Röportajlar

FERDİ BOZDUMAN'DAN AÇIKLAMA: UZAYLILAR KESİN VAR VE İNSANLARI ETKİLİYOR

Abone Ol

İSTANBUL- İnsanların kendi benliklerini bıraktığını, hayatı, doğayı unuttuğunu savunan Bozduman, Anunnaki ve Reptilianlara değinerek bizi etkisi altına alan bu uzaylılardan bahsetti. Ardından ikili ilişkilere değinen medyum; danışanlarıyla yaşadığı anılardan örnekler verdi. Kısacası Ferdi Bozduman söyleşimiz detaylı olarak sizlerle…

Merhaba Ferdi’ciğim hoş geldin. Ayağının tozuyla Romanya'dan direk bizlerin yanına geldin. Nasılsın?

Teşekkür ederim sevgili Elif. O kadar güzel bir ülkeden geliyorum ki enerjik ve mutluyum. 

Neden Romanya'ya gitmiştin?

Romanya'ya öncelikle şifa çalışmalarımdan dolayı gittim. Bir danışanımın gözlerini kaybetme gibi bir riski vardı. Kendisi dört defa ciddi ameliyatlar geçirmiş, dikkatlice kontrol atlında tutulması gerekiyordu. Bundan bir yıl önce arkadaşımıza şifa çalışması yapmaya başlamıştım. Bu şifa çalışmalarım ile % 90'lık başarı elde ettik. Danışanım şifalandı ve çok mutlu. Bende şifa çalışmalarımı yaparken Romanya'da arınmam gereken yerleri içimden geçirmiştim. Oranın o huzurlu atmosferini hissetmek için Romanya'ya gittim.

Tıbbın çözümü kesin sonuç vermiyor muydu ki senin de şifa desteği vermen gerekti?

Tıp buna çözüm buluyor Elif ama tıbbın iyileştirmeye çalıştığı rahatsızlıkların işe yaraması adına, herhangidir terslik, olumsuzluk çıkmaması adına bana geliyorlar. İyi enerjileri kendilerinde tutmak ve riske yer vermemek için geliyorlar. 

Bildiğim kadarıyla kanser hastaları ile de çalışmalar yapıyorsun…

Evet, Elif. Şifalanmak isteyen kanser hastası çok fazla danışanım var. Çok ciddi sağlık problemleri olan kişilere de bu konuda iyi olumlama ve çalışmalarla destek vermeye çalışıyorum. Biliyorsun ki benim işim olmayacakları oldurmak ve problemleri çözmek. 

"Her şeyden önce medikal medyumluğum var"

Medikal medyumluğun amacını kişinin problemlerini çözmek olduğunu ifade eden Ferdi Bozduman, "Kişinin hastalığında görmüş olduğu tedavilerin işe yaramasını sağlamak için çocukluktan beri vazifelendirilmiş biriyim. Türkiye’nin yaşayan 15 medyumundan biriyim ve şifa çalışmaları en sevdiğim alanlardan biridir" dedi. 

Tabi bu arada Romanya'ya gitmişken nasıl geçti?

Romanya çok kadim bir yer. Her şeyden önce Romanya'nın o mistik havası beni benden alıyor. Ben bu geziye eşim Derya ile gittim ve ikimizde Romanya’ya hayran kaldık. Bran'a gittiğimde da Kont Drakula'nın Şatosu'nu gördüm. Drakula’ya ne kadar efsane desek de Kazıklı Voyvoda olan bağlantısından dolayı o topraklara girdiğim zaman hele o şatonun içinde iken o kadar derin bir keder, derin yaşanmış acılar, o ruhların hepsinin çığlıklarını, yaşadığı zulmü zorluğu her şeyi gözlerimin önündeymiş gibi hissettim. Orada yapılan birçok büyüleri, karanlık çalışmaları gördüm. Sinaya'da Peleș Kalesi'ni (şato) gördüm. Ki burası çok önemlidir benim için. Şato'nun anlatılan şöyle bir hikâyesi var. Şato sakini kadın çocuklarını kaybediyor ve sonrasında kendini inzivaya çekiyor. Orada kadının yaşadığı evlat acısı, üzüntüsü, dini inzivası, kadının çocuklarıyla iletişim kurması ki bunu medyumluk kanalı ile yapmış. yıllarca o devasa şatoda çocuklarıyla kurmaya çalıştığı bağ sinerjisini almak bana yeni kapılar açtı. Astral âlemden kapılar açtı bana ve yeni tılsımlar yeni şifa teknikleri ele etmiş oldum. Bunları da gelecek olan danışanlarıma yakın bir zamanda uygulamaya başlayacağım. İnşallah yaptığımız işlerde Hz. Süleyman'ın orduları her daim yardımcımız olsun. Rabbimin yüce enerjileri her daim bizimle olsun. Bizlerde şifa olalım insanlara.

