Dini yönetenlerin en önemli motivasyonu insanın ölümsüzlüğü üzerinedir. Bedenin ölümünün gerçekliğini reddedemeyecekleri için ruhun ölümsüzlüğü gerçekliği üzerinden aslında ölümlü ama bir anlamda da ölümsüz varlıklar olduğumuzu ortaya koyarak yaşantımızı şekillendirmeye çalışırlar. Çünkü bir gün öleceğini bilen tek canlı insandır ve ölümün sonunda o çok sevdiği ve ömrü boyunca ibadet ettiği Yaradan'ına kavuşmak olduğunu bildiği halde kimse ölmek istemez.

Din inancı, öncesinde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmışsa da zaman içerisinde güç sahipleri tarafından insanları gruplara ayırmak ve yönetmek için bir araç haline dönüşmüştür. Bu sebepledir ki her şeyi bir şarta şurta bağlamıştır dini yönetenler; "Şunu yaparsan şöyle olursun, bunu yaparsan böyle olursun". Hatta hadsizce kendini Yaradan'ın yerine koyup bu dünyada cezasını kesme cüretine ermiştir. Rab'bin sana ihtiyacı mı var kendini ispat için. Sen vekili misin de onun adına hüküm verirsin...

Bir doktorun, mimarın, mühendisin teşhis, tedavi ve inşaası gibi meslekleşmiş dinin adamlığı. Yani dini meslek edinmişler... Okulunu açmışlar, bir ders programı oluşturmuşlar, dört yıl sonra diplomayı eline verip "Hadi hayırlı olsun, sen oldun" demişler. Peki Rab'bin onayı? "Allah'ım biz bu çocuğu eğittik, okuttuk, diplomasını verdik. Bu artık senin dinine hizmet edecek". Kuran-ı Kerim'de, İncil'de, Tevrat ve Zebur'da din adamı diye bir meslek erbabından bahis var mı...!? Bunun için nasıl bir ders müfredatı görmesi gerektiğine dair kati bilgiler var mı...!? Allah sana "Benim için din adamı yetiştir" diye bir şey yazmış mı...!?

Din inanmaktır. İlim işidir, gönül işidir. Sen güzel ahlaklı olursan insanlar zaten senin çevrende toplanır, seni dinin adamı yapar. Gelir sana akıl danışır, yaşantını feyz alır. Seni omuzlarında taşır. Böyle çok muhterem örnekler vardır tarihimizde. Eyüp Sultan, Akşemseddin, Mevlana, Hacı Bektaşı Veli ve niceleri... Onlar ki bu vazifeleri karşılıksız yerine getirmiş  halkın bağış ve hediyeleri dışında maaş, sigorta, emeklilik gibi sosyal haklar talep etmemişlerdir. Zaten dinden emekli olmak ne demek... "Ben bu kadar hizmet ettim, yeter. Biraz da başkaları namaz kıldırsın, dua okusun" diyebilir mi bir mümin!

DİNİN ADAMI OLMAZ, İNANANI OLUR. HER MÜMİN DİNİN ADAMIDIR.

Kitabını okuyan, ayrıca örnek görmek isteyen biri en güzel örnekleri Hz. Peygamberler'in hayatında bulur. Onlar ki en doğru yol göstericidir. Onların üstüne kim, ne söz söyleyebilir ve yorum katabilir ki...

Hristiyanlığı, Yahudiliği, Budizm, Hindu ve Şamanizmi bilmediğim için o inançlarla ilgili örnek veremiyorum ama bir Müslüman zaten inancı gereği üzerine vazife olan ezan okuduğu, namaz kıldığı ve kıldırdığı, vefat edene sela, mevlüt yahut yasin okuduğu için para talep  etmez. Ettiğin duanın, cemaatine imamlık yaparak kıldırdığın namazın sevabını ne ile ölçebilirsin. Bunlar her müminin vazifesidir. Ayrıca devlet vatandaşları arasında dini yetkili ve yetkisiz diye bir ayrım da yapmamalı. Kimin kimden daha yetkin olduğu diploma ile ortaya konamaz, bunu yalnızca Rab bilir.

Ey inanan hangisi senin için daha kıymetli; Allah'ın rızası, kulun parası... Seç birini.

Yalancı mıyım?