Ne zordur hayat. Ne zordur hayata tutunmak, hayatta kalmak. Gelir geçer zaman içerisinde bir sınavdır hayat. Hiç bitmeyen sürekli bir sınav. Ne olursan ol, hangi işi yaparsan yap ömür boyu sürecek bir imtihan.

Zaten zorken yaşamak bir de yaşamı zorlaştıranlarla cebelleşir insan. Tam rahata erdim derken başka bir şey çıkar ardından. Her ay rutin olarak ödenmesi gereken faturalar gibi sıkıntılar da devir daim içindedir sürekli. Biri biter, biri başlar. Kıyamete kadar insanın yüküdür hayat. Kıyamette de insanın hayatla hesaplaşması başlar artık. Hayatta 

çektiğin yetmiyormuş gibi bir de orada nedenini, niçinini, bedelini ödersin hayatın.

Her yaşın sıkıntısı ayrı olduğu gibi her zamanın da ayrı sıkıntısı vardır. Misal; eskiden telefon, buzdolabı, araba sırasına girermiş insanlar yıllarca bir telefon hattı bağlansın diye beklerlermiş evlerine. Şimdi bırak telefonu neredeyse telepati ile iletişim kuracak noktaya evrimleşiyor insan. O zaman mı güzeldi yoksa şu zaman mı... Hep eskiler hasretle anılır. Gelecek, geçmişi aratır.

Eskiden insanlar daha mı iyiydi peki... Daha yardımsever, daha mı merhametliydi! Dostluklar daha bir sağlam mıydı acaba ve hoşgörü daha mı fazlaydı...!

Eskiden de var mıydı arkandan iş çevirenler, ekmeğinle oynayanlar. 

Torpilcilik, kayırmacılık peki? O senin adamın, bu benim adamım diye taraf tutar mıydı eskiden insanlar. Memleketlisini kayırıp, diline, dinine, inancına, rengine göre ötekileştirir miydi karşısındakini. Kan döker miydi fetih için, topraklarına çöker miydi mazlumların. Soyunu kurutur muydu izlerini silmek için, yakar mıydı, yıkar mıydı? Tecavüz eder miydi sabilere, eziyet eder miydi hayvanlara. Namus takıntısı ile kıyar mıydı kızlarına, öldürür müydü! Köle eder miydi kendine güçsüzleri, büyük mabetler inşaa etmeleri için ölümüne işe koşarlar mıydı. Üstünde hak iddia ederler miydi ve her türlü sapkınlığı yapmayı mübah görürler miydi kendilerine...!?

Evet

Eskiden de böyleydi, hatta daha beterdi. 

Şimdi de böyle. Sadece bir kılıf uyduruluyor artık. Yapılan her eziyetin afilli bir adı, masum bir sebebi oluyor.  Hayatın dikenli yolları bunlar.

Her adımda bir yerlerinize batar, acıtır, kanatır. Derinizi çizer, derin izler bırakır. Hayat böyle bir şey işte. Hayat güzel de hayatı kötüleştiren insanlar işte... 

Eskiden krallar, padişahlar vardı kulluk edilen, şimdi bu idareyi paraya yön veren büyük şirketler ele geçirmiş durumda. Bir kaç zenginin emrinde tüm dünya. Bağlamışlar elini kolunu, kıpırdayamıyorsun. Haraca bağlamışlar gibi seni sürekli ensende elleri. Azıcık başını kaldıracak olsan kafanı çamura gömüyorlar. Gıdan, enerjin, eğitimin hatta inancın bile onların güdümünde. Başındaki kuklalar gelen emirleri sana tebliğ etmek vazifesini ötesine 

geçemiyor. Miadı dolunca yenisi ile değiştiriliyor. Akıl oyunları işte, hayatın dikenli yolları.

Hayatta en önemli şey para oldu artık. Onur, haysiyet, insanlık, vicdan hakgetire. Paran yoksa açsın, paran yoksa sen de yoksun. Hayat yok. Omurgan iki büklüm, dilin yok, dinin yok, memleket yok. Elbette hayatta değer verilen şey para olunca insanlığın da bir anlamı kalmıyor. İnsanlar para için insanlıktan çıkıyor.

Öyle bir düzenin içine doğuyor ki artık her yeni can, olağan geliyor ve kimse yadırgamıyor bu simulasyonu. Kafesteki kobay fareleri gibi bitmeyen bir deneyin parçasıyız. Oyun içinde oyun, hayat içinde bambaşka bir hayat sürmeye çalışıyoruz. Hayatın dikenli yollarında düşe kalka ilerliyoruz, hayata tutunmaya, 

hayatta kalmaya çabalıyoruz, ileride başımıza daha neler geleceğini bilmeden...

Yalancı mıyım?