Röportajlar

HATİCE DÖKMEN: “Yazma yolunda bir hayalimi gerçekleştiriyorum”

Abone Ol

Kum Gibi, Salı Ertesi, Kemik Çayı ve Âdemelması kitaplarının yazarı HATİCE DÖKMEN ile bir araya geldik. Yazmaya nasıl başladığından, kitaplarından, yazarlık atölyesinden ve bundan sonraki hayallerinden konuştuğumuz röportajımız sizlerle…

Hoş geldiniz Hatice Hanım, nasılsınız? Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Hoş buldum. İyiyim teşekkür ederim. Sizlerin de iyi olmanızdan ve aranızda olmaktan dolayı muyluyum. Hatice Dökmen iki kız evlat ve dört torun sahibi bir kadın. Bir iken kalabalık bir ailem olması en güzel zenginliğim. Edebi anlamda kim olduğuma gelince her söyleşide kendime görev addettiğim gibi, burada da aynı şeyi söyleyeceğim. Ernest Hemingway bile “Hepimiz kimsenin asla usta olamayacağı bir zanaatın çıraklarıyız,” demişken “yazarım” demek bana oldukça iddialı geliyor. Buna, yazma yolunda bir hayalimi gerçekleştiriyorum da diyebilirim.

Yazmaya ilk nasıl başladınız? Sizi teşvik eden biri ya da bir olay olmuş muydu?

Çocukluğumdan beri içimde bir türlü susturamadığım edebiyat aşkı, geçmiş yıllarımdaki hayat koşuşturması içinde hep bir hayal olarak kaldı. Ancak iki bin onlu yıllarda bu hayalimi gerçekleştirmeye başladım. Bir şeyin başladığı an tam da o zamandır diye düşünürüm. Yazma serüvenim için de demek ki zaman tam da o zamanmış. Beni teşvik eden oldu diyemem. Ancak, şimdi gökyüzünden beni izleyen sevgili eşim yazma hayalimin, yazma aşkımın şahidiydi ve bu anlamda hep yanımda oldu. Buradan ona sevgilerimi gönderiyorum. Şiir sevdalısıydı o. Şiirler yoldaşı olsun.  

Kitaplarınızdan bahsedelim isterim. 3 kitabınız var değil mi? Neler anlattınız kitaplarınızda?

Toplamda on kitabım var ama bilirsiniz birçok geçmiş usta yazarlarımızda da olduğu gibi bir yazar, yazarken gelişir ve donanır. Bende de öyle oldu. Muhtelif şiir, öykü ve deneme türünde yayımlanan kitaplarımdan sonra Dünya’nın kâbusu olan Pandemi sürecinde Destek Yayınlarından çıkan dört kitabımla tanınmayı tercih ediyorum. Bunlardan ilki “Kum Gibi” adlı romanım. Özellikle genç okurlardan büyük ilgi gören bu roman; Dara ve Meryem’in aşklarını konu alsa da derinliklerinde günümüz Türkiye’sinin ekonomik, politik, sosyal ve kültürel sorunlarına da yakın tarihi ele alarak bizlere iyi bir ayna olmaktadır. “Kum Gibi” kısa zamanda beşinci baskıya doğru yol alıyor. Bu benim için oldukça kıvanç verici. Kum Gibi’nin yayımlanmasından dört ay sonra yine Destek Yayınlarından “Kemik Çayı” adlı öykü kitabım yayımlandı. Ülkemizde bitmek ya da azalmak yerine gitgide artan kadına şiddet malumunuzdur ki en büyük sorunlarımızdan biri. Bu öykü kitabımda duvarların ardında kendi kimliklerini bulamayan; kendi labirentlerinde çıkışı göremeyen, tökezleyen, örselenen, sinen ve ayıp-suç-günah sarmalından çıkmak için yol arayan kadınlarımızı anlatıyorum. “Kemik Çayı” aynı zamanda öykü dili konusunda kendi kalemimi en sevdiğim kitaptır. Bu kitabım da üçüncü baskıya doğru yelken açıyor. 2020’nin sonunda yine Destek Yayınlarından yayımlanan “Salı Ertesi” adlı kitabım ise benim canımı en çok yakan kitaplarımdandır. Salı Ertesi’ndeki kahramanım Aziz benim yürek yaram diyebilirim. Ve bana kendini zorla yazdıran… Aziz küçük yaşta bir tecavüze uğrar, olayın tek şahidi olan annesi hem kendisini hem Aziz’i susturur. Aziz yıllar sonra yazar olur. Birçok şey yazar edebi anlamda ama bir türlü kendi yaşadığı travmaya dokunamaz ama bir gün geçer bilgisayarın başına tek tek yazar içindeki fırtınaları. Bilirsiniz Pedofili insanların kapalı kapılar ardında yaşadıkları bir travmadır ve hep susulur. Ama bu travmanın yaşandığı az sayılmayacak kadar kapalı kapı olduğunu da yok sayamayız. “Salı Ertesi” adlı bu romanım da yakın tarihe tanıklık etmektedir aynı zamanda. Bu kitabı okuyan genç okurların yanısıra ebeveynlerin de çok etkilendiğini bana dönüşlerindeki samimiyetten anlayabiliyorum.  

