Oğuz Çetinoğlu: Verimli bir ekonomi için, vasıflı işgücünün vazgeçilemez bir unsur olduğu biliniyor. Vasıflı işgücü için 50 – 60 yıl önce ‘usta’ yönetiminde, -tâbir yerinde ise- ‘tezgâh eğitimi’ yeterli idi. Günümüzde ise ‘meslekî eğitim’ veya ‘meslekî teknik eğitim’ zaruretinden söz ediliyor.

Röportajımıza; ‘meslek’, ‘meslekî eğitim’ ve ‘meslekî teknik eğitim’ kavramlarının târifi ile başlayabilir miyiz?

Prof. Dr. Erdal Kerey: Türk Dil Kurumuna göre meslek; ‘Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş…’ olarak târif edilmiştir.

Meslekî eğitim (Meslekî eğitim ve öğretim veya Meslekî ve Teknik eğitim), ‘Belirli bir konuda ticaretle veya meslekle ilgili işlere, kişileri hazırlamak için genellikle akademik olmayan, çoğu zaman geleneksel özellikler gösteren eğitim’dir. Öğrencilere eğitimini gördüğü meslekle ilgili bilgi, beceriler kazandırılır ve o işle ilgili usuller, metotlar öğretilir.

Çetinoğlu: Meslek eğitimi veya meslekî teknik eğitim görmüş eleman açısından Türkiye’de durum nedir?

Prof. Kerey: Ülkemizdeki sanayiciler özellikle son 20 yıldır kalifiye eleman veya piyasa tâbiri ile usta sıkıntısı çekmektedir. Bir başka ifâde ile ülkemizde meslek eğitimi veya meslekî teknik eğitim görmüş eleman açığı vardır.

Çetinoğlu: Okullar mı yetersiz?

Prof. Kerey: Ülkemizde 600 civarında meslek yüksekokulu ve 1000 civarında meslek lisesi bulunmaktadır. Ülkemizdeki problem hem meslek yüksek okullarından hem meslek liselerinden mezun olan teknik elemanların sanayi ve hizmet sektöründe değil de, başka işlerde çalışmaları veya yüksek öğrenime devam etme gayreti içerisinde olmalarıdır.

Çetinoğlu: Türkiye’de vasıflı eleman ihtiyacı nasıl karşılanıyor?

Prof. Kerey: Kalifiye elemanlar, örgün ve yaygın eğitim olmak üzere iki kanaldan eğitilmektedir. Örgün mesleki teknik eğitim; orta öğretim seviyesinde üç ile beş yıllık eğitim süreli bütün meslek liseleri (Anadolu Teknik Lise, Anadolu Meslek Lisesi, Ticaret Meslek Lisesi, Denizcilik Teknik Lisesi v.b.) ile mesleki eğitim merkezleri tarafından gerçekleştirilmektedir. Ticaret odaları, valilikler, belediyeler, halk eğitim merkezleri, meslek odaları, vakıflar, dernekler, özel şirketlerin kurduğu firma içi eğitim merkezlerinde de her seviyede meslekî teknik eğitim verilebilmektedir. Ayrıca sanayi sitelerinde kurulması mecburî olan çıraklık eğitim merkezleri de bu konuda Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak hizmet vermektedir.

Örgün mesleki eğitim öğrenci tercihlerine bağlı olarak lise eğitimi ile başlamakta yüksek öğretim ile devam etmektedir. Yükseköğretim de ara eleman tanımındaki iş gücü arzı meslek yüksekokulları tarafından karşılanmaktadır. İstihdamda ekonomik talebin beklentilerine doğru şekilde cevap verebilen bir ‘meslekî eğitim’ altyapısının kurulmasında alınan eğitime bağlı olarak sahip olunan belge ve kazanılan meslek ilişkisinin doğru kurulmuş olması önemlidir. Alınan eğitimler sonrasında sahip olunan ‘belge’nin (diploma, sertifika v.b.)  istihdam imkânı oluşturmada etkisi olmadığında, bu durum, eğitiminin iktisadî talebe uygun hazırlanıp hazırlanmadığının tartışmasını da beraberinde getirmektedir. Bu sebeple eğitim kurumlarının hazırlamış oldukları eğitim programlarının belirli standartlarda oluşması, günün değişen şartlarına, teknolojik gelişmelere cevap verebilen bir içerik taşıması diğer bir deyimle sürekli güncellenmesi gerekmektedir. Bu sebeple eğitim kurumlarının ilgili sektörler ile sürekli iş birliği içerisinde olması şarttır. Sektörle kurulacak iş birliği öğretim elemanları açısından da sektörel bilgi birikimlerinin artmasına imkân sağlayacaktır. Yıl içinde ve yaz dönemlerinde işletmelerde yapılan stajlar da öğrencilere doğru planlandığı takdirde çok büyük katkıda bulunacaktır.

