‘Evrim Teorisi’ denildiğinde, çok kimsenin aklına, İngiliz tabiat araştırmacısı Charles Robert Darwin (1809-1882) gelir. Darwin, 1859 yılında yayınladığı ‘Türlerin Kökeni’ isimli eserinde; çok eski dönemlerde insanların yabanî hayvanları çiftleştirdiği ve evcilleştirdiğini belirterek, bunun neticesinde söz konusu hayvanlarda fizikî değişmeler meydana geldiğini tespit etmiş, buradan hareketle bütün canlı türlerinin az sayıdaki canlılardan türeyerek yeni türlerin ortaya çıktığını ileri sürmüştür. Tespitlerini bu noktada bırakmayıp, insanın maymunumsu bir varlıktan türediğini iddia ederek günümüze kadar devam eden, daha sonra da devam edeceği tahmin edilen büyük tartışmaları başlatmıştır. Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Mûsevîler, Darwin’in ateist olduğunu, bu sebeple Allah’ın yaratıcılık sıfatını inkâr ettiğini söyleyerek tartışmalarda taraf olmuşlardır.  

‘Evrim Teorisi’ olarak adlandırılan bu iddiayı ortaya atan ilk şahıs Darwin değildir. Fransız tabiat araştırmacısı Jean Baptiste Lamarck (1744-1829), 1809 yılında yayınladığı ‘Zoolojik Felsefe’ isimli eserinde; ondan önce de İsveçli araştırmacı Carl von Linnaeus (1707-1778), 1735 yılında yayınladığı ‘Tabiat Sistemi’ isimli kitabında bâzı farklarla ‘evrim teorisi’ kavramını açıklamışlardı.

Evrim teorisini; Aristo (M.Ö. 384-M.Ö.322), Sokrat (M.Ö. 470-M.Ö.399) ve Thales (M.Ö. 624-M.Ö. 546) gibi ilk çağ filozoflarına kadar gerilere götürenler de vardır. Meselâ Thales, ‘Her şeyin aslı sudur.’ Demiştir. O devirde ilim henüz emekleme çağını yaşadığı için olmalı ki Thales, suyun nasıl evrildiğini ve ne hâle dönüştüğünü açıklayamamıştır. Belki açıklamıştır da, bize ulaşmamıştır. Ne diyelim engelleyenler utansın…

Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar, 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 194 sayfalık eserinde pek çok okuyucuyu hayrete düşürecek bilgileri, belgeleriyle açıklıyor.  Afrika kökenli ilk Müslüman zoolog olan el-Câhız (781-845) ve İslam Felsefecisi İbrâhim Nazzâm (809 ?-845), modern mânâda evrim fikrini anlatan âlimlerdir. Prof. Bayrakdar, eserinde bu âlimlerin ortaya koyduğu evrim teorilerinin teferruatını veriyor. İslâmiyet’in reddettiği evrim teorisi, bu açıklamalarla akıl ve mantık kalıplarına yerleştiriliyor.  Evrimci âlimler silsilesi; İbn Miskeveyh (970-1035), Bîrûnî (973-1051), İbn Heysem (965-1039), İbn Tufeyl (1100-11883), Kazvînî (1203-1283), Şebistârî (1250-1321), İbn Haldun (1332-1406) ile devam edip, Erzurumlu İbrâhim Hakkı (1703-1772) ve en sonunda Ömer Nasuhî Bilmen (1883-1971)’e kadar geliyor. Ömer Nasuhi Bilmen; ‘Muvazzah İlm-i Kelâm’* adlı eserinde, aklen bir evrim teorisini kabul etmekle birlikte, Darwinizm’i ‘bir aklî nazâriyedir’ diyerek tenkit eder. Hatta Darwinizm’i, aslında materyalist ve ateist olan kimselerin, kendi ideolojileri doğrultusunda, bizzat Darwin’in kendisinden bile daha çok, materyalist bir tutumla, kasıtlı bir şekilde sunduklarını da vurgular. İşte O’nun fikirlerini özetleyen cümlesi: ‘Filvâki, kâinatta bir tekâmül kanunun mevcudiyeti kabul edilebilir. Fakat muahezeye şâyan olan cihet, bu konunun yanlış telakki olunması, yanlış tefsîre uğratılmasıdır. Şunu da söyleyeyim ki; bitkilerin ve hayvanların ve hatta insanların, tekâmül yoluyula vücuda gelmiş olmaları, aklen câizdir. Fahr-ı Âlem Hazretleri, dilediği mahlûkunu bir nevî müstakil olarak yaratabileceği gibi, bitariki tedriç de vücuda getirebilir; bunda istib’ad olunacak bir cihet yoktur.’ Ayrıca Bilmen, dinlerin de evrim geçirdiğini kabul etmektedir. Ancak bu evrimin, dinlerin esâsında değil, teferruatında, sosyal ve ahlâkî konuları ilgilendiren hükümlerinde olduğunu söylemektedir.