Son kitabınız “Âdemelması” şimdi fırından yeni çıkmış olarak raflarda. Kitabın kahramanı Yıldız ile Antalya’da tanıştığınızı okumuştum. Yıldız’ın yaşadıklarını mı anlatıyor kitap?

Evet. Son çocuğum da yaşam yolculuğuna başladı. Bu arada dikkatli bir okur olduğunuzu da söylemeliyim. Çünkü hiçbir şey dikkatinizden kaçmıyor. Evet. Âdemelması adlı son kitabım olan romanımın kahramanı Yıldız ile Antalya’da tanıştım ve iyi ki tanıştım. Çünkü Yıldız sadece bir kadın kahraman değil, aynı zamanda birçok kadının aynası niteliğinde bir kahramanım. Bilirsiniz çoğu kız çocukları babalarına âşıktır. Hatta yapılmış birçok bilimsel çalışmalarda kız çocuklarının babaları modelinde bir erkeğe âşık oldukları üzerine tezler vardır. Yıldız da babasına âşıktı. Her şey babasının bir gün işine gider gibi evi terk edip bir daha dönmesiyle başlıyor. Yıldız asi, dominant bir kadın ama bir o kadar da kedi gibi sevgiye aç bir çocuk var içinde. Ruhundaki gel-gitlerin dışa vurumu da çok haşin. Hasılı birçok kadınının durup bir aynaya bakacağı, birçok erkeğin de yutkunup kendine döneceği bir kitap bence Âdemelması. Bütün kahramanlarımın bende çok özel yerleri vardır ve onlar ben ölene kadar hep benimle olacaklar ama bir kadın olarak ben de Yıldız karakterine baktığımda her kadın gibi aynaya bakma ihtiyacı hissediyorum. Kitap kapağında da dediğim gibi tüm kadınların içinde biraz Lilith, biraz Havva var bence. 

Bir de yazarlık atölyesi eğitmenliği yapıyorsunuz. İsteyen herkes sizden eğitim alabilir mi? Bu atölyede neler öğreniyoruz?