 Çetinoğlu: Usta çırak ilişkisi ile yetişmiş vasıflı eleman ihtiyacındaki duruma da bakabilir miyiz?

Prof. Kerey: Ülkemizde son yirmi yılda özellikle sanayi ve hizmet sektörü yeterince iyi beceriler edinmiş ve iş disiplini olan teknik eleman/usta bulamamaktan yakınmaktadırlar. Yükseköğrenim ve orta öğretim seviyesinde meslek kazandıran okullardaki beceri eğitiminin yetersizliği yirmi yıldır devam ettirilen katsayı uygulamasına bağlanamaz.

Çetinoğlu: Çözüm nasıl bulunacak?

Prof. Kerey: Kalifiye eleman probleminin kendi meslek liselerine veya meslekî-teknik eğitim merkezlerini kurarak halletmeye çalışan sanayicinin köklü çözüm önerileri şunlardır:

-Bölgelere göre sanayi envanteri çıkarılmalı, meslek liseleri bu envantere göre açılıp, iller arasındaki dağılımı buna göre yapılmalıdır.

-Meslek liselerinde Türkiye’nin büyüme dinamikleri esas alınarak sanayinin ihtiyaçlarına yönelik eleman yetiştirilmesine ağırlık verilmelidir.

-Meslek lisesi mezunlarını uluslararası pazarda rekabet edebilecek sertifikalar verilmelidir. Tabii bunu yaparken bu liselerin milletlerarası standartlara uygunluğunu gerçekleştirilmelidir.

Çetinoğlu: Vasıflı elemanlar milletlerarası projelerde iş bulabiliyorlar mı?

Prof. Kerey: Meslekî Yeterlilikler Kurumu (MYK) kuruluşunun temel görevi AB ile uyumlu ‘millî meslekî yeterlilik sistemini kurmak ve işletmektir. Kurum bu görevlerini Millî Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu, işçi, işveren meslek kuruluşları ve diğer ilgili kurumlarla işbirliği yaparak yerine getirmektedir.

MYK’nın temel görevleri bağlamında, meslek standartlarının belirlenmesi öncelik arz etmektedir. MYK’nın en önemli görevlerinden biri, Türk iş gücünün meslekî yeterliliklerinin milletlerarası seviyede tanınmasını sağlamaktır. Dolaysıyla verilen sertifikaların kalite teminatının sağlanması gerekmektedir. Bu da Avrupa Akreditasyon Birliği bünyesindeki çok taraflı tanıma anlaşmasına taraf olan akreditasyon kuruluşları aracılığıyla sağlanacaktır.

Son yıllarda özellikle yurt dışında aldığı inşaat projelerine yoğunlaşan TEKFEN İnşaat’ın insan kaynaklarından alınan bilgiye göre işe alınanların % 90’nı yurtdışı projelerinde istihdam edilmektedir. Dolayısıyla işsiz kalifiye elemanlarının mesleki eğitimden geçirilmesi ve belli sertifikaların alınması şarttır. Türkiye de ihtiyacı kadar eğitimli eleman bulamayan şirket tercihini Hindistan, Endonezya ve Filipinler uyruklu teknisyenlerden karşılamaktadır. 

Çetinoğlu: Meslekî eğitimde sanayi-eğitim kurumu-devlet iş birliği konusundaki görüşlerinizi lütfeder misiniz?

Prof. Kerey: Meslek Yüksek Okulları (MYO) bünyesindeki bölümler ile hitap ettiği sektörler üniversitelerde buluşmalıdır.

Sektördeki profesyonellerin ihtiyaç duyduğu eğitimler üniversite-sanayi ortamında gerçekleştirilmelidir.

Sektörlerin kendi istediği nitelikteki iş gücünün meslekî eğitim veren kuruluşlarda kendisinin yetiştirmesine imkân tanınmalıdır.

MYO ve meslek liselerindeki eğiticilerin yarıyıl ve yaz tatillerinde sektördeki gelişme ve değişmeleri tâkip etmeleri maksadıyla işletmelerde eğitim almaları sağlanmalıdır.

