Röportajlar

Gülderen Çetin: En büyük sevdam, okumak ve yazmaktır

Abone Ol

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Gülderen Çetin kimdir?

Ben; 56 yaşında, evli, iki evlat, dört torun sahibi ev hanımı bir anneyim. Sivas'ta doğdum, büyüdüm. İlk ve orta öğrenimimi orada tamamladım. Evlendikten sonra eşimle Kayseri’ye yerleştik. Çok uzun yıllardır Kayseri'de ikamet etmekteyim.

Yazın hayatınız nasıl başladı?

Yazmak, benim için bir tutku. En büyük sevdam, okumak ve yazmaktır. Çok küçük yaşlardan itibaren içime işlenmiş bir sevgi. Uzun yıllar kitaplar okudum, kendimce de yazmaya çalıştım. Çocuklarım büyüyüp kendi yuvalarını kurunca çok sevdiğim yazarlık yolculuğuma başladım. Bir kadının yaşadığı acımasız düzende çırpınışını anlattığım töre, adet ve gelenek üçlemesinde yanlış inanışların topluma açtığı derin yaraları ele aldığım "Mercan" isimli kitabımla birkaç yıl önce ciddi olarak yazın hayatıma ilk adımlarımı attım.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz?

Hayatın içinden, gerçek yaşanmışlıklardan, toplumun kanayan yaralarından, eskilerin muhteşem güzelliklerinden, anıların bizlere bıraktığı izlerden esinlenirim. Kısaca ruhuma dokunan, beni etkileyen her şey, her olay yazmam için esin kaynağım olurlar. 

Mart ayında okurlarla buluşan “Nune’nin Kızı” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

"Nune'nin Kızı" ikinci kitabım olarak okurlarımızla buluştu. Din, dil, ırk ayrımının yapılmadığı, sevginin gücünün hiçbir engel tanımadığı, sonunda kendimize de dersler veren bazen kötülerin, bazen de iyilerin galip geldiği, zor bir hayatın içinde mücadele veren, geçmişten bu günümüze dek süregelen bir hikâyedir kitabımda anlattığım. Çirkin eller, kötü düşünceler değerlerine zarar vermediği müddetçe birbirlerine kader bağıyla sımsıkı bağlı dört kadının çarpıcı yaşamıdır. Geçmişin bu güne yansıyan gölgelerinin hikâyesidir aslında. Bir zamanlar savaşın, ihanetin olmadığı yıllarda birbirleriyle iç içe yaşarken komşuluk ilişkilerine sıkı sıkıya bağlı Türk ve Ermeni asıllı ailelerin yaşamlarının çeşitli dönemlerinde birbirleriyle çarpışan hayatlarının hikâyelerini anlatmaya çalıştığım bir konudur kısaca kitabımın içeriği.

“Nune’nin Kızı” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

Kadınların dünden bu güne süregelen zor yaşamlarının hikâyesini anlatırken onlara uygulanan baskının fiziksel ve manevi şiddetin boyutunun nasıl içinden çıkılmaz sorunlara ulaştığını, hayatlarını nasıl kararttığını anlatıyor. Kadınların kesinlikle ciddi bir şekilde korunması gerektiğini vurgulayan toplumsal mesajlar vererek kadın olmanın zorluğunu dile getirmekti amacım.

Kitabın ismi, nereden geliyor?

Kitabımın ismi konusunda bir hayli kararsız kaldım. Birkaç nesil öncesinden yola çıkarak birbirleriyle bağlantılı hayatlardan harmanlayarak kurguladığım bir roman. Nune de o zor yıllarda yaşamış, Ermeni asıllı güzel bir kız. Kaderinin ona çizdiği acımasız hayatın içindeki masum bir yürek. Bir gün kızıyla yapayalnız kalınca hayatın acımasız ve en korkunç yüzünü tanıdılar Nune ve kızı. Ben de bu ismi uygun buldum kitabıma.

Sizce kitap, beklenen başarıyla ulaşacak mı?

İnşallah, diyelim. Farklı bir konu, farklı olaylar… Din, dil, ırk ayrımının olmadığı, kötülüklerin belleklere yerleşmediği bir zaman diliminde gerçek sevgi araya girince hiçbir şeyin öneminin olmadığını, kısaca gerçek aşkın ne demek olduğunu merak edenlerin beğenisine sunduğum bir çalışmamdır. Nefret, aşk, sevda, ayrılık, haksızlık, ihanet, iftira, ölüm, pişmanlık gibi hayatın ta kendisi olan temaları işlediğim bir çalışmam. Her yazar, yazdığı kitaplarla başarıya ulaşmak ister elbette; ama takdir ve beğeni değerli okuyucularındır her zaman. Keyifle okunmasını dilerim bende.

