Yaşamak gerçek anlamda fiili bir faaliyeti ifade eder, buna HAYAT denir. Hayat sona erdikten sonra gönüllerde yaşamak diye bir kavram vardır ki ebedi bir varoluşun temsilidir, işte bu da MEMAT.
Anılarda yaşamak ve şarkılarda, şairin dizesinde, yazarın kaleminde, adı meçhul bir ressamın tualinde, antik bir heykel ve rölyefte, yada alelade bir günde, kimbilir hangi ruh hali ile, kurgulanmış veya spontane eski bir fotoğraf karesinde sonsuza dek yaşamak...
Fikirleriyle yaşar insan ve de cesareti ile, önderliği ve kudreti ile yaşar. Sanatçı sanatı, Zanaatkar eseri ile yaşar, bir öğretmen yetiştirdiği nesillerde, hükümdar merhameti ve adaleti ile.
Zalim, zalimce gömülürken tarihin
derinliklerine, iyiler destan yazar bu alemde. Elbette ki kötüler de yaşatılır hikayelerde, yalnız bir fark var ki bir nevi yardımcı oyunculuktur rolleri. Yani, nedir bu yardımcı oyunculuk biraz aç derseniz; Sadece iyileri övmek, iyiliğin önemini anlatmak ve adaletin tecellisini izah etmek için asıl oyuncuya replik veren, matematik karşılığı "etkisiz eleman", futbol literatürü ile forvete gol atması için topu paslayan.
Hala İsmail Dede Efendi'yi anarız şarkılarını dillendikçe ve Kemani Serkis Efendi, Mustafa Itri Efendi gibi nicelerini. O dönemlerde sanatkarlara "Efendi" diye hitap ederlermiş, ne büyük bir saygı, ne büyük bir hürmet. Demek ki yaşatılmaya değer bir meziyetler... O şarkılar ki söyledikçe dilden dile, hiç bir zaman ölmez ne bestekarı, ne söz yazarı. O şarkılar ki şarkıcılara bile ölümsüzlük bahşeder, seslendirenleri tarihe altın harflerle nakşeder.
Kitaplar da böyledir, okundukça asla
unutulmaz yazarları ve okudukça hayret ederiz ki günümüzde bile hala geçerlidir kuramları. İnsan, her dem aynı kurnaz ve işgüzar insandır çünkü ve doğru, doğrudur, doğru tektir, değişmez zamana göre. İster Tolstoy oku, ister Stefan Zweig, Victor Hugo veya Sabahattin Ali. Memat'a ermiş büyük bir değerdir artık hem eserleri, hem fikirleri.
Milattan önce bilmem kaçıncı yüzyılda yapılan tanrı heykelleri, Hitit'lerin arslanları, Maya'ların rölyefleri, Mısır'ın piramitleri, Sümer'lerin tabletleri ve günümüzde hala işlevini koruyan büyük mabetleri, kurnalarından buz gibi sular akan hayrat çeşmeleri... Kiminde ne tarih yazılıdır ne de bir isim, bilmesek te gıyabında anarız o büyük sanatkarları ve kadim medeniyetleri.
Şu bir gerçektir ki sanatçının fikir veya eserleri ancak sanata dönüştüğünde ölümsüzlüğe erişir, tıpkı Michelangelo, Leonardo Da Vinci ve de Mimar Sinan gibi. Alelade bir camii, han veya köprü değildir Mimar Sinan'ın yaptıkları;
inşasında büyük bir matematik dehası saklı olan son derece estetik sanat eserleridir. Hala çözülemeyen pek çok gizem ve akıl barındırır.
Gel de hayran olma yıllara meydan okuyan, büyük depremler atlatıp hala dimdik ayakta duran bu şaheserlere ve ustasına...
Her dem sevgi ve rahmetle yadederiz Mevlana'yı ve Şems'i. Mesnevi ve öğütleridir onları yaşatan. Kaç yüzyıl geçmiş aradan ve hala feyz alırız o yazılanlardan. Ve yine anlarız ki ister tasavvufi olsun okuduğun savlar, ister dünya edebiyatından; insan her dem insan, değişmez hiç tabiatı, insan aynı nankör insan.
Ya hayatta yaşarsın sadece, yada hem hayatta, hem mematta.
İşte HAYAT, işte MEMAT. Yaşamak veya sonsuza dek varolmak.
Yalancı mıyım?