İslam kaynaklarına ve Kuran’a  göre Hz. Davud Peygamber demircidir ve demircilerin piridir. Hz. Davud, demiri elinde  balmumu gibi yumuşatan, kılıç ve zırh yapan, sesi çok güzel olan  Davudi sesli bir peygamberdir. Kur’an-i Kerim’de; Davud’un çok güzel bir sesi olduğunu, kendisine verilen Zebur'u okumaya başlayınca, dağların ve kuşların onu dinlemek için etrafına toplandıkları bildirilir. Davudi ses veya Lahudi sese sahip olan Hz Davud,  Hz. Süleyman’ın da babasıdır.

Dört Kutsal kitaptan birisi olan Zebur’un  indirildiği İsrailoğulları Peygamberi. İsrail oğullarının kurduğu İsrail Krallığı'nın üçüncü kralı ve Kudüs kentinin kurucusu olan peygamberdir.  Davud’un kelime anlamı ise “İbranice ‘de en çok sevilen kişi, göz bebeği anlamındadır.

Hem kral hem de peygamber olan Hz  Davud, Kenan ülkesine ait olan Kudüs Kalesi’ni ele geçirerek burayı kendine başkent yapar. Tanrı’nın “On Emri’ni” içeren sandukayı Kudüs’e getirerek büyük bir tapınak inşa ettirmek ister.  Ancak düşlediği bu tapınağı, Davut'un oğlu Süleyman inşa eder. Yahudi aşiretlerine boyun eğdiren Davud Kenan ili ile Ürdün ve Suriye’yi de  fetheder. Hz. Davud  komutanlarından birinin karısına âşık olmuş ve   onu savaşa gönderip öldürterek karısını kendi eş edinmiştir. “Davut evli bir kadın olan Batşeba adlı bir kadına âşık olur. Kadının kocası olan Hititli Uriyah'ı öldürterek Batşeba’ya sahip olur. Allah bunun üzerine k Davud’u  lanetler ve Hz Davud’un  Batşeba'dan doğan oğlu  daha yedi günlükken ölür.”

Davut İsrailoğulları’nın  kralı iken  oğlu Abşalom babasına karşı isyan etmiş Hz. Davud oğlu Ablaşom’u  öldürmek zorunda kalmıştır. Davut 42 yıl hüküm sürdükten sonra ölmüş, ölümünden sonra karısı Batşeba’dan olan oğlu Süleyman (Şolomon) tahta geçmiştir.  

Hz. Davud’da bize kalan ve Topkapı’da sergilenen kılıcının uzunluğu 101cm,deri kabzalı, gümüş tepelikli, demir balçaklı, tabanı geniş ve sivri uçlu ve balçağa yakın kısmında insan resmi vardır-bir elinde kılıç ve diğer elinde kafa tutmaktadır. Davut ile Calut olayını temsil etmektedir. Üzerinde Davud-Süleyman-Musa-Yuşa-Zekerriya-Yahya-İsa-Muhammed isimleri yer almaktadır.

Kılıcın arka yüzünde memleket kürsüsüne oturmuş şahıs vardır. Hz. Süleyman’ı temsil eden ve her şeyin üzerindeki hükmünü ifade eder. İbranice yazı yer almakta-Ahiyyen şerahiyyen edvenay asbavut eleşday - ve necranice olarak: ya kaahir ya zebatşişşedid ellezila yütaaku intikamühü (ey kahir sahibi olan,ey intikamına takat getirilemeyecek şekilde şiddetle yakalayan manasındaymış) yazılıdır.

Hz. Davud’da bize kalan kılıcıyla birlikte gelen kitabenin şifreli satırlarının en sonunda şöyle denir:

“….Sonra bu kılıç, zamanın sâhibi Mehdi’ye intikal edecek ve İsa (AS) da bu kılıçla tek gözlü Deccal olan “Münafık İbn-i Siyat’ı” öldürecek. Kılıç kıyamet günü Mesih’in olacak”

Üzerinde çok sayıda hiyeroglif yazı bulunan kılıcın tek bir şifreyi barındırdığı iddia ediliyor. 