İnsanları etkileyen, kesin var olduklarını savunduğun uzaylılar olarak bildiğimiz ‘Anunnaki’ ve ‘Reptilianlar’a biraz değine bilir miyiz?

Bunlar bildiğimiz üzere uzaydan ve başka gezegenlerden gelen varlıklardır. Bilim insanları ikisinin de frekanslarını aynı olarak algılasalar da hiç bir zaman aynı frekansta olmayan uzaylılardır. Reptilianlar dünyada savaşın olması, hastalıkların çıkması, insanların birbirine düşmelerini sağlayan varlıklardır. Anunnakiler ise, insanlığa şifa sağlık ve yardım getirmek için gelirler. Örneğin tüp bebek tedavisi, yüz nakilleri, beyin nakilleri, kopan kolun yerine kol yapabilmek, organ nakilleri anunnakiler tarafından geliştirilmiş ve yeryüzüne insana yarım etme amaçlı indirilmişlerdir. Yani insana iyi anlamda hizmet vermek ve insanlığın seviyesini yükseltmek için gelirler. Başka bir âlemden dünyamıza gelip Kişilerin bedenlerine girip bizlere fayda sağlıyorlar. Reptilianlar ise, cinayetler işleyen, hayvanlara zarar veren, özellikle küçük çocuklara zarar verirler. Dünyada terörün artmasını savaşın çıkmasını sağlayarak toplumları bölen ve ruhsuz bir varlık haline getirenlerdir. Yani, insan bedenine yerleşip olumsuz enerji verirler.

Reptilianların insanlara etkileri nelerdir nasıl davranırlar? Danışanlarından da yola çıkarak neler söylersin?

Toplam dünyada 8 milyara yakın insan var diyebilsek de sevgili Elif dünyada bu kadar insan maalesef ki yok. Ele geçirilmiş varlıklarla birlikte bu sayıda oluyoruz. Reptilianlar tıpkı cinler gibidirler. İnsan bedenini çok severler. Ayrıca altını çok severler. Gezegenleri altınla beslendiği için dünyadan altın almak için gelmişlerdir. Danışanlarım bana geldiklerinde “Artık kocam, kocam gibi değil. Karım, karım değil, bu çocuk benim değil” gibi geliyor. O zaman direk kanala girdiğimde bu kişilerin ele geçirildiğini anlıyorum. O kişiden uzaklaştırmak için gereken tüm enerjileri, tılsımları uyguluyorum.

Kişi kendi başına bunun önüne geçemiyor mu?

Hayır. İnancımıza göre okuduğumuz ayetler, Müslümanların okuduğu Nas, Felak sureleri, Ayetel Kürsi’ler bu varlıkları kısa süreli dizginler. Burada hakiki bir medyumdan yardım almak en doğru olandır. 

Hakiki bir medyum kesinlikle yok eder mi?

Elbette, ama hakiki medyum olması lazım. Bizler Türkiye’de sadece 15 taneyiz. Yıllardır benim yaptığım işleri biliyorsun. Medyumluğun adını kullanan, uyduruk eğitimlerle insanlara yardım ettiğini söyleyenler inanları daha da çok bu kötü enerjiye sürüklerler. 

Peki, insanlar kendi kendilerine güzel yaşam sürebilmek için neler yapabilirler?