Prof. Bayrakdar, eseri hakkında şu bilgileri veriyor:

‘Bu kitabın yazılmasının esas sebebi, her şeyden önce, cemiyetimiz de dâhil, dünyanın her yerinde hâlâ Dawinizm olarak bilinen biyolojik evrim teorisi tartışılırken, okuyucunun büyük kesiminin bilmediğini farz ettiğimiz Müslüman bilim adamları ve düşünürlerinin evrimle ilgili fikirlerini, kendi eserlerine bizzat müracaat ederek derli toplu bir şekilde sunmak ve tanıtmaktır.
Kitap, esas olarak iki ana kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım, üç bölümü içermektedir; birinci bölümde, çeşitli evrim teorilerine az çok orijinal bir katkıda bulunan Müslümanların ve görüşlerinin tanıtılması ve yorumlanması yapılırken; ikinci bölümde, ikinci derecede önemi haiz bazı düşünürlerin eserlerinden, sâdece ilgili kısımlar nakledilmekle yetinilmiştir. Aslında, gerek birinci ve gerekse ikinci bölümlerde, özel olarak kendilerine yer ayrılamayan Nâsıruddîn et-Tûsî, İbn Arabî, Zekeriyyâ el-Kazvînî, İbn Heysem, el-Hâzinî, Nizâm-ı Ârûzî, Abdulkâdir Bîdîl, Turka el-İsfehânî ve hatta Şebistârî, Molla Sadra Şîrâzî ve Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi, evrimden az çok, şu veya bu şekilde söz eden birçok düşünür vardır. Fakat bu düşünürlerde, evrimle ilgili hiçbir yenilik olmadığı gibi, özellikle Yeni-Eflatunculuk ve İşrakilik gibi felsefi görüşlerle öylesine karıştırılmış evrimci düşünce kırıntılarına rastlanıyor ki, bunları gerçekten evrimci görüş olarak değerlendirmek, bir zorlamadan öteye geçemez. Bunun için, onlara ayrı yer ayırmak mümkün olmamıştır.
Kendilerine özel olarak yer verilen düşünür ve bilim adamlarının evrim hakkındaki görüşlerini anlatmadan önce, okuyucu tarafından daha az tanındığına kanaat getirilenlerin, çok kısa hayat hikâyeleri verilmiştir. Üçüncü bölümde ise, İslam kültüründeki evrimci yaratılış teorisinin duraklaması ve bunun sebepleri üzerinde durulmuştur.
İkinci kısma gelince; bu kısım dört bölüm ihtiva etmektedir. Birinci bölümde, Müslümanların ortaya attıkları evrimci yaratılış teorisinin genel doktrinal bir tanımı yapılıyor. İkinci bölümde ise, bu evrim teorisinin, Lamarckizm ve Darwinizm ile bir mukayesesi veriliyor. Üçüncü bölümde, İslam’daki evrimci yaratılış teorisinin Lamarckizm ve Darwinizm üzerindeki mümkün tesirleri gösteriliyor. Dördüncü bölümde de, Müslümanların evrim teorisi hakkında, lehte ve aleyhte söylediklerinin ilmî değerlendirilmeleri bulunuyor.
Materyalist olan modern evrim teorilerinin aksine, Müslümanların evrimci yaratılış teorisi, dinî nasslara temelde ters düşmez görünmektedir. Müslüman evrimciler, Allah’ı evrimin gerçek faili ve faktörü kabul etmekle, hem İslam dininin, hem de Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi diğer semâvî dinlerin kabul ettiği, Yaratıcı Allah’ın, yaratma fiiline ve irâdesine gölge düşürmemektedirler.  Sâdece, Allah’ın yaratışını, bâzı kelâmî ve felsefi anlayışlardan farklı bir tarzda ele alıp yorumlamaktadırlar. Müslüman evrimciler, hem vardıkları neticeleri, âyet ve hadisilerle desteklemek maksadıyla, hem onlardan ilham aldıklarını göstermek için, sâdece Kur’an’a müracaat etmemişler -özellikle Bîrûnî’nin yaptığı gibi- Kitab-ı Mukaddes’e de müracaat etmişlerdir.’