Nitelikli iş gücünün sektör talebine göre yetiştirilmesi ve sürekli geliştirilmesi için mesleki eğitim veren kurumlarda sektör temsilcilerinden oluşan sektör danışma kurulları oluşmalıdır.

Staj ve bunun gibi iş yerinde beceri kazandırma faaliyetlerinde öğrencilerin sigorta ve maaş ücretleri Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelere (KOBİ) yük getirmektedir. Hukukî düzenleme ile bunun gibi giderler iyileştirilmeli ve devlet tarafından ödenmelidir.

Okulların doğrudan ekonomik değer üreterek eğitimin finansmanında katkıda bulunmaları sağlanmalıdır.

Mesleki eğitimin içinde yabancı dil eğitimine ağırlık verilerek iş gücünün milletlerarası dolaşımına imkân sağlayacak uygulamalar yaygınlaştırılmalıdır.

Meslekî ve teknik eğitimini, dar gelirli öğrencilerin tercih ettiği kurumlar olarak gören bakış açısının değiştirilmesi ve meslekî eğitime itibar kazandırılması gerekmektedir.

 Çetinoğlu: Meslekî eğitim alanında donanım, kemiyet ve keyfiyet itibâriyle öğretim kadrosu ve öğrencilerin tercihleri açısından, dünya ölçülerine göre Türkiye ne durumdadır?

Prof. Kerey: Türkiye de ortaöğretim içerisinde meslek liselerinin payı % 35 tir. Gelişmiş ülkelerde ise %70’lere yakındır.

Meslek liselerinde mezun olan öğrenci sayısı 600.000’e yakındır, ancak bunların % 7’si istihdam edilmektedir. Ayrıca istihdam edilen öğrencilerin % 43’ü kendi alanlarında değildir. Ancak bu rakamlar İmam Hatip Okullarının sayısı artmasıyla gerçek anlamdan farklıdırlar. Teorik olarak İmam Hatip Okulları meslek okulu olarak sayılsalar da uygulamada durum farklıdır.

Meslekî eğitim ile öğrencilerin kabiliyetleri arasında uyum problemi yaşanmaktadır. Meslek lisesi öğrencileri arasında işsizlik oranı yüksek olması ve iş sahibi olanların ve kendi mesleklerinde istihdam edilmemeleri en önemli sebebi bu uyumsuzluktur. İkinci problem ise eğitim müfredatının piyasa ihtiyaçlarını karşılayacak bir nitelik taşımıyor olmasıdır.

YÖK’ün yaptırdığı istatistikte MYO’ları % 85’i ilçelerde ve beldelerde, %10-15’i il merkezlerindedir. Diğer bir deyimle MYO’ların önemli bir kısmı bu öğrencileri istihdam etme kabiliyeti olmayan sanayileşmemiş bölgelerde açılmış olmasıdır.

MYO’ların yürüttüğü programlar yerel ihtiyaçları karşılamaktan ziyade birbirini takip eden, birbirini tekrar eden programlardan oluşmasıdır.

Örgün Eğitimden bağımsız İŞKUR’un 2002 yılından beri ihale yolu ile mesleki eğitim programları gerçekleştirdiğini biliyoruz. Başlangıçta istihdam garantili olmayan bu programların şekli ve muhtevâsı değiştirilerek istihdam garantili hale getirilince bu potansiyel %4-5’ler den % 40-45’lere kadar yükselmiştir. Ancak bu zorlama meslekî eğitim programlarının yapılamamasına ya da düşmesine sebep olmuştur.

Çetinoğlu: Meslekî eğitimde usta-çırak ilişkisinin yeri ve rolü nedir?

Prof. Kerey: 19. yüzyıldan itibaren esnaf merkezli meslekî eğitimin yanında, seri üretim merkezli belli işler için eğitimler verilmeye başlandı. Günümüzde işgücü piyasası daha özel hâle gelmesine rağmen, meslekî eğitimler kamu eğitiminin bir parçası olarak ortaöğretim seviyesinde çıraklık sistemiyle ilişkili olarak çoğunlukla devlet tarafından verilir. 19. yüzyıldan önce hatta 20. yüzyılın başlarında Osmanlı’daki Ahilik geleneği çerçevesinde usta-çırak ilişkisi son derece önemli  idi. Hatta atasözlerimize ‘eti senin, kemiği benim’ deyimi çıraklar için kullanılmıştır. Bâzı mesleklerde bu durum halen gereklidir.  

Çetinoğlu: Meslekî eğitim hangi yaşlarda başlamalı?