Elif’ciğim ben kendimi bildim bileli doğanın içindeyim, tamamen doğa ile yaşıyorum. Taşlarla konuşuyorum, ağaçlarla, çiçeklerle konuşuyorum. Bulutları seyrediyorum. İnsanoğlu bir kere doğayı unuttu. Şimdi şu eğitime gidiyoruz. Bu programla dinleniyoruz “şu iyi geldi, biyoenerji beni kendime getirdi” gibi adını duymadığımız binlerce eğitimlerden kalıplaşmadan bahsediyor insanlar. Aslında bunların hepsinin özünde “kendinizi doğada çiçeklerin arasında hayal edin” var. İnsanın özü zaten doğa ile olmalı. Hayalini kurmak yerine doğayı hissedin, dokunun. Biz Romanya'da köy müzesi diye bir yere gittik. Bu köy müzesi köy yaşantısını sembolize etmek için kurulmuş. İkinci dünya savaşı sırasında savaş ilerlediği için insanlar orada yaşamışlar ve orası aynı zamanda botanik park olarak da kullanılmış. Biz gittiğimizde eşim ile birlikte ağaçlardan vişne ve kirazlar toplayıp yedik. Bizimle birlikte orada bulunan 44 kişi vardı oradaki kimse bir çiçeğe dokunmadı. Robot gibi gezdiler. Tek yaptıkları arkalarına yeşillikleri alarak fotoğraf çektirmekti. Yani bir insan doğadan kopmuşsa, o insan mutlu olamaz. O gittiği eğitimlerle egosunu tatmin ediyor. Bu kişinin mutlu olabilmesi mümkün müdür? Mümkün değil, olamaz. 

Eğitimlerle medyum olunmaz mı?

Bana hep geliyor bu soru. “Ben şifacı olabilir miyim "diye soranlar var. Hiç kimse şifacı, medyum olamaz. Bu sonradan öğrenile bilinir mi? Herkes kendine üstün vasıflar yükleyip kendini daha önemli göstermek istiyor. Bunu doktorlar, öğretmenler, avukatlar, sıradan olan hemen hemen herkes yapıyor. Bunu engelleyebilmek için öncelikle devletin bu eğitim adı altındaki ego yükseltme ticaretinin önüne geçmesi gerekiyor. Çünkü bu eğitime giden kişiler kendilerini efendi ilan edip “Elif senin hayatında şu problem var, senin şu çakran kapalı, sana şunu yapayım” deyip senin üzerindeki olumsuz enerjiyi %90'a çıkarıyor. Ve hayatını allak bullak ediyor. İlk zamanlar sana gönderdiği enerji iyi geliyor olsa da daha kötü bir halin içinde oluyorsun.

Belki de bağlı kalmaktan mı oluyor bu. Bu kadar çok bir şey aramak zorunda kalmasak daha mı huzurlu oluruz?

Bu tamamen doğru. Şimdi insanlar mürit- mürşit ilişkisinin içindeler. Bir insan şifasını yapar ve onu gönderir Elif’ciğim. O kişiyi kendisine bağlamaz. Bir insana şifa çalışması yaptırtırsın fakat sonra onu hayatına dahil edip putlaştıramazsın, ondan uzaklaşırsın. Çünkü aslında onu o yapmıyor. Yüce rabbim yapıyor. O kişi sadece bir kanal. Allah, senin hayatındaki problemlere yardımcı olabilmek için bir bedenliyi seçiyor. Yoksa hepimiz kendi kendimize de yeteriz. Aslına bakarsanız kimsenin kimseden bir üstünlüğü yoktur. Bu dünyadaki herkes birbirinin hizmetçisidir. Yüce gördüğünüz şeyhler de ölümlü. Hatta hasta oldukları zaman şifa bulmak için doktor kapısına gidiyorlar. Benim yaptığım tedavi doktorların ve ilaçların size uyguladığı tedavinin işe yaraması içindir. İnsanlar bu tür insanlara giderken doktor tedavilerini bırakıyorlar onlardan medet umup kendilerini ölüme gönderiyorlar. Biraz bir düşünün sizce bu doğru olabilir mi?

“Kimse kimseden üstün değil inanmayın”

Konu açılmışken bir danışanımın başına geleni sizinle paylaşmak istiyorum o zaman;

Bir danışanım Antep'te bir arkadaşı ile beraber birisine gidiyor. Kendini şifacı, hoca ilan eden kişi bir tarikatın başında şeyhtir. Danışanlarımı ayrı ayrı odasına alıyor ve hipnoz ediyor. Danışanıma “Erkek arkadaşının sana gelmesi için benimle bir ilişki yaşaman lazım” diyor ve kıza zarar veriyor. Danışanım daha sonra bana geldi ve durumu anlattı. Şikâyetçi olması gerektiğini söyledim ama ailesinden korktuğu için bunu yapmadı. Ve sorunu bende çözüldü. Ama diğer yaşadığı olayın travmasını hiç unutamadı. Dinde hiç bir zaman insanlara yüklenen vasıf yoktur. Hz. Muhammed'in peygamberliğinden sonra halife olarak gelen kişiler bile ki bu Osmanlı'da da böyle Osmanlı padişahlarının hepsi hak kazandığı için unvan olarak halifeliği aldı. Hiç biri gerçek halife değil, Allah tarafından seçilmedi. Halifelik bambaşka bir şeydir. Hiçbir şekilde üstünlükleri ve vasıfları yoktur. Sadece dini gereğini yerine getirmek için bu insanlar örnek olması gerekirken, bu insanlar daha çok sömürüye dönmüş, bizim ülkemizde ki o yüzden beni de sevmezler; hakikati konuştuğum için.

