Kur’an bize yeter diyerek, Hadis’e dudak bükenler; öğrencinin kitabını kabul edip,

Öğretmene ihtiyaç ve lüzum yok diyenlerin durumuna düşerler.

Oysa ders kitabı varsa, öğreteni yani öğretmeni de olacak.

Bu gibiler, işçiye evet ama, ustaya ne gerek var gibi, gülünç bir vaziyet arz ederler!

Askere evet ama, komutana ihtiyaç yok kabilinden, mantıksız fikir yürütmüş olurlar!

Hukuk kitapları var ve türkçe yazıldıkları, herkes de okuyabildiği hâlde,

Neden insanların avukatlara başvurmak zorunda kaldıklarını düşünmeyenlerdir!

Bir âyeti düşünürken, müfessirlerin aklına, o konuyla ilgili olarak, belki yüzlerce âyet geliyor.

Aynen bunun gibi, avukat ve hâkimlerin de aklına konularıyla alâkalı olarak

Sayısız kanun maddeleri geliyor.

Karar vermek için hepsini göz önünde bulundurmaları gerekiyor.

Halbuki, bütünü bilmeyen parçayı anlayamaz. Çünkü, bir kanun;

Aynı zamanda sayısız kanun maddelerinin de şümûlüne girer. Onları da alâkadar eder.

Bu incelikleri ise, ancak kanun adamları ve avukatlar bilir.

Zaten avukat bürolarının açılış sebepleri de bu yüzden değil mi?

Nitekim, Kur’an tek bir cilt olduğu hâlde,

İçeriklerini anlatan onlarca cilt tefsirler yazılmış ve hâlen de yazılmaya devam edilmektedir.

Çünkü sadece âyetlere bakarak, İslâm’ın tatbikini bilemeyiz.

Meselâ Kur’an’da namaz emri var ama, nasıl kılınacağını,

Hz. Muhammed’in bu hususta bizlere örnek oluşuyla öğrenebiliyoruz.

Meali verilen âyetlerin muhteviyat ve içeriklerinde, bir hakikat değil, sayısız gerçekler var.

Âyetleri anladıkça, anlıyamadıklarınızın daha çok olduğunun farkına varıyorsunuz.

Nasıl ki, kuyudan su çektikçe dibinden kaynaması devam eder ve bir türlü suyu eksilmez.

Aynen bunun gibi, âyet kuyusunun suyu hükmünde olan mâna suları da, çektikçe artar.

Çünkü Kur’an; ezel ve ebed sultanı olan Zât’ın,

Yani Yüce Allah’ın geçmiş ve geleceği içine alan Kelâm Hazînesi’nin Mâna Kuyusu’dur.

Kaldı ki, mâlûmat ilim değildir. Zira bilgi edinmek kolay.

Fakat o bilginin kullanılacağı yer ve zamanı tespit ve tayin etmek çok zor.

Nitekim “Her söylediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu söylemek doğru değil.”

Hükmü boşuna söylenmemiştir. Evet soyut olarak bilmek mümkün;

Fakat onu yerli yerinde kullanmak; işte bütün mesele bu.

X

“Allah’a ve Resul’e itaat edin. Bir şey hakkında çekişirseniz,...

Onu Allah’a ve Resulü’ne arz edin (onu Kur’an ve Sünnet’le halledin).” (Nisa-59)

“Kim Peygamber’e itaat ederse muhakkak Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa-80)

Çünkü Hz. Peygamber ki:

“Kur’an’ın örnek uygulayıcısı (ancak) odur.

... Buyrukları da, Kur’an’ın ruhuna uygun olup yalnız kendi zamanıyla kayıtlı değil,

Bütün zamanlarda geçerlidir.

Çünkü ona Kur’an’ı açıklama yetkisi verilmiş ve hikmet öğretilmiştir.

Sağlam kaynaklardan gelmiş hadislerine itibar etmeyip, yalnız Kur’an’a dayandığı iddiasıyla

Peygamber’i sadece bir aracı kabul etmek, kâfirliğin ve dinsizliğin bir köprüsüdür.

Çünkü hayat dini olan İslâm, Allah’ın bildirmesi

Ve Resulü’nün açıklama ve uygulamasıyla meydana gelmiştir.

Âyette belirtildiği üzere Allah’a itaat ve sevgi;

Resulü’ne, onun hadis ve sünnetine uymakla gerçekleşir.

Kim de onlara gönül rahatlığıyla teslim olmazsa, iman etmiş sayılmaz.”

(Prof. Dr. Hasan Tahsin Feyizli)