Dünya ve Türk Mitolojisi efsanelerle doludur. Sizi bunun adına ister efsane ister destan deyin ama ne derseniz deyin. Bunların büyük bir kısmı kahramanlık üzerinedir. Bir kısmı milli ve bir kısmı da dini ağırlıklı anlatımlarla desteklenen efsanelerdir. Bu destan ve efsanelerde erkeğin kahramanlığı veya da hayatları örneklenir. İşte bu efsane veya destanlardan kadınlar üzerine anlatılanlarda vardır elbette! Ne yazı ki; kadınlar üzerine anlatılanların birçoğunda yüzyıllar öncesinden olsa bile kadına şiddetin kokusunu burnumuzda, acısını kalbimizde hissederiz. Kadınlar için anlatılan efsanelerde veya destanlarda hemen hemen tamamında, iftira ve karalama vardır. Yani anne ise evladından veya ailesinden ayrı tutulmuştur. Bazen evlenmemiş ise ailesinden ve sevgilisinden uzak tutulmuş veya da gerek manevi gerekse fiziki şiddete uğradığı anlatıla gelmiştir.

Ne yazı ki; bunları anlatırken adeta böbürleniriz. Yani kadınların acı çektiğini yalnızlaştırıldığının arkasını önünü düşünmeden, bunları anlatırken kısa dan hisse çıkarmadan anlatırız. Yani efsanenin sonunda bir ibret bir son anlatımı yapmayız. Daha açıkça söylemek gerekirse; kültürümüzün en renkli kaynaklarından olan efsanelerimiz unutulmamak için çoğu zaman bir maddi ize veya mekâna bağlanır. 

Batı ve doğu dünyasındaki mitolojilerine baktığımızda anlatılanlar hemen hemen aynıdır.

Avrupa dünyasında insanlar yaşanan felaketlerin ardından duydukları öfke sebebiyle belli kişi ya da grupları hedef haline getirmeye başlarlar. Zamanla günah keçisi de bu suçlamaya maruz kalan kişi ya da grupları temsil eden bir kavram haline gelmiştir. Tarihte en geleneksel günah keçisi kadınlar olmuştur. Bu durumun en rahatsız edici örneği Orta Çağ’daki cadı avlarıdır. Solak kadınların yakılması veya adet gören kadınları kirli sayılmaları dolaysıyla kötü ve uğursuz addedilmeleri çok yaygındır. Kadınlar toplumsal çöküntüleri bastırmak amacıyla sebepsiz suçlamalara ve cezalandırmalara maruz kalmıştır. 

Bir suçlu bulma ihtiyacından ortaya çıkan ve ezilen toplum üyelerinin acımasızca cezalandırıldığı bu dönem tarihin en karanlık yıllarıdır. Suçlananlar genellikle yalnız yaşayan ve toplum ile kilisenin dayatmalarına karşı bir yaşam şekli tecrübe eden kişilerdi. Çoğunun ailesi ya da finansal desteği yoktu. Toplum için yük olarak görünen bu kişiler günah keçisi ilan edilerek yok edilmiştir.’’

Cadı avı erkeklere kadınların güçlerinden korkmayı öğreterek, kadın erkek ayrımını derinleştirmiş ve toplumsal yeniden üretimin esas unsurlarını yeniden tanımlamıştı. Cadı avı aynı zamanda Avrupa’da halk arasında kitlesel bir psikoz oluşturmak amacıyla çok çeşitli propaganda araçlarına başvurulduğu ilk katliamdır. Kadının tüm günahların sebebi olarak görüldüğü fikri dini anlatılar dışında Yunan mitolojisinde ve oyunlarında da bariz örneklerle aktarılır. Yunan oyun yazarı Menandros: ‘’Karısına harfleri öğreten biri hastadır; yılana biraz daha zehir veriyordur.’’ şeklinde cümleleri kaleme alabilmiştir. Mitolojik hikayelerde de aynı zihniyet vardır. Bu hikayelere göre erkekler tanrılarla yan yana acısız, rahat bir yaşam sürüyordu. Kadın ise sonradan düşünülmüş bir şeydi.

Doğuya baktığımızda hatta en yakında Anadolu’ya baktığımızda ise kadının günah keçisi olarak en bariz bir örnekleme yaparsak; ‘’alkarısı’’ karşımıza çıkar. Alkarısı, yeni doğan bebeklerin ve annelerin ölümlerine sebep olduğu söylenen ve sadece canını alacağı kişiye görünen yaratıktır.  Alkarısı genellikle yaşlı, çirkin ve korkunç olduğu tanımlanır. Yaşlı olması tesadüf değildir çünkü yaşlı kadın, doğurgan olma özelliğini yitirmiş kadındır. İdeal kadın tasviri; güzelliği, gençliği ve doğurganlığı içerir. Bunlardan yoksun olan kadın korkunç ve çirkindir. Anadolu’nun birçok bölgesinde bilinen bu yaratık acaba neden erkek değil de bir kadındır?