Kitabınızı bir okur gözünden nasıl değerlendirirsiniz?

Yakınlarımdan da rica ediyorum tanımadığınız bir yazarın kitabı gibi okuyun diye. Kendim yazdığım halde ben bile çok etkilendim. Farklı aykırı bir konu, üzerine bastırarak söylüyorum ki çok farklı bir sevgi ve aşk anlayışı. Sevgi, yalnızca karşı cinse duyulan bir duygu mudur? Bunun cevabını kitapta bulacaklardır değerli okurlar. Ben, böyle bir değerlendirme düşüncesindeyim kitabımla ilgili.

Yazarken örnek aldığınız, izinden gitmeyi hedeflediğiniz yazarlar var mı?

Eğer bir hikâyede gerçeklik payı varsa yazılan hiçbir yazı, hiçbir kitap kötü olamaz düşüncesindeyim. Yazan her kaleme de sonsuz saygı duyarım. İçinde büyük bir yazma sevgisi, yeteneği olmayan zaten yazamaz. Elbetteki kalemini çok beğendiğim değerli yazarlar var. İskender Pala, Ahmet Ümit gibi değerli kalemleri ilgiyle okurum. Kendime örnek alırım. Birçok yabancı yazarın kitaplarını da okumaktan keyif alırım. Khaled Hosseini, Franz Kafka ve Betty Mahmudi kendime örnek aldığım, yakın bulduğum yazarlardır. Eski Türk yazarların, değerli şahsiyetlerin birçok kitabını hayranlıkla okudum her zaman. Bazen çok sattığı halde tamamen zaman kaybı olan kitaplar da okudum. Bazen de hiç tanınmamış yazarların kalemlerindeki güce hayranlık duyarak bir solukta okuduğum, etkileyici bir yazımla hazırlanmış kitaplar da olmuştur. Bu yüzden herkes; her kitabı okumalı iyiydi, kötüydü, ilginçti veya muhteşemdi düşüncesiyle. Bu ayrıştırmayı yalnızca en iyi okuyucunun yapabileceğine yürekten inanırım. Bence yazar, taraf olmamalıdır hiç bir zaman. Bütün her şeyi analiz edebilmeyi sadece okuyarak anlayabilir, kendimize düşen payı alabiliriz. 

Hazırlık aşamasında olan farklı bir eseriniz var mı?

“Güneşi Örttüm Üzerlerine” isimli hikâyeli şiirler kitabım da aynı yayınevinden çıktı. Gerçek hayat hikâyelerinden yola çıkarak yazdığım, kısa öykülerin devamında şiirle bütünleşmiş hayatın özetleridir. Birbirinden özel anlamlı hikâyesi olan bir şiir kitabıdır bu çalışmam da. Şiir de ayrı bir sevdadır gönlümde. Halen yazmaya devam ediyor, yeni projeler, yeni hikâyeler, olağanüstü kurgularla dolu çalışmalarıma hız kesmeden devam ediyorum. “Bu bir tutku.” dedim ya, sağlığım ve ömrüm oldukça da hayırlısı ile çizgimden şaşmadan yoluma devam edeceğim.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Öncelikle bu fırsatı bana sunduğunuz için size ve emeği geçenlere teşekkür ederim. Ben bir ev hanımıyım. Yalnızca okumaya ve yazmaya olan aşırı tutkumdan dolayı hayallerimi süsleyen yazarlık yolculuğuna değerli eşimin ve güzel evlatlarımın desteğini alarak, cesaret göstererek çıktım. Kalem, kâğıt, kitaplar benim varlığımın, var olduğumun, kendim olduğumun bir göstergesidir. Kısaca ben zaten buydum, böyle de devam edecektir hayırlısı ile. Son zamanlarda “Eğitimin yaşı olmaz.” düsturuyla yeniden yarım kalan eğitimimi tamamlamak, eğitimin önemini gençlerimize, torunlarımıza anlatarak toplumumuza örnek olmak, okumanın ve yazmanın önemini daha fazla vurgulamak adına açık öğretim kurumuna kayıt yaptırdım. Yani 56 yaşında bir öğrenciyim şu an. Değerli gazetenizin okuyucularına ve tüm Türkiye'min güzel insanlarına çok teşekkür ederim. Rabbim; vatanımızı, milletimizi, insanlığı tüm kötülüklerden korusun.