile ASLÎ DEĞERLERİMİZ üzerine konuştuk. ‘İSMET BİNARK MANİFESTOSU’ olarak adlandırılabilecek cevaplar Milletimize, özellikle genç nesillere ‘cansuyu’ mesâbesinde gerekli bilgilerdir. 
Oğuz Çetinoğlu: İsmet Binark; bu vatanı, bu toprağın insanını ve bayrağını seven bir Türk milliyetçisi olarak tanınıyor.  Bu özelliklerinizi göz önünde bulundurarak; ‘Küreselleşen dünyâda bizi biz yapan aslî değerlerimiz, müştereklerimiz neler olmalıdır?’ diye sorarak röportajımıza başlayabilir miyim?  
İsmet Binark: Önce, ‘küreselleşme ve yenidünyâ düzeni’ nedir? Bu konuya temas etmek istiyorum.
Çetinoğlu: Lütfedersiniz Efendim.
Binark: Estağfirullah. Günümüzde, dünyânın çok önemli değişimler geçirdiği görülmektedir. ‘Yenidünyâ düzeni’, ‘medeniyetler savaşı’, ‘Târihin sonu’, ‘tek kutuplu dünyâ’, ‘dünyâ toplumu’, ‘multikültürel yapılanma’ ve ‘küreselleşme’ gibi kavramlar dünyâ kamuoyunun gündeminde yer almıştır.
‘Dünyânın tek bir mekân olarak bütünleşmesi…’ şeklinde târif edilen küreselleşme, batı’nın dünyâ hâkimiyetini sağlamak için sahneye koyduğu bir senaryodur. Bugün dünyâya hâkim olan, Anglo–Sakson güç ve kültürdür. Bu güç ve kültür, kendi şekillendirdiği demokrasi anlayışını, insan haklarını ve ortak kültür değerlerini bütün dünyâya hâkim kılmak istemektedir.
Küreselleşme, ‘yenidünyâ düzeninin’ temellerini oluşturmaktadır. Bu düzenin, dünyâyı tek bir mekân olarak ele alan politikaları ise, netice itibariyle, vatan, devlet, millet, millî şuur, millî kültür kavramlarının ve ekonomi, siyaset ve kültür değişkenliklerinin ortadan kalkmasına veya yozlaşmasına yol açmaktadır.
Bu oluşum ve dayatmaya karşı, millî devlerin, millî şuûrun, millî kültürün ve ekonomik yapının çok güçlü olması gerekmektedir. Eğer millî devlet ve toplum güçlü olursa, millî kültürünü ve aslî değerlerini yaşatabilirse, müştereklerine sâhip çıkabilirse, millî bünyenin yıpratabileceği endişesi yersizdir. Ancak, endişeye yol açan, büyük güçlerin, bir takım yaptırımlar, kendi menfaatleri doğrultusunda dayatma gayreti içinde olduklarıdır.
Küreselleşme, çoğu toplumlarda ve kültür sistemlerinde ‘millî kimliklerde’ çözülmeler meydana getirerek, alt kültür sistemlerine bağlı alt kimliklerin ön plâna çıkmasında büyük rol oynamaktadır.
Bu çerçevede, ‘etnik ve dinî kökenli’ kimliklerde, ‘yöre ve bölge kökenli yerel’ kimliklerde bir öne çıkış görülmektedir. Küreselleşme ile ilgili birlikte, millî kültürler aşınmakta ve zayıflamaktadır. Bunun sonucu olarak da, ortaya kimlik krizi çıkmaktadır.
Küreselleşmeyi dünyâ ile birlikte biz de yaşamaktayız. Bununla birlikte, etrafımıza görünmeyen duvarlar örerek, dünyâdaki gelişmeleri yok farz etmek sorumsuzluğuna sâhip olamayız.
Küreselleşmeye üçüncü dünyâ ülkeleri refleksleri ile yaklaşmak, Türkiye’yi hiç de hak etmediği bir yalnızlığa sürükler. Dünyâda içe kapanarak, kendi dışındaki dünyâyı ve aktörleri komplocu düşmanlar diye görerek kalkınabilmiş tek ülke yoktur. Kendi içine kapanarak gelişmiş tek ülke kültür de yoktur!
