Eleştiri, muhatabına yanlışlarını hatırlatmak için ne kadar değerliyse, yapanın tavır ve üslubu anlamında da bir o kadar da önemlidir. Bunun ne kadar doğru olduğunu Adana Demirspor Beşiktaş maçının bitiminde Şenol Güneş’le Salih Uçan arasında geçen ve çok da hoş gözükmeyen o tatsız iteleyip kakalama enstantanesi sonrasında Fatih Altaylı’nın YouTube kanalında sarf ettiği sözlerle, bir kez daha ve çok iyi bir şekilde görmüş olduk.
Altaylı, Güneş’in davranışını eleştirirken kantarın topuzunu hayli kaçırarak, “Şenol Güneş'in bu ilk vukuatı değil. Bir yandan kasaba felsefecisi edasıyla acayip acayip laflar ediyor. Kimsenin anlamadığı ve çok babacanmış pozlarına giriyor, diğer taraftan da ‘hödükçe’ davranışlarını sürdürüyor”
Buradan sormak istiyorum, sevgili Fatih Altaylı bu nasıl bir cümleler zinciri. Anlamakta güçlük çekiyorum. Anlayamadığım şey yapılan eleştiri değil kuşkusuz. Tavır ve üslup…
Biz gazeteciyiz, tabi ki eleştiririz. Bu durum bir yerde bizim işimizin çok önemli bir parçası. Ancak yaptığımız eleştiriler kesinlikle kişileri aşağılayıp karalamayacak şekilde olmalı. Ben de görev gereği, gerek yazdığım yazılarımda gerek yaptığım programlarda, eleştirilmesi gerektiğine inandığım konu ve kişileri çekinmeden eleştiririm.  
Aynı konuyu, yani Şenol Güneş – Salih Uçan hadisesini Maçın hemen ertesi günü Beşiktaş'ın Tüpraş'la yaptığı sponsorluk anlaşması töreni sırasında Başkan Ahmet Nur Çebi’ye kameraların önünde sordum ve “Bu konuda ne düşünüyorsun sayın başkan?” dedim. Ancak kişisel eleştirilerimi içeren tarzda sorduğum soruda da, başkanın verdiği yanıtta da en küçük bir üslup sorunu yoktu. Olayın kahramanlarına atfedilmiş bir yakıştırma, ya da karalama yoktu. Başkan Çebi de son derece açık yüreklilikle yanıt verdi. Tabi ki koskoca Beşiktaş camiasının başkanı olmasının verdiği sorumlulukla, hocasını ve futbolcusunu zor durumda bırakmamak adına olayı büyütmek istemedi ve bana, “Yenilginin verdiği ruh haliyle olan bir şey. Olmasaydı iyi olurdu. Ancak onlar baba oğul gibidirler. Fazlaca büyütmemek gerek” diyerek kibarca yanıt verdi.
Biliyoruz ki, mahkemeler tek bir kelime nedeniyle açılmış sayısız davalarla dolu. Bir eksik bir fazla bir şeyi değiştirmez ve bu olay tek başına da bir şey ifade etmez muhakkak.
Burada önemli olan, biz gazetecilerin kamuoyunu bilgilendirme görev ve misyonumuzu yerine getirirken, takındığımız tavır ve kullandığımız kelimelere dikkat etmemizdir.
Özetle, gazeteci olmamız, soru sorup yorum yapmamız, bize aklımıza geleni fütursuzca söyleme hakkını vermediğinin bilincinde olmamız gerekiyor. Fatih Altaylı bile olsak…
Hoşçakalın…