FİTNELEŞEN DEĞERLERİMİZ
Hüseyin DAYI
Şerif Mardin, bizdeki batı karşıtı düşünce akımlarının bile ne derece Batı’dan etkilendiğini çok güzel anlatır. Verdiği örnekler ise güya batı karşıtı olmalarına rağmen aynı çerçeveler içinde kalan Pan milliyetçilikleri ve Panislâmizmdir (1).
Koskoca bir cihan imparatorluğunun parçalanması ve yıkılması olayını yaşamamıza rağmen, bugün hâlâ Batı’nın kavramlarıyla düşünüp Batı’nın terminolojileriyle konuşmaya devam ediyoruz. Sonucu dezentegrasyon olan bize telkin edilmiş bu davranış tarzı, günümüzde iyice ayyuka çıkmış durumdadır.
Tamamen bizim tarihimize, bizim yapımıza uygun şekilde yorumlanması gereken üç değerimiz olarak laiklik, din ve milliyetçilik aynı çerçevede gittikçe radikalleşerek birer fitne haline gelmektedir.
İslamcılık, milliyetçilik veya laiklik adına ABD’nin güdümüne girenler bir yana, aynı değerler adına onun emperyalizmine karşı çıkanların da birbirlerine potansiyel birer düşman olarak bakmaları ne acıdır.
11 Eylül saldırılarından sonra tamamen ABD’nin resmî politikası haline gelmiş olan “medeniyetler çatışması” görüşünde, medeniyetlerin din esaslı olarak nitelendirilerek İslâm’a saldırılması, bazı İslâmi akımları radikalleştirirken, bazı laik çevreleri de aynı ölçüde din olgusuna karşı radikalleştiriverdi.
Sonuçta mikromilliyetçiliklere paralel olarak, önceden beri sadece sözüm ona bazı aydınlar tarafından yapıla gelen din-laiklik çatışması, daha da kitleselleşme sürecine girdi. Bir yanda kendilerini “Laik” diye tanımlayanların sistemi korumak endişesiyle dinî inançlara karşı tavır koyarken, çok güçlü bir toplumsal savunma mekanizması olan dini yok edebilecek tutumları; diğer yandan kendilerini “dindar” olarak tanımlayanların, Müslümanlığı düşman gören sözde laikler ve ABD karşısında, dini siyasallaştırarak laikliği ve dinin alt yorumlarını hedef almaları ihtimali.
Kim aksini savunursa savunsun, bu ayırımcılık yine ABD tarafından programlanmış olan “Yeni Dünya Düzeni”nin temelini teşkil etmektedir. Bu temel yaklaşım kendisini en bariz şekilde Irak’ta sosyal yapıyı Kürt, Sünnî, Şiî şeklindeki karmaşık tasnifte göstermiştir. Bunun ürünü, bugün Irak’ta işgalcilere yapılan saldırılardan başka Sünnî ve Şiî grupların zaman zaman birbirlerinin camilerine karşı yaptıkları (veya başkaları tarafından yapılıp onlara mal edilen) saldırılar şeklinde görülmektedir. Durum, işgal karşıtlarının bir araya gelmelerini engellemek gibi çok büyük bir zarara sebep olmaktadır.
Henüz sıcak bir çatışma ortamına gelmemiş olan ülkemizde de benzer bir ayrışım, mezhep düzeyinde olmasa bile laiklik-din ve mikro milliyetçilikler arasında bir gerilim şeklinde kendisini göstermektedir. Sonuçta üniter devlet yapısına bağlı olmakla beraber hassasiyetleri farklı olan çevrelerin bir araya gelerek tek vücut halinde bir güç olamamaları, ABD’nin müstakbel sabotesine uygun bir zemin oluşturmaktadır.
Konu üzerinde sosyalbilimcilerin ve siyasî parti yöneticilerinin hassasiyetle düşünmeleri gerekmektedir. Bugüne kadarki tek yanlı bakışlar ve slogandan öteye geçmeyen demeçlerin hiçbir çözüm getirmediği gibi, problemi daha da büyütücü olduğu gün gibi meydandadır.
Her kim, mikro milliyetçilikleri bir makro milliyetçilik şemsiyesi altında; Laiklik ve dini ise din ve devlet işlerinin ayrılığı ile özgürlükler şemsiyesi altında ikna edici bir üslupla birleştirmeyi sağlarsa, bu ülkenin geleceğine en büyük hizmeti yapmış olacaktır.
1- Şerif Mardin: Türk Modernleşmesi Makaleler 4, İletişim Yayınları, 1991 / İstanbul, s: 94
Yorumlar