Dünyâda yeni dengelerin kurulduğu günümüzde, bu dengelerin kuruluşunu dışarıdan seyrederek, bize biçilecek rolleri kabullenmek yerine; inisiyatif kullanarak kendi rolümüzü kendimizin tâyin etmesi, geleceğimizin güvencesi olacaktır. Kendi kaderine sâhip olmak, dünyânın geleceği belirlenirken o sahnede etkin rol almakla mümkün olabilir. Bu büyük hesaplaşma ve anaforun içinde yapılacak şey, millet olarak, bizi biz yapan aslî değerlerimizi birlikte paylaşmak, millî kimliğimizden kopmadan, birleşen küresel dünyâda yerimizi almak ve varlığımızı devam ettirmektir. Esâsen, mevut şartlarda başka bir alternatif de yoktur. Türkiye hem bütünlüğünü korumak, hem de küreselleşmeden daha fazla pay alarak hızla gelişmek durumundadır.
Küreselleşmenin getirdiği milletlerarası birlik ve beraberliğe, teknolojik gelişmelere sırt çevirmek Türkiye’nin menfaatine olamaz. Ayrıca, milletlerarası ekonomik yapılanmaya ve hukuka ayak uyduramamak da mümkün değildir. Türkiye’nin küreselleşen dünyâda varlığını devam ettirebilmesi, kendi kültür değerleriyle ve müşterekleriyle barışmasıyla mümkündür. Kendi ruh kökünden kopmuş, müştereklerine sırt çevirmiş, millî kimliğine yabancılaşmış, üstelik onlarla zıtlaşan bir toplumun varlığını sürdürebilmesi söz konusu olamaz.
Çetinoğlu: Entel kesim, ‘ortak paydamız’ diyor. ‘Müştereklerimiz’ neler olmalı?
Binark: Küresel kriz, küreselleşme ve yenidünyâ düzeni karşısında Türk insanı olarak biz neredeyiz? Bu tabloda yerimiz neresi olabilir? Asırların ötesinden bize intikal etmiş ve bugünkü kimliğimizin teşekkülünde aslî unsur olarak millî kimliğimizi terk mi edeceğiz? Kendi öz değerlimizi, müştereklerimizi, küreselleşen dünyânın yeniden şekillenen değerleriyle nasıl dengeleyip telif edebileceğiz? Türk insanı, Türk aydını, bu sorulara cevaplar aramak mes’ûliyetindedir.
Türkiye bugün, bazı temel konularda ve müştereklerinde bir kavram kargaşası ve yozlaşma yaşamaktadır. Bunu aşmanın yolu ise, bizi biz yapan ortak değerler ve kavramlar etrafında mutâbakata varmak, bunlarla bütünleşmek, akıl ve ruh dünyâmızı, şahsiyetimizi bunlarla şekillendirmek ve bunları hayata geçirmek ile mümkündür.
Bir toplumun paylaştığı aslî değerler, müşterekler ve ortaklıklar ne kadar güçlü ise, o toplum o kadar güçlü, o kadar şuurlu olur.
Bu müşterekler, ortaklıklar, bizi biz yapan aslî değer ve zenginlikler nelerdir?
Çetinoğlu: ‘Bizi biz yapan değerler’ bunlardan mı ibâret?
Binark: Millî coğrafyaya vatan denir. Vatan kavramı, milleti meydana getiren kitlenin vatan toprağı ve bayrak sevgisini, istiklâl aşkını ve ruhunu ifâde eder.
Türk insanı, hür ve müstakil yaşayabildiği toprağı vatan saymıştır. Ancak vatan, bununla birlikte dildir, kültürdür, sanattır ve her şeyden önce onun mânevî harcı olan îmândır. Bir millet coğrafyadan vatan târifine bu hususiyetleri ve bu zenginlikleri ile ulaşır.