Bu konuya değinmeden önce yazarlık atölyesi ya da yaratıcı yazarlık atölyesi konusunda interneti taradığımız zaman şöyle bir ifade ile karşılaşıyoruz; Pratik olarak var olmayan ancak var olması muhtemel bir durum ya da olay üzerine, tamamen özgün bir kurgusal yapı ve üslup ile yazmaktır. Kısacası size ait olan yeni bir şey olmasıdır. Ülkemizde “Yaratıcı Yazarlık” olarak anıldı ve öylece de kabul edildi. Oysa orijinal adı olan “Creative Writing” cümlesini “Yaratıcı Yazım” olarak çevirmek durumundayız ya da “Yaratıcı Yazma” veya “Yaratıcı Yazı” da diyebiliriz.  Birçoğumuz yazmak isteriz. Hatta karaladığımız bir şeyler de yok değildir. Ve ben her söyleşimde dediğim gibi herkesin yazmasından yana olduğumu hatta kadınlarımızın özellikle yazmalarını istediğimi söylerim. Çünkü okuma özürlü bir ülkede bir kişi eğer yazıyorsa aynı zamanda beslenmek amacıyla başka kitaplar da okumak zorundadır. Böylece okur sayısını yükseltmek de olasıdır.  Buraya kadar iyi hoş da; o binlerceyazar arasında bizi farklı kılacak olan ne, ya da binlerce yazar arasında bizim yazdıklarımızı farklı kılacak olan ne? İşte buna yanıt bizi “yaratıcı yazma” dediğimiz yere getiriyor. Farklı yazmak, özgün yazmak, yazdıklarımızı okuyucuya daha iyi geçirebilmek, yaratıcı yazma sürecini getiriyor. Yaratıcı yazma süreci çok çok kitap okuyarak da edinilebilir ancak günümüzde o kadar hızlı yaşıyoruz ki yapacağımız eylemlerimizde aynı hızla olsun istiyoruz. İşte tam bu noktada yazarlık atölyeleri devreye giriyor. Hayalimizde bir yazar olmak, kitap çıkarmak gibi düşünceler varsa atölyeler bu konuda oldukça etkili oluyor. Yazmanın yolunu yordamını öğreterek kişiye zaman kazandırıyor ve daha bilinçli bir şekilde yazım hayatına girmesini sağlıyor. Tabii ki her yaştan, her cinsten yazmanın yolunu yordamını öğrenmek isteyen tüm bireyler bu atölyelerden yararlanabilir.

Yazmak sizin için ne ifade ediyor? Yazar olarak anılmaktan mutlu musunuz? Duygularınızı öğrenmek isterim.

Çok şey ifade ediyor. Genelleme yapacak olursam, yazmak önceleri benim için bir hayaldi ama şimdi yaşama sebebim oldu. Yazmak; içimizi sağalttığımız bir terapidir bence. MargueriteDuras yazma üzerine “Yazmak, aynı zamanda susmak, söylememek, sesini kesmek demektir, gürültüsüz haykırmaktır.” derken, Emile Zola “Ancak yazıya geçmiş düşüncenin değeri vardır; geri kalanlar boş çırpınmalardan, rüzgârın alıp götürdüğü bir saatlik hayallerden başka bir şey değildir.” diyor. Blaise Cendrars ise “Yazmak, yaşamak demek değildir; yaşamanın dışına çıkmaktır.” diyerek benim söylemek istediklerime güzel birer rehber oluyor.  Uzun yıllar kendimi yazar olarak adlandıramadım. Bunu söylemekten hep utandım ama artık son zamanlarda gururla yazarım diyebiliyorum. Ve elbette ki yıllarca hayalini kurduğum bir isimle anılmak beni oldukça mutlu ediyor.

Bundan sonraki hayalleriniz neler?

Önceki sorunuzda da dediğim gibi benim hayalim yazmaktı ve yazıyorum. Ve tabii ki bundan sonraki hayallerim de yazmak, yazmak ve yazmak üstüne. Günlük yaşam koşuşturması, atölyeler, edite edilecek dosyalar yarışı içinde kendi dosyalarıma ağırlık vermek konusunda oldukça kısıtlı olsam da yarı başlamış olan iki kitap projem var. Onları da bir an önce sonuçlandırmayı hayal ediyorum.

Keyifli sohbetiniz için çok teşekkür ederim. Son olarak neler söylemek istersiniz?

Tüm Dünya ve kendi ülkemiz adına huzur ve barış dolu günler dilerken, okurlara okuyun, okuyun, okuyun diyorum. Kitap okumayan bir toplumun asla barış ve huzuru bulamayacağına inananlardanım. Sohbet için ben de size çok teşekkür ederim.  Sevgiyle ve huzurla…