Oğuz Çetinoğlu: Günümüzün insanı; huzurlu, ferah ve rahat değil. Pek çok insanın fjzyolojik sıkıntıların yanında psikolojik sıkıntıları var. Kimileri de kendisini, ahtapotun kolları tarafından sarılmış gibi hissediyor. Stres denilen illetin, depresyon denilen huzur kemirgeninin kıskacında muzdarip bir hayat yaşıyor. Bu durumun inanç yokluğundan veya zayıflığından kaynaklandığı belirtiliyor.
‘Stres’ kelimesinden başlayalım. Bir din adamı olarak stres kavramını nasıl tanımlıyorsunuz?
Muzaffer Coşkun: Stres, sık sık duyulan ve fakat çok kişinin târifini yapamadığı sıkıntılı bir durumdur. Kişi, sebebini bilmediği bir sıkıntılı durum yaşar. Yapması gereken işlere karşı isteksizdir. Çevreyle uyum sağlayamaz. Psikolojik bir rahatsızlık olmasına rağmen fizyolojik rahatsızlıklara da yol açar. Kafasında, kalbinde ve bedeninde ağrılar hisseder. Özetle zihin ve beden faaliyetlerinde hissedilir ve kısıtlama oluşur. Stresli insanların pek çoğunda, sinirli davranışlar görülür.
Stressiz bir insan yoktur. Ancak stresini kontrol edemeyen insan vardır. Stresini kontrol edemeyen insanlar hayata hep olumsuz bakarlar, karamsar bir ruh hâli içerisindedirler.
Çetinoğlu: O halde stresin kontrol altında tutulması şartlarını sormam gerekiyor. Stres nasıl kontrol altında tutulabilir?
Çoşkun: Allah (cc) Hazretleri’ne iman ve dua, stresin panzehiridir.
Çetinoğlu: Kişi, duanın gücüne inanmıyorsa?
Coşkun: Rabbimiz istemedikçe insanın istemeyi başarması imkânsızdır. Geçmişteki hatâ ve isyanlarından insanların akılları ve kalpleri kilitlenir. Yaratıcıya sığınma ve dua etmek, zihinlerinden bile geçmez.
Çetinoğlu. O zaman ne yapılacak?
Coşkun: Dostlarının, psikologun veya bizzat kendisinin kendisine yapacağı telkinlerle bu durumdan kurtulacak. Allah’ın sınırsız güçlü ve sınırsız cömert olduğunu, insanoğlunun ise sınırsız ölçüde çâresiz ve muhtaç olduğunu kavrayacak. Allah, kırık bir gönülle yalvaran sevgili bir kulunun dileklerini hâşa görmezlikten mi gelecek? O; Mü’min Sûresi 60. Âyet’te ‘Bana dua edin, duanızı kabul edeyim’ buyuruyor. Bilinmeli ki O, vaadinden dönmez.
Çetinoğlu: Kişi, ‘Neden dua edeceğiz?’ Diye sorarsa?
Coşkun: Çünkü dua, mutluluk kaynağıdır. Duasızlık ise ancak huzursuzluk kaynağı olabilir. Huzursuzluklar insanları depresyona sürükler.
Araştırmalara göre 1990’dan sonra doğan neslin en büyük hastalığı depresyondur.
Çetinoğlu: Neden acaba?
Coşkun: Sebepleri şöyle sıralanıyor: 1-Allah’a’ inanışın zayıflaması, 2-Ölümden sonra ahret hayatının başlayacağının hatırlanmaması. 3-Kadınların baskılar sebebiyle kendilerinin güzel olmak mecburiyetinde hissetmeleri. 4-Evlilik ilişkilerinin zayıflaması.
Çetinoğlu: Kimler psikolojik sıkıntılar yaşar?
Coşkun: Psikolojik problemleri olan depresyona ve bunalıma giren insanlar, yaratıcı ile arası iyi olmayan insanlardır. İnanan insan, depresyona girmez. Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde depresyona giren insan yoktu.