Kitabın son bölümlerinde ‘Kumûn Nazariyesi’nin Kökenleri’ ile ‘Mesh ve Mutasyon’ başlıklı 2 adet ek makale, ‘Kaynaklar’ ve ‘Dizin’ bulunuyor.

OTTO KİTAP:

Cinnah Caddesi, Kırkpınar Sokağı Nu: 5/4 Çankaya, Ankara. Telefon ve Belgegeçer: 0.312-439 01 69

e-posta: [email protected]  // www.ottoyayin.com  

*Ergin Kitabevi Yayınları, Yeni Matbaa, İstanbul 1959 (3. Baskı) s: 145-146

Prof. Dr. MEHMET BAYRAKDAR:

1952 yılında Konya’nın Beyşehir ilçesinde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu ve liseyi Beyşehir’de bitirdikten sonra, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 1973 yılında mezun oldu. Aynı yıl Sorbonne Üniversitesi’nde doktora yapmaya başladı ve 1978 yılında felsefe doktoru unvanını aldı. 1979 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Felsefesi kürsüsünde araştırma görevlisi olarak göreve başladı, 1985 yılında doçent oldu. 1986 yılında Misâfir öğretim üyesi sıfatıyla Georgetown Üniversitesi’nde ve 1985-1989 yıllarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde ders verdi. 1991 yılında Profesör unvanını aldı.
Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Arapça dillerinde çok sayıda makale ve kitabı yayımlandı. Makalelerinden bazıları Endonezyaca, Farsça ve çeşitli mahallî Afrika dillerine çevrilmiştir.
Basılmış başlıca eserleri şunlardır: *Du Coeur d Toi, *İslam'da Bilim ve Teknoloji Tarihi, *İslam İbâdet Fenomolojisi, *The Islamic Roots of Modern Science, *İslâm Felsefesine Giriş, *Din Felsefesine Giriş ve *İslam'da Evrimci Yaratılış Teorisi.

KUŞBAKIŞI:

İLETİŞİM TEKNİKLERİ:

Yazar Nurullah Aydın’ın kitabında verdiği mesaj: ‘Hayat yolunda yalnız kalmayın’ şeklinde özetlenebilir.  

Çağımız, son yüzyılın teknolojik devrimleriyle farklı adlarla anılmaktadır. Kimileri teknoloji çağı, kimileri bilgisayar çağı, kimileri bilgi çağı tanımını uygun görürken, kimileri de iletişim çağı demektedir.
 

Teknoloji ile birlikte dünyanın küresel bir köy haline dönüştüğü, bilginin mal ve hizmetlerin anında kıtalar ötesine ulaştığı sanal dünyanın hemen her alanda etkin olduğu bir dünyada, iletişim olmazsa olmaz bir alan hâline gelmiştir.
 
Dolayısıyla iletişim kurma, kurabilme bir zekâ algılaması olarak da benimsenmiştir. Başarılı olma, ekip çalışması, etkin olma, popüler olma doğru bir iletişim stratejisi benimseme ve uygulama ile ‘kullanılabilir’ duruma gelmiştir.
 
 Temelinde bir ikna süreci olan iletişim konusuna önem verenlerin fark edilmesi de kolay olur. Sürecin lehte sonuçlanması için adayın ‘doğru’ tanınması ve diğer adaylardan ‘farklılaşması’ gerekir.
 
Her insanın; etkili iletişim yöntemleri ve seçim kazanma stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanmasında yol haritasına ihtiyacı vardır.
 
Bu kitap, kendinizi, karşıdakini, amacınızı daha iyi anlayabilmek ve neler yapılması gerektiğini, Dünya ve Türkiye gerçekleri ışığında ele alan farklı bir çalışmadır. (Arka kapak yazısından)

KAMER YAYINLARI:

