En hafif anlamıyla Müslümanlardan hoşnutsuzluk, Müslümanlardan korkma, çekinme anlamına gelen islamofobi son zamanlarda iyice artmış, İslam düşmanlığı haline gelmiştir. Bazı Avrupa şehirlerinde Kur’an yakmalar bu işin ulaştığı boyutu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Bunlardan bazılarının özellikle Türk Büyükelçilikleri önünde yapılması, bu hareketlerin provokatif amaçlı olduklarını düşündürmektedir.

Türkiye Batıda yükselen islamofobiye karşı her ortamda rahatsızlığını dile getirerek, batı ülkelerini uyarmaktadır. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Birlemiş Milletler’de yaptığı konuşmada, bu konuyu uzun uzun dile getirmiş, katılımcıları islamı terör örgütlerinin ve fanatik grupların eylemleri ile değil, gerçek ve doğru yönü ile anlamaya davet etmiştir.

ABD’nin başını çektiği emperyal güçlerin islam ülkelerinden kendi amaçları doğrultusunda  islam etiketli terör örgütleri oluşturdukları dünyanın bildiği bir gerçektir. Eski ABD Başkanı Trump bir TV konuşmasında  birçok ülkede terör estiren, binlerce insanın canına kıyan ve halen nereden çıkacağı belli olmayan  İŞİD terör örgütünü Başkan Obama’nın oluşturduğunu söylemiştir.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra boşlukta kaldığını hisseden ABD bir düşman arayışına girmiş ve nihayet islamı bulmuştur. Kendisinin oluşturduğu El Kaide terör örgütünü 11 Eylül 2001 tarihinde ikiz kulelerine yapılan terör saldırısından sorumlu tutmuş ve bu bahane ile Afganistan’a saldırmıştır. O zaman  Başkan olan  George W. Bush haçlı seferleri yeniden başladı demiştir.

İslam’a karşı hıristiyan dünyasının bakışı, tutumu öteden beri bilinen bir şey. Ancak son yıllarda yükselen islamofobiyi sadece emperyal güçleri, hıristiyan dünyasını sorumlu tutup işi bitirmek kolaycılık ve işi hafife alma olur. Bazı yayınlarda hıristiyan dünyasının bir kimlik arayışı içinde olduğu, islamın yayılmasından endişe ettikleri ve bu sebeple bir telaş içinde oldukları gibi fikirler ileri sürülüyor. Böyle düşüncelerin kimseye bir faydası olmaz,  sadece  kendimizi kandırma ve toplumları yanıltma olur. İslamofobinin sebeplerini araştırırken islam dünyasının içinde bulunduğu gerçeklerin ortaya konması gerekir. Çok geç olsa da, bugün islam dünyasının içinde bulunduğu birçok konuda gerçeklerle yüzleşmeye ihtiyacı vardır. Aynı zamanda maruz kaldığı saldırıları dünyaya anlatması ve kendini savunması da gerekir.

İslam dünyası kendisinden kaynaklanan hatalarını her yönüyle ortaya koyarken, ABD’nin başını çektiği emperyal güçlerin ülkelerini nasıl karıştırdıklarını, ülkelerinde nasıl milyonlarca insanın ölümüne, kan ve gözyaşına sebep olduklarını, tabii kaynaklarına nasıl çullandıklarını bütün dünyaya haykırmalıdır.

Elbette bunları birlik içinde hareket eden bir islam dünyası yapabilir. Maalesef bugün islam dünyasının birlik içinde hareket ettiğinden bahsedilemez.  Hiçbir konuda fikir ve politika beraberlikleri yoktur. Haklarını yemeyelim; Türkiye’nin terör örgütlerine karşı Suriye sınırları içinde konuşlandırdığı bir askeri birliği için, Filistin meselesinde bile birlik içinde olmayan Arap Birliği Teşkilatı, Türk askerinin Suriye topraklarından çıkması kararını almıştı.