Depresyon; yeryüzünde sevgisiz kalmaktır. Ruhu beslememektir. Dua, ruhî ıstırabın en etkili ilacıdır. Sevgi ise; ailenin, toplumun birleştirici harcıdır.
ABD Boston Hastanesi Başhekimi Dr. Herbert Benson, bir araştırma yapmış. Şu neticeye ulaşmış: Kronik hastalıklar için doktorlara yapılan müracaatların % 60-90’ı strese dayalı rahatsızlıklardan kaynaklanmaktadır.
Depresyon üzerinde yapılan testler sonucunda verilen ilaçlar yeterli olmamaktadır. Böyle hastaları iyiliğe yönlendirecek yöntemler vardır.
Çetinoğlu: Nedir?
Coşkun: Bunlar; inanca, ibâdet ve dua gibi vücudun gevşemesini, rahatlamasını, yumuşak kalp atışını, düşük kan basıncını ve rahat solunum imkânını sağlayan mânevî güçlerdir.
Dört bin yaşlı insan üzerinde yapılan araştırmada, uzun zaman düzenli olarak dua ve ibâdet edenlerin; duaya katılmayanlara -ibâdet yapmayanlara- oranla, daha az depresyon geçirdikleri ve bedenlerinin daha sağlıklı kaldığı ortaya çıkmıştır.
Çetinoğlu: Dua etmenin de bir âdâbı var. Nasıl dua edilmeli?
Coşkun: Dua eden, Allah (Subhanehu ve Teâla) Hazretlerinin kendisini dinliyormuş ve O’na cevap veriyormuş gibi düşünmelidir.
Çetinoğlu: Söylediğiniz şekilde dua eden, duasının kabul edileceğin inanmalı mı?
Coşkun: Bakara Sûresinin 186. Âyeti’nde Allah’ımız (cc) bize teminat vererek buyuruyor ki: ‘Ve şâyet kullarım sana beni sorarlarsa, onlara çok yakın olduğumu söyle. Bana dua edince, dua edenin duasına icâbet ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, maksatlarına nail olabilsinler.’
Araf Suresinin 55. Âyeti’nde: ‘Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz ki O, haddi aşanları sevmez’.
Furkan Suresinin 77. Âyeti’nde: ‘De ki duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?’ buyrulmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de 100 tane dua mahiyetinde Âyet vardır. Bunlar; Allah'ın tavsiye buyurduğu dualar, peygamberlerin yapmış olduğu dualar ve geçmiş ümmetlerin yapmış olduğu dualardır.
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) namazdan sonra, yeme içme, yatıp kalkmada, günlük hayatın muhtelif safhalarında yaptıkları dualarını biz de vird edinmeliyiz.
Çetinoğlu: Bir misal verir misiniz?
Coşkun: Şöyle: ‘Allah'ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, düşkün ihtiyarlıktan, kalp katılığından, gafletten, başkasına yük olmaktan, miskinlikten, Sana sığınıyorum.’ diye dua ederdi.
Gerçek anlamda dua eden ruhlar bazen acı çekebilirler. Fakat asla karamsarlığa, boğucu streslere girmezler.
Çetinoğlu: Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de hevâya uymanın akılsızlığı, vicdana uymanın ise aklı getirdiği haber verilmektedir. İkincisine ‘sâlih akıl’ diyebiliriz. Sâlih akıl sâhipleri stres girdabına kapılmazlar. Zâten İslamiyet; aklı olmayanları dinî açıdan mükellef saymıyor. Demek ki akıl, İslamî açıdan mühim bir unsur. Röportajımızın ikinci bölümünde izniniz olursa, akıl üzerinde konuşalım.
Coşkun: Hay hay…
Çetinoğlu: Akıl ile alakalı olarak genel bir değerlendirme lütfeder misiniz?
Coşkun: Allah (c.c.) tarafından insanlara lütfedilen milyarlarca nimetlerin başlıcaları dört tanedir: 1-Akıl, 2- İman, 3- Sağlık, 4- Edep ve hayâ.