Akşemsettin Mahallesi, Şair Cem Sokağı Nu:13/B Fatih İstanbul. Telefon: 0.507-788 74 68

e-posta: [email protected]  //  www.kameryayinleri.com  

Sahte) Türkçü, Kemalist, Siyonist

MOİZ KOHEN / MUNİS TEKİNALP

Esrarengiz Bir Adam

Moiz Kohen, 1883 yılında Selanik’te Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Haham idi, kendisi de Haham eğitimi aldı. Siyonizmin hizmetkârı oldu. O’nun iç yüzünü bilmeyenler  ‘Munis Tekinalp’ ve ‘Tekin Alp’ müstear isimleriyle yazdığı makaleler ve kitaplar sebebiyle Moiz Efendi’nin ‘Yahudi asıllı Türk milliyetçisi’ olduğunu zannederler. Kullandığı isimlerde olduğu gibi, düşüncelerinde de zamanın akışı içerisinde çeşit zenginliği vardır. İttihat ve Terakkî döneminde ‘İttihatçı’ idi, Selânik’in düşmesinden sonra 1912 yılında İstanbul’a geldi, ‘Osmanlı muhibbi’ rolünü üstlendi. Cumhuriyet’in ilanından sonra Kemalist oldu. En ateşli yazılarını ‘Türkçü’ maskesi ile yazdı. ‘Dilci’ oldu, Türkçeyi yozlaştırma faaliyetlerine ön safta katıldı. Bukalemunun renkten renge girebilmesi gibi, her düşünce kalıbına girip çıktı. Hiç değişmeyen üç hüviyeti vardı: Musevîlik, Masonluk ve Siyonizm. İyi bir tüccar olduğu söylenir. Düşüncelerini satmasını bildiği gibi emtia satışında da başarılı idi. Kendisini satmasını da iyi biliyor olmalı ki; şirketlerde, dernek, meslek kuruluşlarında, üst makamlarda bulundu, belediye meclisi üyeliği yaptı

1944’te yayınladığı ‘Türk Ruhu’ isimli kitabında Hazret-i Ali’ye ilahlık izâfe eden Abdullah ibni Sebe rolünü üstleniyor, Ziya Gökalp’i, ‘Türkçülüğün hakîki peygamberi’ ilân ediyordu. Kitabının 217. Sayfasında; ‘Türkçülüğün büyük üstadı ile 1910 senesinden vefatına kadar yaptığım şahsî sıkı temaslardan…’ bahsediyor. ‘Ziya Gökalp’ı ‘ben etkiledim’ demeye getiriyor. Gökalp hayatta iken bunu yazamamış olması, Kohen Efendi’nin karakteri hakkında fikir edinmemizi sağlıyor.

Fransa’ya gitti. Orada R. Pisal müstear ismiyle güya Türklüğü öven, aslında ise gizli hakaretler ihtiva eden, Müslümanlığı tahkir eden makale yayınladı. 1961 yılında Paris’te öldü, Musevî mezarlığına gömüldü.

Yesevîzâde Alparslan Yasa, 12,5 X 18,8 santim ölçülerinde, 64 sayfalık hacmi küçük muhtevâsı devâsa eserinde adı geçeni; teşrih masasına yatırıyor, yazdıklarını ve yaptıklarını mikroskopta inceliyor, belgelere dayanarak anlatıyor.  

Ömrü boyunca sinsilik ve ikiyüzlülüğü şiâr edinmiş olan Tekinalp, ‘Türkler Bir Millî Rûh Arıyorlar’ başlıklı makalesinden bir çeyrek asır sonra dahi Türkler hakkındaki hakaretâmîz iddiâlarından vazgeçmemiş, resmî makamların büyük iltifatına mazhar olmuş Kemalizm kitabında, bunları tekrâr etmekten çekinmemişti:

‘...Arab ve Acem edebiyatının bir karikatüründen ibaret olan Türk edebiyatı...’

‘(Makedonya’daki) bütün bu Hıristiyan ve Müslüman milletler arasında, millî şuuru kâfi derecede uyanmamış olan ve bu sebeble, milliyet mücâdelelerinde er veya geç mağlûbiyeti mukadder bulunan, yalnız, memleketin gûya sâhibi olan Türk’tü. O, millî şuurunun kat’î surette uyanmasını ümid edebilmek için elzem olan unsurlara bile sâhib olmadığından, vaziyeti daha iğretileşiyordu. Lisanında, öz türkce pek az kelime vardı; edebiyatı Arab ve İran edebiyatının taklidinden ibâretti ve son zamanlara doğru ise garb edebiyatının intihalinden başka bir şey değildi. Târihi; harb, entrika ve saray ihtilâlleri târihi idi. Entelektüeller ve milletin seçkinleri, millî uyanışın pişdarı olması lâzım gelenlenlerin ekserisi teokratik ruhun esiri idiler. Bunlar, içinde, dinî tarikatlerin de mevcud bulunduğu muhtelif muhitlere serpilmişlerdi. Bu tarikatler ise, yalnız teokratik meslekleri itibârile değil, kendi ruhî hususiyetleri ve menfaatperestlikleri bakımından da millîcilk aleyhtarı idiler.