İslam adına hareket ettiklerini söyleyen terör örgütleri ve fanatik grupların tekbirler getirerek  kadınları suç işlediği gerekçesiyle kafasına silah dayayıp  öldürmeleri, insanların ellerini arkadan bağlayıp  boyun kesme görüntülerini yaymaları batı dünyasında büyük bir psikolojik travma ve korku yaratmıştır. İnsanların canlı bomba haline getirilip, onların da kalabalıkların içinde kendilerini tekbir getirerek patlatmaları ile şimdiye kadar büyük küçük demeden  binlerce insanın öldüğü ve sakat kaldığı dünyaca bilinmektedir. Bunlarla beraber son Mevlid Kandili’nde Pakistan’da camiye yapılan bombalı saldırıda 55 kişinin öldüğü, yüzlercesinin de yaralandığı, insanlığı ürperten ve endişelendiren  görüntülerin  islamofobinin yükselmesinde etkili olmadığını kim iddia edebilir?

İslam dünyasının  pek çok yerinde kan, gözyaşı ve ümitsizlik varken, İran’da , Afganistan’da kadınlara dünya çekilmez bir hale getirilirken; hangi gayrimüslim bu manzaraya heves edecek de, islamiyet yayılacak? İğneyi önce kendimize batıralım ve hep beraber düşünelim! Düşünmeye ülkelerini terkeden müslümanların niye zengin körfez Arap ülkelerine değil de, bizim ülkemize geldiklerinden ve hıristiyan ülkelere gitmeye çalıştıklarından başlayalım!

Ekonomi, hukuk ve yönetim, insan hakları ve uluslararası ilişkiler olmak üzere dört ana dalda değerlendirmeler esas alınarak, islama en uygun yaşayan (Kur’an ve Sünnet esaslarında) müslüman--gayrimüslim ülkeler sıralamasında (İslamilik Endeksi Sıralaması)  ilk 45’in içinde hiçbir müslüman ülkenin yer alamamış olması oldukça  düşündürücüdür. Türkiye  2020 yılı sıralamasında 100. sırada yer almıştı (Doğruluk Payı, İslamilik Endeksi Sıralaması,   https://www.dogrulukpayi.com). 

İslam dünyası; ülkelerin idare tarzları, mezhep ayrılıkları, farklı yorumlar, anlayışlar, tarikatlar vd. yoluyla parçalanmış ve ayrışmış  vaziyettedir.  Bu ayrışmanın en çok emperyal güçlerin işine yaradığı şüphesiz. Onun için islam dünyasındaki parçalanma ve ayrışmada emperyalistlerin parmak izlerini aramak gerekir. Emperyal projelerin islam ülkelerine en kolay girdikleri kapının “ din kapısı “ olduğu  şaşmaz bir kaide haline gelmiştir.

Arap Baharı faciasından sonra bazı projeler gereği çeşitli islam ülkelerinden ülkemize sürülen, gönderilen milyonların (sığınmacı, mülteci, kaçak göçmen vd.) ekonomik ve sosyal sıkıntıları yanında; dini yönden ülkelerindeki farklılıkları, sıkıntıları ülkemize taşıma tehlikesi de vardır.

Dünyanın bir köy haline geldiği ve kalabalık göçlerin olduğu  günümüzde, insan haklarına saygılı, demokratik yapıda hiçbir gelişmiş ülkenin sınırları içine çekilip mutlu olma şansı yoktur. Her ülke kendi  güvenliği ve geleceği ile ilgili tedbirleri alma gayreti içerisindedir. Ülkemiz sahip olduğu çeşitli özellikleri itibariyle, büyüklü küçüklü çok çeşitli tehlikelerle karşı karşıyadır.   Türkiye’nin istikrarını bozmaya yönelik emperyal projeler devreye sokulmuş olsa da, bölgenin istikrarı güçlü bir Türkiye’ye bağlıdır.

Türkiye, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve bu yıl 100.yılına ulaştığımız Cumhuriyet aydınlanması ile medeni dünyada yerini almıştır. Atatürk’ün eseri olan ve islam dünyasında farklılık oluşturan bu başarıya, henüz hiçbir islam ülkesi ulaşamamıştır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına başlarken “kurucu değerler” doğrultusunda, akıl ve bilimden şaşmadan yola devam etmekten başka çare yoktur. 100 yıllık tecrübe  bunu gösteriyor.