Çünkü, dikkat edilse, değişim geçiren bütün türlerde sabit birer hakikat vardır ki, tüm hayat tavırları içinde yuvarlanarak, şekilden şekile giriyor. Suretler değiştirip, ölmeyerek, yaşayarak varlığını sürekli kılıyor. Bâki kalıyor.  

İşte, her bir insan şahsı, insanın fert ve bireyi, mahiyetinin/nitelik ve özelliğinin câmiiyetiyle/kapsamlı oluşu dolayısiyle, küllî/kapsamlı şuur ve bilinciyle, umumî/genel tasavvur ve tasarımlariyle, bir şahıs iken bir tür hükmüne geçmiştir. Bir türe gelen ve câri/geçerli olan kanun; o insanın şahsında dahî câridir/geçerlidir.  

Madem Allah, insanı kapsamlı; birçok şeyi içine alacak bir ayna şeklinde yaratmıştır.  

Madem Allah, insanı küllî/büyük ve kapsamlı bi kullukla yükümlü olarak yaratmıştır.  

Çünkü insan, hem kendisinin hem içinde bulunduğu ortamın, hem de bu ortamda var olanların farkında ve ayırdındadır.  

Herşey ona bakar. Ona yöneliktir. Onun içindir. O halde insan, hepsi adına Rabbına yönelmek, kapsamlı bir kulluk yapmak zorundadır.  

Madem Yüce Allah, insanı ulvî/yüce bir mahiyet ve özellikte yaratmıştır.  

Öyleyse her fert ve bireydeki ruh gerçeği; yüz binler suret, şekil ve görüntü değiştirse bile, Allahın izni ile ölmeyecek, yaşayarak geldiği gibi gidecek.  

Öyleyse o insan şahsının şuur ve bilinç sahibi hakikat ve özü kalıcıdır.  

O insanın hayat ve can sahibi, canlı unsuru olan ruhu dahi; Allahın emriyle, izniyle ve onu baki ve devamlı kılmasıyla; insan ruhu daima, her zaman bâkidir, kalıcıdır, süreklidir.  

Ruha bir derece benzeyen... İkisi de Alem-i Emirden yâni Cenabı Hakkın değişmeyen, sâbit hakikatler şeklinde devam eden kanunları âleminden gelen... İradeden/Allahın dilemesi, tercihi ve seçim yapma gücünden gelen... Kaynak oluş bakımından ruha bir derece uygun olan...  

Fakat yalnız "Vücûd-u Hissî"/hisseden, ruh taşıyan bir vücudu olmayan ve türlerde hükmünü yürüten kanunlara dikkat edilse ve o düsturlara bakılsa görünür ki, eğer o "Kanun-u Emrî"/Allahın doğrudan emrinden gelerek aracısız işleyen kanunu; "Vücud-u Haricî"/Maddî vücut giyseydi, bir bedene bürünseydi; o türlerin birer ruhu olurdu.  

Halbuki o kanun daima yerleşik bir durumda sâbit olarak devam eder. Hiçbir başkalaşma ve değişimler, o kanunların birliğine tesir etmez. O kanunları etkilemez, bozmaz.