Türk milletinin mânevî değerlerinden biri olan vatanseverlik ise, vatan târifini, coğrafî mânâda bir arazi parçası olmaktan çıkaran ve ona çok daha derin ve mukaddes bir anlam kazandıran yüce bir kavramdır. Millî kimliğimizin ve bizi biz yapan müştereklerimizin yaşatılması, millet olarak en büyük hassasiyetimiz ve idelimiz olmalıdır. Bu ideali besleyecek olan da vatan sevgisidir.
Çetinoğlu: ‘Vatan sevgisi’ denilince, ‘milliyetçilik’ akla gelir. Milliyetçilik kavramını anlatır mısınız?
Binark: Milliyetçilik; millet olmanın bir tezahürüdür. Millete hizmet idealidir. Bu kavramın muhtevâsında millete olan sevgi, duygu ve düşünce birliği vardır. Milliyetçilik, aynı vatan coğrafyasında yaşayan insanların tasada ve kıvançta birleşmesini ve ortak şuur sergilemesini ifâde eder.
Türk milliyetçiliği, Türk millî kültürünü bir medeniyet kaynağı hâline getirmek ve Türk toplumunu köksüz değişmelerden korumak düşüncesi ve hayat tarzıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün olduğu milliyetçiliğimizin değişmez prensibidir. Bu sebeple, Türk milliyetçilerinin büyük emeli, Türk devletinin ve milletinin hayatını, bağımsızlığını ebedî kılmaktır.
Türk milliyetçisi olabilmenin düzgün bir şahsiyet yapısına ve örnek olarak yaşanan bir hayat tarzına bağlı olduğuna inanıyoruz. Türk milliyetçisi aile hayatında da, iş hayatında da örnek olmak mes’ûliyetindedir. Türk milliyetçisi mânâsını ve muhtevasını zenginleştirmiş üslup sâhibi kimsedir. Türk milliyetçisi güzel ahlâk, edep, tevâzû ve hoşgörü sâhibi; bilgili, güvenilir, bizi biz yapan güzellikleri örnek yaşayışı ile ortaya koyandır.
Milliyetçilik, millet olma karakterini korumanın hem dinamik, hem psikolojik şartıdır. Milliyetçilik ‘birlik’ ve ‘bütünlük’ prensibine dayanmaktadır. Millî birliğin fikir temellerini ve birlik şuûrunu kuvvetlendirmek, Türk insanının, Türk milliyetçisinin ve Türk aydınının önde gelen vazifesi olmalıdır.
Çetinoğlu: Sayın Binark! Cevabınızda geçen ‘Devlet’ ve ‘Millet’ kavramlarını da açıklar mısınız?
Binark: Târihin en eski devirlerinden beri, farklı coğrafyalarda, Türk milletinin devleti devam edip gelmektedir.
Türk milleti geleneğini devamında görmüş, bu bütünlük şuûru içinde: ‘Allah devlete ve millete zeval vermesin’ düşüncesi ve arzusunu dilek ve dualarına katmıştır.
Millî devlet esâsına dayanan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş ve varlık sebebi, Türk milletidir. Türk devleti, yalnız Türk milleti için vardır.
Devlet, millet varlığının şuûrudur. Devlet, Türk’ün dünyâ görüşünde ve hayat felsefesinde mukaddestir. ‘Devlet-i ebed müddettir.’
Küreselleşme, millî devletteki ayniyet duygusunun milletle var olduğu ortak kabulünü reddederek, ayniyet duygusunda millet dışı, bölge ile ilgili yapılarda veya küresel bir düzeyde gerçekleşeceğine olan iddiaları içinde barındırmaktadır. Târihî tecrübe ise, millî devletin en istikrarlı yapılanma biçimi olduğumu ortaya koymaktadır.
Jeopolitiği sebebiyle, Türkiye ve Türk millî devleti, Türkiye üzerine oynanan oyunların hedefidir. Anadolu’nun jeopolitiği, ancak bir millî bütünlük taşırsa önemlidir. Ancak bu hüviyetiyle bölge ile ilgili ve küresel dengeler üzerinde müessir olabilir.
