Yavuz Sultan Selim, bir gün hocası Hasan Can’a sorar; “Uzun geceler rüyasız geçmez, bu uzun gecelerde ne rüya gördün?” Hasan Can cevaben derki; “Ben rüya görmedim, ancak biraz evvel bana kapı ağası sizin için gördüğü rüyayı anlattı bende dinledim ve size anlatmamı istedi rüya şöyledir; “Efendim nurani kılıklı birkaç kişi kapı ağasının evine gelir. Bunlar Hasan Ağa’ya: Ben Ali bin Muttalibim. Bunlarda Peygamberimizin yakınları Ebubekir, Ömer, Osman’dır. Git Selim Han’a haber ver Haremeyn hizmeti ona sipariş oldu” der.  Yavuz Sultan Selim; “Ne dersin Hasan Can, sen bu rüyayı nasıl tabir edersin?” deyince Hasan Can derki; “Tabire lüzum yok sultanım, rüya ortadadır. Sizin Mısır’a gitmeniz şart oldu. Mısır’ın fethi size müjdelenmiş.” Yavuz çok heyecanlanır ama belli etmez. Bir sabah erkenden Mısır’a gitmeye karar verir, askeri yola koyar, etrafındaki vezirler derler ki; “Sultanım ne zaman karar verdiniz, hiç kimse duymadı.” O zaman Yavuz derki; “Yapacağınız hayırlı işler için; bıyığınızın karar verdiğini sakalınız duymasın” bu anlamlı ve planlı büyük sultanın ne kadar haklı ve yerinde bir söz olduğunu zaman içinde yaptığı seferlerde ispatlamıştır. Günümüzde de geçerli, tecrübe edilmiş bir sözdür.
Bugün 28 Ocak, yani 497 yıl önce 1517’de Osmanlı Ordusu Ridaniye Savaşı’nda Memluk Orduları’nı yendi ve Kahire’ye girdi. Bu savaşın ardından, halifelik Osmanlılara geçti. Hilafet veya Halifelik, İslami yönetime verilen isim. Halife ise Hilafet makamındaki kişi. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in vefatından sonra ilk halife Hz. Ebu Bekir’den itibaren Halifeliğin kaldırılmasına kadar geçen zaman içerisinde; Dört halife (4), Emeviler(14), Abbasiler(37), Memluklar(18), Osmanlı (28), Türkiye Cumhuriyeti(1) olmak üzere toplam 102 kişi halifelik makamında bulunmuştur. 
Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in 1517 de Mısır’ı alıp Memluklular dönemini son vermesiyle Hilafet Osmanlı’ya geçmiştir. İlk Osmanlı Halifesi Yavuz Sultan Selim olurken son Osmanlı Halifesi Sultan Vahideddin’dir.
Hilafet Osmanlı’ya geçiş şekli şöyledir. 1516 Ağustos’undan beri Sultan Selim Han’ın yanında bulunan son Abbasi Halifesi, III. Abdülaziz el-Mütevekkil-al-Allah Muhammed’in, Kahire’den Osmanlı merkezine gönderilen Câmi’ül-Ezher Medresesi ve İstanbul’daki âlimlerin rızasıyla alınan ortak kararla, Osmanlı padişahlarına Sultanlık ünvânı ile beraber, İslâm âleminin etrafında toplandığı “Hilâfet” makamı da verilmesiyle geçmiştir. Yani Halifeliğin alametlerinden olan “Kutsal Emanetleri” İstanbul’a getirmiş; Ayasofya Cami’inde yapılan dini törenle de Yavuz’a teslim edilmiştir. Osmanlı, Mısır’ı aldığı zaman son halifeden hilafet hakkını uhdesine almamış, kendi haline bırakmış İslam’ın mukaddes şehirleri olan Mekke ve Medine’yi topraklarına katmayı hatırından bile geçirmemiştir. Osmanlı Hanedanı’nın İslam’a bağlılığı, can bağlılığıydı. “İla-i Kelimetullah” uğruna Avrupa’ya yaptığı akınlarla gittiği her yerde İslam’a şan ve şeref katmıştır, gittikleri yerlerde adaletle idare etmişlerdir. Mekke Medine’yi hiçbir zaman zorlamamış, tersine bu mukaddes şehrin seyitleri, şehrin anahtarlarını Yavuz Sultan Selim’e “Hakimül-Haremeyn” hitabıyla sundukları zaman, koca Osmanlı hükümdarı; “Hayır” demiş. “Hakümül Haremeyn değil, Hadimül Haremeyn! Yani ben bu kutsal şehrin hâkimi değil, hizmetkârıyım!” demekten de gurur duymuştur. Kâbe’nin örtüsündeki ayetleri altınla işletmiş ve Kâbe’nin duvarlarını her hac mevsiminde gül suyu ile yıkattırmıştır. Dahası, Kâbe’deki yağmur sularının aktığı su oluklarını bile altından yaptırmıştır. Ayrıca “Kutsal Emanetler” dairesinde 24 saat hiç durmaksızın 24 imam görevlendirerek Kur’an-ı Kerim’in okunmasını emretmiştir. Asıl takdire şayan olanı ise 1517 yılından benim bu yazıyı yazdığım saatte ve de siz bu yazıyı okurken ve de sonrası 497 yıldır, Kur’an-ı kerim susmadı. İstanbul’daki ihtilallar ve işgal günleri dâhil bu mübarek kitap hep okundu. Cumhuriyet kuruldu aynı şekilde kutsal kitap susmadı. Aman Allah’ım bu güzel sevgiye kim hayran olmaz ki!
Osmanlı imparatorluğunun son bulmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve son halifesi Abdülmecit’dir. 18 Kasım 1922'de halife seçilmiş 3 Mart 1924'te halifelik lağvedilip hanedan üyelerinin yurt dışına çıkarılması kararı alınmıştır. İslâm devletinin kuruluşundan Osmanlı Devletinin son Padişahı Sultan Vahideddin’e kadar, hilafet devlet idaresinde esas alınmış ve devlet ona tabi kılınmıştır.
Kısacası; dün Osmanlı, bugün cumhuriyet yönetimi kuruluşundan bugüne kadar, Osmanlı’nın atası Süleyman Şah’ın Türbesi’nin, Lozan Antlaşması’nda Türk toprağı olması maddesi şartı dâhil, İslam’ın kutsal değerlerine sahip çıkmakta asla geri durmamıştır. Böylece hem Yavuz anmış olmak için hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin manevi değerlerimize nasıl sahip çıktığını anımsatmak istedim. Diyorum ki; yani biz Osmanlıyız, yani biz Cumhuriyetiz biz ayrılmaz bir kültürel bütünüz,  bu bütün herkes tarafından böyle biline!.