Yaratılan bütün varlıklar içerisinde akıl, yalnız insana verilmiştir. Aklı olmayanın imanı yoktur. Büyüklerimiz birisine takdir edici, gönül alıcı söz söylerken ‘Aklınla yaşa’ derlerdi. Allah insanoğluna; Hakk'ı batıldan, hayrı şerden, iyiyi kötüden ayırmak için aklı hediye etmiştir.
Çetinoğlu: Herkesin aklı vardır. Mukayese kabul etmez fakat Hazret-i Ömer’in de aklı vardı, Ebû Cehil’in de. Birincisi ‘fâruk’ sıfatına layık görüldü, ikincisi adı üstünde; ‘cehâletin, bilgisizliğin babası’ olarak anıldı. Nasıl bir akıldan söz ediyoruz?
Coşkun: Akıllı adamın, önce Allah'la arası iyi olur. Yâni emirlere uyup haramlardan sakınır, kaçar. Allah'ı görür gibi ibâdet eder. Buna ‘ihsan’ denir. Sonra peygamberin yolundan yürür, O’nu rehber, örnek-model kabul eder.
Yüce Kur'an'da: ‘Allah'a ve peygamberine itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.’ Buyruluyor. (Al-i İmran:132)
Sonra anne-babası ile arası iyi olmalı. Onları üzmemeli. Daha sonra hanımı ile çoluk-çocuğu ile memursa âmiri ile âmirse memuru ile işçi ise işvereni ile işveren ise işçisi ile sanatkârsa ustası ile askerse kumandanı ile talebe ise hocasıyla, dolayısıyla akraba, dünür ve komşuları ile arası iyi olmalı. Bunlar nasıl olur? Aklını iyi kullanmakla!
Çetinoğlu: ‘Akıl sâhipleri’ tâbiri Kur’an-ı Kerimde de yer alıyor…
Coşkun: Hem de defalarca... Zumer Sûresi 9. Âyet’te; ‘De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bunu ancak temiz (yüksek) akıl sahipleri anlayabilir.’ buyrulmuştur.
Çetinoğlu: Akıllı insanın toplum içerisindeki davranışları nasıl olmalıdır?
Coşkun: Akıllı bir Müslüman insanlarla kavgalı değil barışık olandır. Herkes ile iyi geçinendir. Çekişmeci ve kavgacı değildir. Müslüman'ın kavgası kendi nefsiyle ve şeytanladır. Diğer insanlarla değil. Çevresiyle kavga içinde yaşayan insanlar; şiddet, gıybet, dedi-kodu, kötü sözlerle kalp kırmaya namzet insanlardır.
Çetinoğlu: Bu konuda Hadis-i Şerif var…
Coşkun: Efendimiz (s.a.v.): ‘Devamlı herkesle çekişir halde olman, sana günah olarak yeterlidir.’ (Ramuz) buyurmuştur. Ensar'dan biri Resulullah'ın huzuruna çıka geldi ve sordu, Efendimiz (s.a.v.) cevap verdi:
-Ey Allah'ın Resulü (s.a.v.) Mü'minlerden hangisi daha üstündür?’ -Ahlaken en güzel olanı. -Mü'minlerden hangisi daha akıllıdır? -Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonraki hayata hazırlanan kimsedir. İşte akıllı olanlar bunlardır. (Tirmizi, Ebu Davud)
Şu hikmetler bize ışık tutabilir: *Akıllı adam kavga etmez, aklı ile yener. *Öfkelenmek aptallık, öfkelenmemek akıllıktır *Fitne ateşini yakan içinde yanar. *Hedefi olmayan gemiye rüzgâr yardım etmez. *Engelleri aş, başarıya ulaş. *Diklenmeyeceğiz ama dik duracağız. *Haklı isen korkma, Hak seni korur.
Çetinoğlu: Muhterem Hocam, bu röportajın son sözleri olarak okuyucularımıza mesajınızı lütfeder misiniz?