"Ne oldum değil ne olacağım diyeceksin"

Yıllar önce hayatımın ne kadar zor dönemlerden geçtiğini biliyorsun sevgili Elif. O zamanlar bir açılışa davet edilmiştim ağabeyi o zamanlar çok ünlü bir oyuncu olan bir mağaza zinciri sahibinin kız kardeşinin davetine katıldım. Ben hediye vermeyi çok severim, o zamanlar da bütçem hiç iyi değil teneke bir bilezik aldım götürdüm. Ve o bileziği kendisine hediye ettiğimde “Benim pırlantalarımı görmüyor musun” diye bileziği yüzüme çarpmıştı ve ben çok kırılmıştım, çok incinmiştim. Korumalarına tartaklatarak beni dışarı çıkartmıştı. Aradan yıllar geçti Elif, ben yükselmeye başladım. Bir yerlere geldim, iyi kazanmaya başladım. Bu insan tamamen iflas etti. Şu an ağabeyinin oyunculuğu da sıkıntılı. Daha sonra o kişi beni aradı. “Ben babaannenizle Antalya’da filancada restoranda şu kadar paraya yemek yedirmiştim. Ben elektriğimi ve kiramı ödeyemiyorum. O yemeğin parasını rica edeceğim” demişti. Yaptığı ne kadar ayıpta olsa üç aylık kirasını ve telefon faturasını ödemiştim. İşte hayat böyle Elif. Bunu anlatma sebebim kimin ne olacağı bu hayatta belli olmaz. Hiç kimseyi hiç bir zaman küçümsemeyeceksiniz. Bu başarı hikâyesidir. Eğer ki sen hakkından fazlasını yiyorsan, evine helal para getirmiyorsan; evladın eşin ya da başka birinden o senden çıkıyor. Hak yemeyeceksin. Mesela başka bir danışanım var. Yer altı dünyasından ünlü bir isim. Annesi bana ulaşmıştı. 300 kanser türünden birine yakalanmış, son evresindeydi, bana çok geç gelmişlerdi. Doktorlar kendisini sürekli hayata döndürüyorlar. Adam kalp krizi geçiriyor, geri döndürüyorlar, hep cihaza bağlı yaşatıyorlar. En son annesi rica etti benden “oOğlum komada acı çekiyor ve ben dayanamıyorum kanala girer misiniz” dediler. Ben kanala bağlandım “20 dk. sonra oğlunuz gidiyor, ölüyor” dedim ve 10 dk. sonra adamı kaybettiler. Bu arada oğlunun silueti gözümün önüne geldi abartılı cenaze töreni istemediğini söyledi. “Herkes dağıldıktan sonra kuran okutulmasını istiyorum” dedi. Aynı bu şekilde de gerçekleşti. 

Hayatı nasıl doğru yaşarız Ferdi, bunu bir kuralı var mıdır?