‘Millî idealden mahrum Türk milleti, pürsilâh bir düşman ordusunun ortasında kalmış silâhsız bir asker vaziyetinde idi. ‘Hasta adamın mefruz vârisleri olan düşmanlar; mirasın taksiminde anlaşmağa muvaffak oldukları takdirde, bu kadar fazla ve bu derece ateşli millîcilik cereyanlarının ortasında, bu âtıl vücûdün parça parça olacağı pekâlâ görünüyordu.  

Eser, Derin Târih dergisinin Ağustos 2018’de yayınlanan 77. sayısı ile birlikte hediye olarak okuyucuya sunulmuştur.     

HIRİSTİYANLIK ve İSLÂM:

Eserin yazarı İsa Nureddin’in asıl adı Frithjof Schuon’dur. Alman bir ailenin evladı olarak 1907 yılında İsviçre’de doğdu. Babası ölünce annesiyle birlikte Fransa’ya yerleşti, Fransız vatandaşı oldu. Önceleri geçimini ressam olarak sağlıyordu. Merak sâikiyle Arapça öğrenirken 27 yaşında İslâmiyet’le tanıştı, Müslüman oldu. DinÎ konular hakkında yazdığı kitaplarla tanındı. Diğer eserleri: *Beşer Tecellisi,* Kalp Gözü, *Mânevî Perspektifler, *Bir Merkeze Sâhip Olmak, *Dinlerde Biçim ve Öz.

Yazar 13,5 X 21 santim ölçülerinde, Mart 2018’de yayınlanan 262 sayfalık Hıristiyanlık ve İslâm isimli eserinde;  Hıristiyanlığın bazı temel biçimlerini, Hinduizm veya Budizm'de olduğu kadar İslam'da da bulunan ve çeşitli dinler arasında köprü olan yönlerini ortaya koyuyor. Schuon, bu iki dinin derin tabiatını, görünürdeki benzerliklerini ve teolojik uyumsuzluğunu ve özellikle ahlakî farklılıklar alanında açıkça görülen çelişkilerini metafizik ilkelerden yola çıkarak inceliyor.

‘Dinlerde aşkın birlik’ tezini savunan klasik düşünce sistemine göre hakîkat birdir / tektir. Aynı kaynaktan doğar. Schoun bu eserinde, bütün mukaddes inançların aynı kökten gelip aynı özü içerdikleri fakat farklı formlarda biçimlerde tezahür ettiklerini Hıristiyanlık ve İslam üzerinden ortaya koymaktadır.

İNSAN YAYINLARI:

İstiklal Caddesi Nu: 96 Beyoğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-24955 55 Belgegeçer: 0.212-249 55 56

e-posta: [email protected]  // intermet: www.insanyayinlari.com.tr  

DERKENAR:

TÜRKÇE HASSASİYET GEREKTİRİR

Şöhretini abuk-sabuk konuşmalarıyla sağlayan bir prof; ‘Türkiye’de idamı geri getirmek, ulusumuza silinmeyecek bir ilkellik lekesi sürecektir. Bunu hak etmediğimizi ümit ediyorum’ Diye yazmış. ‘Ümit etmek’ tâbiri, gerçekleşmesi arzu edilen gelişmeler için kullanılır.

‘Bunu hak etmediğimize inanıyorum’ demeliydi.

KISA KISA / KISA KISA…

1-CİHAN HARBİ: Dr. İrfan Paksoy / Boğaziçi Yayınları.

2-KOSOVA’DAN ANADOLUYA ŞURALAR: Erdoğan Aslıyüce / Yesevî yayıncılık.

3-TÂRİHTEN FİKİRE FİKİRDEN SİYASETE: Selim Yıldız / Berikan Yayınevi.

4-İSLÂM SİYÂSET DÜŞÜNCESİ: Prof. Dr. Niyazi Kahveci / Sinemis Yayınları.

5-TÜRK KÜLTÜRÜNDE DEMİR: Dr. Fidan Uğur Çerikan / Grafiker Yayınları.