Kimi zaman dünya kendi dertleriyle öyle bir uğraştırıyor ki etrafımızda olup bitenin farkına varamıyoruz. Zaman ilerlerken vaktimizin nasıl su gibi aktığını göremiyoruz. Her mevsim olduğu gibi bahar gelir çiçek açar, ağaçlar yeşerir. Böyle bir havada ayaklarımız çıplakken toprağa basmak enerjimizi temizler. Kendi içimizde bahar gelmedikten sonra mevsimsel olarak baharın gelmesi hiçbir anlamı olmaz. Kelebekleri görmek istiyorsak önce içimizde çiçek açacağız. 

Çiçekler her zaman güzel görünür, güzel kokar ama farklı bir yanı vardır, sulamadıkça çiçek solar, kokusunu kaybeder. İçimizde böyledir, eğer içimizde çiçek açtıysa hayatımıza aldığımız kişilere göre çiçek şekillenir. Bazı insanların hayatımıza girişi baharları getirir. Bu yüzden hayatımıza aldığımız insanları özenle seçmekte fayda vardır. Tabi ki mutlu olmak için içimizdeki çiçeği yaşatmak istiyorsak başkasının sulamasını beklemek yerine kendimiz sulayabiliriz. Bu şekilde çiçeği kendimiz sularsak birilerine vefa borcumuz olmadan hayatımıza devam edebiliriz.  Eğer her şeyin güzel olacağına inanırsak karşımıza dört yapraklı yonca, uğurböceği gibi anlamlandırdığımız şeylerle karşı karşıya geliriz. Bazen mutlu olmak için başımızdan bir kelebeğin geçmesi yeterli. Biz yeter ki anlamlar yükleyelim. 

Baharları getirmek bazen bir şarkıya bakar, bazen renklere bakar, bazen ise hercai yağmurlara bakar. Bazen renklere bürünmek isterken bazen şarkı olmak istersin. Sen yeter ki baharlara yetiş, camını açtığında odana bahar kokusu gelsin.  Gözünüze dünya kaçsın.