Günümüzde millî devlete yönelik saldırıların her geçen gün yoğunlaşması, fikrî plânda ortaya atılan görüşler olmaktan çıkmış, siyasî ve ideolojik bir anlam ve talep kazanmıştır.
Çetinoğlu: ‘Hukuk Devleti’ kavramından söz ediliyor…
Binark: Hukuk devleti, kanun hâkimiyetinin sağlanmış olduğu bir devlet düzenidir. Hukuk devleti, kanun yapanların da, tatbik edenlerin de, kanunlara uymalarının temin edildiği devlettir.
Çağdaş uygarlık düzeyine, kapalı kapılar arkasında birilerinin sürekli komplolar hazırladığı, hukukun üstün olduğu değil, üstünlerin hukukunun geçerli olduğu bir devlet yapısı ile ulaşmak mümkün olabilir mi? Bizim rüyâlarımızdaki Türkiye, devletin bireyine, bireyinin de devletine itimat ettiği Türkiye’dir.
Türkiye’nin çağdaş ve demokratik bir hukuk devleti olması için ön şartın ‘temiz devlet’ten geçtiğini toplum olarak görmemiz zamanı gelmiştir. Yolsuzluklardan, silâh kaçakçılığından, fâili meçhullerden siyasetin kirliliğine kadar uzanan, devleti kirli unsurlardan, çetelerden temizlemeyi, yasadışı yollara tevessül edenlerden hesap sormayı sağlayacak bir zihniyet değişikliğine, bir hukukî irâdeye ihtiyâcımız vardır. Bunu ortaya koyabilirsek, çağdaş, demokratik ve hukuka saygılı bir ülke oluruz. Başaramazsak, üçüncü dünyâ ülkelerinden farkımız kalmayacaktır.
Çetinoğlu: Demokrasi…
Binark: Demokrasi, millet egemenliğidir. Bir hayat tarzıdır. İnsan haklarına, hukukun üstünlüğüne dayanır. Vicdan, düşünce ve teşebbüs hürriyetlerinden meydana gelen bir sacayağının üstüne oturur. Farklıların bir arada yaşamasını mümkün kılar.
Demokrasi, her şeyden önce ferdin değeri üzerinden inşa edilmiştir. Demokrasi aynı zamanda, çağdaş dünyânın hâkim siyasî doktrinidir.
Millî birliğini kuramamış ve millî mutâbakatlarını sağlayamamış ülkeler için, demokrasi bir hayâldir. Bölünme yolunda ortaya atılacak tezlerle ne demokrasi, ne de üniter devlet güçlendirilebilir. Kendi kendini ifâde edebilmenin esası millî devlet, millî hukuk sistemi ve milletleşmedir. Demokrasi, millî ideal ve mutâbakatlarla varılan millî birlik ve bütünlükten kuvvet alır.


İSMET BİNARK’IN KİTAP OLARAK BASILMIŞ ESERLERİNDEN BÂZILARI:

TÜRK SEFER VE ZAFERLERİ BİBLİYOGRAFYASI. Ankara, 1969.
YUNUS EMRE BİBLİYOGRAFYASI. Ankara, 1970.
ZİYA GÖKALP BİBLİYOGRAFYASI. Ankara, 1971.
SELÇUKLU TÂRİHİ, ALPARSLAN VE MALAZGİRT BİBLİYOGRAFYASI. Ankara, 1971.
BASIN-YAYIN BİBLİYOGRAFYASI. Ankara, 1972.
FÂRÂBİ BİBLİYOGRAFYASI. Ankara, 1973.
MEVLÂNA BİBLİYOGRAFYASI. Basmalar ve Yazmalar. I-II. Ankara, 1973, 1974.
ESKİ KİTAPÇILIK SANATLARIMIZ. Ankara, 1975.
FEVZİYE ABDULLAH TANSEL BİBLİYOGRAFYASI. Ankara, 1975.
ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI BİBLİYOGRAFYASI. Ankara, 1977.