Evet var. Bir defa kendimize odaklı olmalıyız. Kendimizi telefonlarımızla, bilgisayarlarımızla, saçımızla, giysimizle kanıtlamak yerine, başkalarının hayatlarıyla ilgilenmek yerine kendi ailemizin iyi bir halede olmasını sağlamamız lazım. Hayatımızı kitapla, doğa ile, ruhumuzun isteğine göre ve bilgi ile ve en önemlisi sevgi ile zenginleştirmemiz lazım. Doğru iletişim ailenin en büyük temelidir. Ve toplumumuzda aile birliği bitti diyebiliriz. İhanet oranları çok arttı. Aile bireyleri birbirini unuttu. Doğru yaşamanın en büyük kuralı, kimsenin rızkına zarar vermemektir. Kimsenin hayatına iftira atmamaktır. İftira çok ağırdır. Bunun yanında bilip bilmeden duyumlarla hareket etmemek lazım. O insanı kendimiz tanıyarak kişi ile bir yargıya varabiliriz. “Şu şöyle yaşıyormuş, böyle ahlaksızlık yapmış” demek çok kolaydır. Çamur atmak kolay, zor olan anlayabilmektir. Birçok ünlü arkadaşım birçok ünlü danışanımın başına maalesef ki bunlar geliyor. Kimse kimseyi bilemez. Bu da bir nevi psikolojik şiddettir. Kişinin hayatına zarar vererek mutlu olunur mu? Bu tip insanlar hiç bir zaman mutu olamazlar. “Onun çok parası var batsın” demek nasıl bir felakettir. Siz bir yerde oturuyorsunuz, sizin içtiğiniz kahveden bile rahatsız olan var. Bunun yerine, “Allahlım daha iyisini ona ver ve bana da iyisini ver” demeliyiz. Çocukluğumdan beri çok sevdiğim bir söz vardır, “Kim benim hakkımda ne düşünüyorsa Allah ona on mislini versin.” Bu bilinçle olursak iyi düşünce de olursak hayatı daha doğru yaşar ve daha doğru enerjilerle birbirimize destek oluruz. Bazen LÖSEV'e bağış yapmak, çocuklara dokunmak, Kızılay'a, Darülaceze'ye gidip ziyaretler etmek. Ufak bağışlar yapmak bile hem başkasını kurtaracak hem de size huzur, iyilik getirecektir. 

Eşlerin birbirine olan diyaloğu nasıl olmalı?

Özellikle yeni evlilerin en büyük problemleri birbirleri ile iletişim kurmakta zorluk çekmeleri ve diğer etrafındaki insanların etkisinde kalmalarıdır. Erkekler daha çabuk etkileniyor aslında. Bir arada olmak için her anını ayırdığınız, evlenince her an birlikte yan yana olmak isteğiniz, aynı yatağı paylaştığınız insan duyduğu herhangi bir şeyden sizden uzak duruyor ya da sürekli tartışıyor. İlk yıl evlilik çok zordur. 4. ve 5. yıllar 7. ve 8. yıllar 12. ve 16. yıllar çatırdama zamanlarıdır. 25. ve 30. yıllarda da bir daha olabilir bu sonrası zaten ömür biter. Birbirlerini dinlemeli kesinlikle saygı duymalı ve alay etmemeliler. İki taraflı fedakârlık her zaman gerekir. Eşler tek taraflı fedakârlıktan yanalar özellikle erkekler eşinizin size fedakâr olmasını istiyorsanız sizde yapacaksınız. Evlilik bir iş ortaklığı gibidir. eşler bir ticaret ortaklığı yapar gibidirler ya o ticaretten büyürsünüz ki bu her anlamda hem çocuklarınız olur hem maddi kaynaklar yapar hem de huzurla sevgi ile bir şirket yürütürsünüz yada batırırsınız.

Danışanların eşleriyle ilgili hangi konuda senden yardım istiyor?  

Evlilik konusuyla gelenler, eşinin hayatında başka bir kadın olduğunu söyleyen kadınlar başta. Bana bu konuda erkeklerde çok geliyor karısının hayatında başka erkeğin olduğunu bilen kişilerde var. Bilinçsiz erkekler kadını öldürmeye meyillerinken bilinçli, kariyerli, eşiyle ayrılmayı düşünen, eşiyle aynı evi paylaşmak istemeyen bir erkek ise; daha doğru bir şekilde ayrılmaya gidiyor. Türkiye’de böyle bilinçli erklerin sayısı çok fazla belki bu konuda son 5 yılda 300 erkekle çalıştım. Hatasını anlayıp eşine dönmek isteyende oluyor ama genel olarak bitmiş bir ilişki olduğu için boşanıyorlar. Yol belli, çalışmamızda şifası gözüküyorsa en doğru olanla çözüyoruz. 

İki taraflı bir ilişkide seni danışanın aramış oluyor ve sen tek taraflı dinelmiş olmuyor musun? 

Hayır, Elif kanala bağlandığım zaman diğer kişinin gerçek yüzünü görebiliyorum. Danışanımın bana ne kadarını doğru anlattığını da görüyorum. Yani doğru olan ortaya çıkıyor. Eğer onlar için doğru olan boşanmaları ise boşanmalarına göre şifa yapıyorum. Bazen kanala giriyorum kadın bana diyor ki, “Kocamın hayatında biri var, kadın zorla kocamı elimden alıyor, büyü yaptı kocama. Bizim aramız çok iyiydi” diyor. Hâlbuki öyle bir şey yok, bu evlilik çoktan bitmiş. Ben o zaman şifa yapmıyorum. Ya da danışanıma kendisi için doğru olanı söylüyorum. Yani hak yemiyorum. 