Coşkun: Aklımızı, irademizi yerinde kullanmamız gereken ve memleketimizin kaderinin çizileceği günlerdeyiz. Mesele şahıs, parti-pırtı meselesi değildir. Vatan, millet, bayrak-sancak, din, namus meselesidir. Hepimiz aynı gemideyiz. Şayet gemi batarsa hepimiz batarız.
Bu röportajdaki sözlerimi bir dua ile bitireyim: ‘Gül gibi gözüküp diken gibi batandan, dost gibi gözüküp yılan gibi ısırandan sana sığınırım Ya Rabbi!’
Selam Hûda'ya tâbi olanların üzerine olsun.
Vird: Belirli zamanlarda mânevî bir vazife olarak ve devamlı bir şekilde okunan âyet, Cenab-ı Allah’ın isimleri ve dualar.
Heva: Nefsin, akıl ve din tarafından yasaklanan kötü arzulara karşı meyline verilen isimdir. Nefs ise; insanın yaratılışında bulunan ve fakat gözle görülmeyen, insanı; iyiye veya kötüye, doğru olana veya yanlış olana yönlendiren mânevî varlıktır.
fâruk: Hak olanı hak olmayandan, bâtıl olandan ayıran.
MUZAFFER COŞKUN: 1944 yılında Erzurum’un Oltu İlçesi Tutmaç Köyü’nde doğdu. İlkokulu Oltu’da bitirdi. Küçük yaşta İstanbul’a gelip Gönenli Mehmet Efendi’nin kurslarına katılarak hıfzını tamamladı. Tâlim ve kıraat dersleri aldı. İmam-Hatip Lisesi’nden muzun oldu. 1966 yılında Sarıyer / Rumeli Kavağı’nda ilk vazifesine başladı. Akabinde Sarıyer Merkez’de bulunan Ali Kethüda Camii’nde görev yaptıktan sonra 1975 yılında Beşiktaş’taki Hoca Hayri Camiine imam-hatip olarak tâyin edildi. . 1982-1985 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gönderildiği Hollanda’da Din Görevlisi olarak vazife yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan 2 defa takdir belgesi aldı. 1985 yılında Hoca Hayri Camii’nin yeniden inşasına önayak oldu ve caminin altında Ertuğrul Kur’an Kursu’nun açılmasını sağladı. Ertuğrul Kur’an Kursunda, 120 hâfızın yetişmesine vesile oldu. Sinan Paşa Camiinde ve Yahya Efendi Camiinde imam-hatip olarak görev yaptı ve 45 yıllık hizmetinin ardından 15 Aralık 2009 tarihinde yaş haddinden Hoca Hayri Camii’nden emekli oldu. Evli ve dört çocuk babasıdır. Arapça ve İngilizce bilmektedir. Yazarın Yayınlamış Olduğu Kitaplar: 1-Yıldızlı Cümleler ve Unutulmaz İbretli Sözler, 2-Nasıl Başardılar? Saadete Götüren Muvaffakiyetin Sırları, 3- 101 Kıssa / Sebep-Olay-Sonuç. Yazarın Yayınlanacak Olan Kitapları: 1-Bir Demet Tebessüm (Latifeler Nükteler), 2-Çocuk Yetiştirme ve Terbiye Kılavuzu, 3- 1001 Kıssa - Her Kıssadan Bir Hisse, 4-Seher Vakti ve Gecelerin Esrarı, 5-İnsan Yönetimi Sanatı – İdarecilik. |
STRES NE GİBİ PROBLEMLERE SEBEBİYET VERİR? Stres anında fazla enerji tüketildiğinden insan kendini güçsüz, yorgun ve endişe içinde hisseder. Daha sonraları uyku problemi başlar. Sinirli ve çabuk heyecanlanan biri olur. Bulunduğu mekâna ve şartlara kolayca uyum sağlayamaz. Dikkatini belli bir konu ve nokta üzerinde toplayamaz. Daha önce yaptığı ve kolay olan işleri yaparken güçlük çeker. Yani kendi işini kendisi zorlaştırır. İş yapma kabiliyeti azalır. Madde bağımlılığına meyleder ve içe kapanmaya başlar. Kendini