İSTANBUL, FÂTİH, FETİH VE FÂTİH DEVRİ HAKKINDA YAZILMIŞ KİTAPLAR BİBLİYOGRAFYASI*. İstanbul, 1977.
ARŞİV VE ARŞİVCİLİK BİBLİYOGRAFYASI. (Türkçe ve Yabancı Dillerde Yayınlanmış Kaynaklar). 1926-1927. Ankara, 1979.
ARŞİV VE ARŞİVCİLİK BİLGİLERİ. Ankara, 1980.
WORD BİNLİYOGRAPH OF TRANSLATİONS OF THE MEANİNGS OF THE HOLY QUR’AN*. Printed translations 1515-1980. İstanbul, 1986.
OTTOMAN ARCHİVES – BAŞBAKANLIK ARŞİVİ*. Amman, 1986.
Cumhuriyet Döneminde Arşiv Hizmetlerinin Geliştirilmesi Konusunda Yapılmış Çalışmalar ve CUMHURİYET ARŞİVİ. Ankara, 1991.
TÜRK ARŞİVLERİNİN KISA TARİHÇESİ, ÖNEM VE DEĞERİ, ARŞİV HİZMETLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA YAPILMIŞ ÇALIŞMALAR. Ankara, 1991.
TEMEL ARŞİVCİLİK BİLGİLERİ VE ARŞİV MEVZUAT DÜZENLEMELERİ. İstanbul,  1993.
A SHORT HİSTORY OF THE TURKİSH ARCHİVES AND THE ACTİVİTİES OF THE GENERAL DİRECTORATE OF THE STATE ARCHİVES. Ankara, 1994.
ERMENİLER’İN ‘ASILSIZ SOYKIRIM İDDİALARINA’ CEVAP. Ankara, 1998.
TÜRK–YUNAN MÜNÂSEBETLERİNİN DÜNÜ VE BUGÜNÜ, Ankara, 1998.
EKREM HAKKI AYVERDİ BİBLİYOGRAFYASI. İstanbul, 1999.
SÂMİHA AYVERDİ BİBLİYOGRAFYASI. İstanbul, 1999.
ASILSIZ ERMENİ İDDİALARI VE ERMENİLERİN TÜRKLERE YAPTIKLARI MEZÂLİM: Yazılı Arşiv Belgeleri ve Fotoğraflarla. Ankara, 2001.
ERMENİLER’İN TÜRKLERE YAPTIKLARI MEZÂLİM VE SOYKIRIMIN ARŞİV BELGELERİ. Ankara, 2001. Archive Documents About the Atrocities and Genocide Inflicted Upon TURKS BY ARMENİONS. Ankara, 2002.
MECLİS-İ BEBUSÂN/TÜRKİYE BÜYÜK MİLLETMECLİSİ/MİLLÎ EGEMENLİK / ANAYASA VE ANAYASA HUKUKU BİBLİYOGRAFYASI*. Ankara, 2001.
Sâmiha Ayverdi’nin Mektupları. İstanbul, 2002.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLARI VE MECİS KONUŞMALARI. Ankara, 2002.
UNFOUNDED ARMANİAN ALLEGATİONS AND THE ATROCİTİES THAT HAD BEEN PERPETRATED TOWARDS THE TURCKS BY THE ARMENİANS: BROUGHT TO LİGHT WİTH ARCHİVAL DOCUMENTS AND PHOTOS OF THE FACTS. Ankara, 2002.
TÜRK PARLAMENTO TARİHİ: TBMM VI: Dönem (3 Nisan 1939 – 15 Ocak 1943). 4C. Ankara, 2004.
DOST KAPISI–EZEL VE EBED ARASINDA: Ken’an (Rifâî) Büyükaksoy. İstanbul, 2005.
BİR İHLÂS ÂBİDESİ İLHAN AYVERDİ. Ankara, 2006.
BAY EFENDİ. Ankara, 2007.
SÂMİHA AYVERDİ’NİN FİKİR VE GÖNÜL DÜNYÂSINDAN SEÇMELER – RAHMET ÇEŞMESİ Ankara, 2009.
 
(DEVAM EDECEK)