"Benim işim lağım temizlemek"

Tüm insanların birbirine ihtiyacı olduğunu söyleyen Bozduman, hiç bir meslek gurubunu küçümsemememiz gerektiğini hatırlatarak kendisine lağım temizleyicisi benzetmesi yaptı ve ekledi. “Ben bir lağım temizleyicisiyim. İnsanların hayatlarındaki pisikleri temizlemek için varım. İnsanı iyileştirmek adına varım. Şifayı böyle getiriyorum. Temiz olması için. Kendisini iyi hissetmesi için” şeklinde konuştu. 

Peki, sen de evlisin, senin evliliğin nasıl gidiyor?

Evlilik hiç bir zaman bana uygun bir kurum değildi. Özellikle de mesleğim gereği. Deryadan önceki ilişkilerimin hepsinin bitme sebebi mesleğimdir. Bu işe ilgilenmem, danışanlarımın olması, onlara zaman ayırmamam, şifa çalışmalarımla geçen zamanım ve başka âlemlerle kurduğum iletişimler kız arkadaşlarımı hep korkuttu. Bizim işimizde hep yalnızlık vardır. Bilmiyorum evliliğin gelmesi beni de çok şaşırttı ama çok iyi oldu. Eşim derya çok alıngan birisi kendini iletişime kapatan bir yapısı var. İlk zamanlar üstüne gidip sorunu çözmeye çalışıyordum ama bakıyordum pek işe yaramıyordu bu sefer kenedim geri çekmeye başladım ve ben bunu yaptıkça eşim Derya sakinleşip, geliyordu. Böylece konuyu konuşup hatalarımızı anlıyor, işi tatlıya bağlıyoruz. Bu şekilde gidiyor ilişkimiz ama kavga etmiyoruz. İyi ki evlenmişim diyebilirim, birbirimize şans; huzur, mutluluk, güç getirdik. Bazen eşime çok zaman ayıramasam da o çok anlayışlı biri, sizin aracılığınızla da sevgili eşime teşekkür ederim. 

Bu güzel bilgiler ve söyleşi için çok teşekkür ederim Ferdi son olarak ne eklemek istersin?

Her şeyden önce, Önce Vatan gazetesine çok teşekkür ederim Elif. Ve senin için bir şeyler söylemek isterim. Yaklaşık bir aydır evlisin. Eşin sevgili Ali Hayvalı ile senin evliliğinin çok bereketli olacağını biliyorum. Ali bence çok şanslı, sende çok şanslısın bu güzel evliliğiniz, etraftaki insanların müdahalesinden uzak bir ömür sürmesini diliyorum. Bereketli işler yapacak, birbirinize yollar açacak, destek olacaksınız. İşte bu evliliğin en güzeli, hep görmek istediğimiz evliliklerden. İnşallah yakın zamanda küçük Elif’leri ve küçük Ali’leri de görmek nasip olur. Mutluluk sizinle olsun…

İnşallah, Ferdi. Size de sonsuz mutluluklar… Sevmeyi bilen, sevdiğine ve sevgisine sahip çıkan her çifte mutlu bir ömür olsun. Bu güzel söyleşi için de teşekkür ederim Tekrar görüşmek üzere… 

Santa Evita Peron'a ithafen...

Bu röportajımı şarkıcı olma hayali ile evinden kaçan ama ne yazık ki bedeni erkeklerden tarafından kullanılan yoksulluğun dibini görmüşken Arjantin’inin kraliçesi olmuş ve kadına seçme ve seçilme hakkını ülkesinde kazandırmış Santa Evita Peron'a adıyorum. Evita, Arjantin hakkının ruhani lideri olmuştur. Halkın arasında pahalı markalı giysileri ve mücevherleri ile dolaşarak “Ben bunu başardım, sizde başarabilirsiniz. Sizlere örnek olmak adına aranızda bunlarla dolaşıyorum” derdi. Hastalığı bu sırada yayılır, doktorlar hastalığını gizleyerek ölmesini sağlamıştır. Arjantin’i güçlendirmesinden korkanlar cenazesini kaçırmıştır ve onun ölümünün ardından Arjantin çöküşe geçmiştir. Bu başarı hikayesi olan Santa Evita Peron'a adıyorum bu röportajımı…

Röportaj: Elif Hayvalı