Nietzsche; ?Gökte ve yeryüzünde başlıca işimiz uzun zaman ve aynı yönde boyun eğmektir; bunun sonunda örneğin; erdem gibi, uğrunda yaşam çabasına değen bir şey, değiştiren bir şey incelmiş çılgın ya da Tanrısal bir şey çıkar.? derken büyük bir ahlakın kuralını gösterir. İşte tam da boyun eğmenin dışında elinden bir şey gelmeyişin isyan eşiğindeyken gider Gezgin. Elbette asıl amacı erdem uğruna yaşamda kalma savaşıdır ama işin insana dayanmasından ötürü bir şey çıkaramaz ne yazık ki. Amacıda bu değildi zaten. Gezgin; yerini, sınırlarını bildiği kadar yaradılışından ötürü acizliğinin de farkındaydı.
Gece
Hümeyra TURAN
Gökyüzünün alnına düşen pembe ufuklar akşamüstünü kucaklarken, sulara düşen yansıması ürpertiler içindeydi. Akşam flu düşüncelerin yaydığı enerjiyle sıkışıp kümelenerek yayıldı denize. Sanki kızgın gazlar lavlara dönerek düşüyordu sulara. Mayın döşeli kıyılarında dinamitler, havai fişek gibi dağılıyordu. Ve kurşunlar kaçıncı kezdir saplanıyordu yüreğine.
Yansıyan, yayılan her bir görüntü oyalıyordu kalbinin fildişi ipeğini. Ellerinde küreklerin ağırlığı, yaşamın ağırlığına çarpıla böle sonsuz işareti gösteriyordu. Ağırlığının iki katı kadardı içine akıttığı yaşların ivmesi, sonunda denize dönüp, içinde, tam da ortasında boğulmaktan korkmuyordu. Sandala vuran siyah küçük dalgalarsa sorguluyordu gidişini. Gökyüzünde ay, unutulmuş bir melek gibiydi. Büyüsü yiten maviliğin utancından bulutların ardına gizleniyordu. Kederliydi suların üzerinde giden gölgesi.
Sonsuz gecede ateş böceği gibi biran yanıp sönen yelken direğindeki ışığın salınışı üzerineydi bu söylem. Sessiz bir vedaydı, kaçıştı. Utanıyordu insan görünen mahluklarla yüz yüze yaşamaktan. Hayatın ve insanın çürümesi karşısında aynı suçun ortağı olmamak için gidiyordu Gezgin. Bir kayıkla aklının ve yüreğinin kıyılarından kaçıyordu arkasına bakmadan.
Yelkensiz sandal gibi düşünceleri, anlamsız bütünlüğe demirlerken kendini rüzgarı bekliyordu. İstese gelirdi dize, çekerdi direğe şişerdi. Sorardı nereye? İşte sorun bu, ne diyecekti şimdi? Pembe ufuklardan kaçışın öyküsü hafızasından silinmiş, inanmıştı karanlıklar içinde var olduğuna.
Rüzgarı bekliyordu, geldiğinde açmıyor, kaçıp kurtulmuyordu karanlıktan. Başkaları adına direniyordu. Karanlığı örterken üzerine, aydınlık onlar üzerine olsun istiyordu. Sabah olacak diyordu ama hangi kıyılara düşecekti şafağın kızıl gölgeleri? Kimler uyanacaktı toz pembe bulutların altında?
İlençler yağdırdığı karanlığın gözlerinden gitmesini dilese de istemiyordu. Gittiği yerde çocukları karalar bağlayacaksa yazıktı. Karanlık alın yazısıysa akşamların, sırtında taşıdığı kimin günahıydı çocukların?
Dalgaların sürüklediği kayık şehrin eteklerinden git gide uzaklaşıyordu. O kıyılardan mı kaçıyor, yoksa aklının kıyılarından mı? Nedendir bilinmez kimse üzerine almıyordu sebebi, sebep olanların sırrı yüzüyordu denizde. Sarılıp kucaklaştığı mağrur kıyılar eskisi kadar masum değildi. Yenik düştüğü sularında dileniyordu ölmek diye diye. Zamansa öyle kederli gözlerle bakıyordu yedi tepeden boğazın sularına, anılarında dalga kıran ezikliğiyle.
Yorumlar