rahat hissedemez. Panik ataklar ortaya çıkar. Ayrıca kalbin atış hızı artar ve ateş basması görülür. Çarpıntı başlar. Baş ağrısı, nefes darlığı, hazımsızlık ve yutkunma zorluğu ortaya çıkar. Mide bulantısı ve iştah kaybı dolayısıyla da kilo kaybı ortaya çıkar. Vücut direnci düşer ve sık sık soğuk algınlığına yakalanır. Bunların dışında vücutta tuz tutulmaya başlanır. Bu sebeple tansiyon yükselir. Tansiyonun artması kalbin yorulmasına sebep olur. Vücut direncini arttırmak için stres hormonu (kortizol) salgılamaya başlar. Enerji sağlamak için yağ harcandığından kandaki kolesterol ve yağ miktarı artmaya başlar. Bu da kalp damar hastalıklarının oluşumuna zemin hazırlar. Stresli zaman uzadıkça kas ve kemiklerde kayıp başlar. Şeker hastalığı görülebilir. Çünkü stres hormonu kan şekerinin dengesini bozmaya ve pankreasa yük bindirmeye başlar. Pankreas kan şekerini dengeleyecek hormonlar ürettiğinden harap olursa şeker düzeyi de değişir. |
STRESLE BAŞA ÇIKMANIN YOLLARI İbâdet ve dua, stresle başa çıkmak için en uygun yoldur. Bunun dışında; beslenme, çeşitli aktivite, dinlenme, yürüyüş - egzersiz gibi konulara da vakit ayrılmalıdır. Fizikî bir aktivitede bulunmak, egzersiz yapmak, vücudun fizyolojik şartlarını düzene sokmaktadır. Kalp daha rahat oksijen gönderir, bireyin zindeliği ve gücü artar. Stres hormonlarından kurtulmak kolaylaşır. Bu egzersizlerin yanında gevşeme hareketleri yapılması bedenin rahat bir şekilde kontrol edilmesini sağlar. Bunun için bir uzmandan yardım almak en iyisidir. Çünkü yapılması gereken egzersiz hareketlerini size iyi bir şekilde aktaracaktır. Bunun dışında beslenmeye dikkat edilmelidir. Kahve, çay, kola gibi içecekler stresi arttırır. Bitki içecekleri, meyve suları daha çok tercih edilmelidir. Hem enerji düzeyi hem de strese karşı oluşacak tepkiler düzeltilir. Kişilerle olan ilişkileri ve sosyal etkinlikleri geliştirmek de stresin azalmasına büyük katkı sağlayacaktır. Karşıdaki kişiyle tartışırken sorumluluğu ona yüklemek yerine kendi üstüne almak daha olumludur. Farklı bir şeyler denemek de kişiyi rahatlatan aktivitelerdir. Mesela konsere giderek, yürüyüş yaparak ortamın oluşturduğu stresten uzaklaşmaya katkı sağlar. Kişinin kendisi veya bir başkası hakkında devamlı olarak menfi düşünmesi, durumu daha da kötüleştirir. Mesela iş veya okulda, başarılı olamamışsa, bu durumun bundan sonraki bütün hayatında böyle olacağını düşünmesi, strese yol açar. Mutlaka ‘daha iyi olacağım ‘ diye düşünmek ve bu düşünceyi gerçekleştirmek için gayretli olacağına dair kendi kendine söz vermek, stresten kurtulmayı kolaylaştırır. Birçok kişi stresten kurtulmak için başka yolları seçer. Bunlar kesinlikle faydasızdır. Madde bağımlılığı, kontrolsüz bir şekilde alışveriş yapmak, istekleri olmayınca aşırı tepki göstermek, her şeyi içine atmak, içine kapanmak, aşırı yemek yemek suretiyle stresten kurtulacağını zannetmek hiçbir fayda sağlamaz. Bu davranışlar, tam aksine vücudun dengesini daha da bozar. |