Prof. Kerey: Atasözlerimizde de belirtildiği gibi ‘Ağaç yaşken eğilir’ cümlesindeki gibi, kanunlar gereği 4+4’ten sonra başlamalıdır.

Çetinoğlu: Ülkemizdeki mevzuata göre meslek liselerinden mezun olanların, mezun oldukları alanda mühendislik fakültelerine girme imkânları var mı?

Prof. Kerey: Uzun yıllardan beri meslek liselerinden mezun olanlar kendi alanlarında önce imtihansız geçişle meslek yüksek okullarına, daha sonra dikey geçiş imtihanına girerek mühendislik fakültelerine girmekteler.

Çetinoğlu: Yatırım şartlarının ağırlığı sebebiyle vakıf üniversiteleri, sosyal alanda eğitim veren fakülte veya bölüm açmayı tercih ediyorlar. Bu durum, üniversite seviyesinde yetişmiş meslekî teknik eleman ihtiyacının karşılanmasından engel teşkil ediyor mu?

Prof. Kerey: Evet, teşkil etmektedir. Bir derslik bir de power point sunum için projeksiyon cihazı sosyal alanlar için yeterlidir. Uygulama gerektiren teknik alanlar için laboratuvar kurmak, hele hele bunları 3-5 yılda bir güncellemek ekonomik açıdan maliyetlidir.

Çetinoğlu: Ülkemizde hangi alanda ne kadar teknik eleman ihtiyacı olduğu belirlenmiş midir?  

Prof. Kerey: Böyle bir istatistikle karşılaşmadım.

Çetinoğlu: İşverenlerin meslekî teknik eğitim almış personele yaklaşımları nasıldır? Gözlemlerinize göre onlar mı tercih ediliyor yoksa usta-çırak ilişkisiyle yetişenler mi?

Prof. Kerey: Gözlemlerime göre işverenler meslekî teknik eğitim almış personeli tercih etmektedirler.

Çetinoğlu: Ülkemizde meslekî teknik eğitim verilemeyen alan var mı?

Prof. Kerey: Bildiğim kadarıyla tarım sektöründe meslekî teknik eğitim verilmemektedir.

Çetinoğlu: Meslekî teknik eğitimde yığılmalar ve açıklar sebebiyle doldurulamayan kontenjan var mı?

Prof. Kerey: Var.

Çetinoğlu: Sebebi nedir?

Prof. Kerey: Meslekî teknik eğitiminde doldurulamayan kontenjanlar okulun açıldığı bölgenin istihdam şartları dikkate alınmadan açılan bölümlerden kaynaklanmaktadır.

Çetinoğlu: Meslek okullarında öğrencilerin genel kültür açısından zayıf kaldıkları görüşüne katılıyor musunuz?

Prof. Kerey: Evet, katılıyorum.

Çetinoğlu: Muhterem Hocam, sizinle Türkiye’nin kalkınma ile yakından alakalı, çok mühim bir meselesini konuştuk. Verdiğiniz doyurucu ve ufuk açıcı cevaplar için çok teşekkür ederim. Sorularla sınırlı kaldığınız için ve zaman darlığı sebebiyle temas etmek imkânı bulamadığınız veya ‘teferruat’ olarak kabul ettiğiniz için yer vermediğiniz hususlarla alakalı olarak detaylı bilgilere sâhip olmak isteyenlere tavsiye edebileceğiniz kaynaklar var mı?

Prof. Kerey: Elbette var. Şunları tavsiye edebilirim.                                                                                         

 

1- GÜNAY, D. 2010, MYO’larının iş dünyasına entegrasyonu ve istihdam politikalarına katkısı sempozyumu.15 Mayıs 2010. Açılış konuşmaları, s. 14-19. Okan Üniversitesi, İstanbul.

2-KOBAN, E. 2010,Uygulamalı Meslekî Eğitim ve Beykoz Lojistik MYO’da Endüstriye Dayalı Öğrenme. Akademi Beykoz, Beykoz Lojistik MYO yayını, s.88-89.

3-KALİFİYE ELEMAN “ARA”MAKLA BULUNMAZ. 2010. Mesleki Eğitim Dergisi. S.28-33. Bahçeşehir Üniversitesi.

4-DİNÇER, Ö. 2010, MYO’larının İş Dünyasına Entegrasyonu ve İstihdam Politikalarına Katkısı Sempozyumu. 15 Mayıs 2010. Açılış Konuşmaları, s 19-25.Okan Üniversitesi, İstanbul.