Hz. Davud zamanında en parlak dönemlerini yaşayan İsrailoğulları daha sonra Kudüs'ü fethettiler. Ve Kuran'ı Kerim’in, “(Her taraftan) gelen kuşlar da ona icabet ederler, hepsi onun nağmesine katılırlardı, O'nun mülkünü kuvvetlendirmiştik. Kendisine hikmet ve açık konuşma, güzel konuşma vermiştik” (Sad, 38/19-20) dediği Hz. Davud’a 150 sureden oluşan kutsal kitap, Zebur indirildi. 

Doğa da insanoğlunun idrakinin ötesinde geçen olayları kavrama yeteneği, tüm canlı varlıklarla konuşabilmesi ve hatta onlarla beraber metafizik âleminde sohbetler ettiği rivayet edilen Hz. Davud, kılıcıyla zalimliğin hüküm sürdüğü bir devri değiştiren peygamber oldu. Hz. Davud'un bir başka özelliği de diğer peygamberler peygamberliklerini kanıtlamak için mucizeler göstermiş olmalarına rağmen kendisinin mucizelerini, daha çok Allah’ın bir lütfu ve armağanı olarak göstermesiydi. Mucizeyi sadece kılıcıyla gösterdi. Hz. Davud öldükten sonra kılıcı elden ele, peygamberlerden peygamberlere ve hükümdarlardan hükümdarlara geçti. Ve en sonunda kılıç mukaddes emanetlerle birlikte Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden sonra İstanbul’a, Topkapı Sarayı’na getirildi. 

Bu konuda anlatılanlar şöyledir:

“Çoğu geceleri uyumayan Yavuz Sultan Selim, hep nedimi Hasan Can ile kitap okuyup ilim konuşurlardı. Hasan Can'ın uyuyakalıp padişahın hizmetine gidemediği gecenin sabahında Yavuz, Hasan Can'a sordu: 

İmdi ne düş gördün beyan eyle.” 

Fakat sonradan anlaşıldı ki söz konusu rüyayı Hasan Can değil, Kapı Ağası Hasan Ağa görmüştü. Rüyasını hemen padişahına anlatan Hasan Ağa:

“Padişahım, rüyamda gecenin bir vakti kapı çalındı, kalabalık halde gelenler Arap elbiseli ve Arap şimali şahıslardı. Kapının yanında dört kişi durmaktaydı. Kapıyı vuranın elinde ise sizin ak sancağınız bulunmaktaydı.” 

Sonra büyük bir heyecanla devam etti:

“O bana dedi ki; “bu gördüğün Resul'ün Ashabıdır. Bizi gönderip buyurdu ki; kalkıp gelsin! Haremeyn (Mekke ve Medine) hizmeti ona verildi. Bu gördüğün dört kimseden bu Ebu Bekr-i Sıddık, bu Ömer-ül Faruk, bu Osman-ı Zinnureyn’dir. Seninle konuşan ben ise Ali bin Ebu Talib’im. Var Selim Han'a selam söyle” dedi. Yavuz Sultan Selim ise bu rüyayı yüzü kızararak ve gözyaşları içinde dinledi. Bu hadiseden sonra hazırlıklar tamamlandı ve Mısır seferine çıkıldı. 

Yavuz Sultan Selim, 1517’de Mısır’ı fethederek halifeliğini devraldığından Mukaddes emanetler de Osmanlı Devletine intikal etmiştir. Mukaddes emanetlerin büyük bir kısmı, hilafeti Yavuz Sultan Selim’e devreden 3. Mütevekkil ile Kahire’ye kadar gelerek Mekke ve Medine’nin anahtarını teslim eden Mekke şerifi Ebû’l-Berekat’ın oğlu emir Ebû Numey tarafından getirilmiştir.  İçlerinde Hz. Muhammed(S.A.S)’in Hırka-i Şerif’i, nalını, oku, Kâbe’nin altınoluğu, Yusuf Peygamber’in sarığı ve Hz. Davud’un Kılıcı’nın da bulunduğu birçok kutsal emanet de Yavuz tarafından Mısır dönüşü İstanbul’a getirildi. Bu kılıcın bakır kitabesi de İstanbul’a getirilmiş oldu. Bu kitabe bugün Topkapı Sarayı Kutsal Emanetler bölümünde sergilenmektedir.

Kısacası; millet olarak elimizde dünyevi ve uhrevi değerleri büyük olan eserlerin ve de bu eserleri bize emanet edenlerin kıymetini bilelim!