Batıda olduğu doğu da da günah keçisi ve kurban sembollerine bakacak olursak kadın sembolü ile yılanların şahı olarak kabul gören Şahmeran arasındaki bağlantıyı daha net görebiliriz. Görüştüğüm hikâye anlatıcılarına göre Şahmeran’ın bilgeliğine rağmen suçlanışı toplumda kadının karşılaştığı suçlamalarla benzerlik gösterir. Hikâyenin günah keçisi Şahmeran olmuştur.

Tüm bu hikayelerde yılan kadının itaat karsızlığını temsil eder. Kadının suç ortağı olarak tanımlanır. Toplumda kadına karşı duyulan güvensizliğin başlama noktası belki de bu suçlamaydı. İncil mitolojisine göre Havva’nın itaat etmediği an yılanın yönlendirmesi ile başlar; ‘’Yılan beni kandırdı ve ben de yasak meyveyi yedim’’ der. Bunu yaparak insanlığı cennetten koparıp dünyanın zorlu koşullarında yaşamasına sebep olur. 

Bu yüzden Havva hiçbir zaman affedilmez. Erkekler Cennetten kovulma efsanesi dünyada gerçekleşen tüm felaketlerin, yaşamın tüm sıkıntılı tecrübelerinin sebebi olarak görür. Kendi egemenliklerini gerekli gösterebilmek için tüm olumsuzlukların sebebi olarak kadının itaat karsızlığını bahane ederler. Tüm toplumlarda bağımsız ve güçlü olan kadından her zaman korkulmuştur. Dünyanın ahlak yapısı kadınlar üzerinde kurulmuş ve bedensel arzuları üzerinde otorite kurulmuştur. Bu arzuların tümü tabu haline getirilmiş ve erkek egemen sistemin izin verdiği ölçüde yaşanabilir bir kalıba sokulmuştur.

Kadının manevi şiddete uğradığı destanların veya efsanelerin bazıları şunlardır: Şahmeran Efsanesi, Ayn-ı Zeliha Efsanesi, Gelin Kaynana Efsanesi, Gelin Kayası Efsanesi, Kızlar Sinisi Efsanesi, Pepuk Kuşu Efsanesi, Albasan Efsanesi ve Sarıkız Efsanesi.

İşte Sarıkız efsaneleri de böyledir. Sarıkız efsanesindeki kız; namusunu ve vücut dokunulmazlığının kendisine ait olduğun savunmuş. Evlilik birliğinin kurulması aşamasında kadının da eş seçme özgürlüğünü kullanmak istemiştir. Ama erkek egemen toplumu onun dik duruşunu ve iffetini koruma asaletini hazmedememişler! Onu namussuzluk ve ahlaksızlıkla suçlamışlar; hatta hırsları, kinleri birleşmiş, onu bölgelerinde sürgüne yollamışlardır. Bana göre bu kadına şiddet, kadının cinsel obje olarak görülmesi, kadının aşağılanması, kadının ötekileştirilmesi değil de nedir?

İşte kadının yalnızlaştırılmasını ve küçük görülmesini anlatan örneklerden sadece birisi:

“İda Dağı yani Kazdağları’nın en yüksek tepesine Sarıkız Tepesi adı verilmektedir. Efsaneye göre çok çok eski zamanlarda Güre köyünde çok güzel bir kız varmış. Bu kızı köyün bütün gençleri sever ve evlenmek isterlermiş. Adı Sarıkız olan bu güzel kızın babası ise bin bir zahmetle büyüttüğü kızını, talip olan gençlerin hiçbirine vermezmiş. Bunun üzerine gençler Sarıkız’a iftira etmişler. Köylüler de Sarıkız’ın babasına giderek:

“Kızın kötü yola saptı. Ya kızını öldürürsün ya da buralardan çekip gidersin” demişler.

Düşünüp taşınan baba, kızını öldürmeye kıyamaz; ancak köylülerin yüzüne bakabilmek için Sarıkız’ı gözden uzak tutmak gerektiğini düşünür. Kızını yanına alan baba, Kazdağı’nın zirvesine çıkar ve güttükleri kazlarla birlikte kızını bırakıp geri döner. “Kurt kuş yerse de gözüm görmesin, yaşarsa da herkesten gizli yaşasın” demiş. Kazdağı’nda kalan Sarıkız ölmemiş ve kazlarını gütmeye devam etmiş. Hatta yolunu, izini kaybedenlere yardımcı olmuş. Bu durum kısa zamanda babasının kulağına gitmiş.

Kızının ölmediğini öğrenen baba, Kazdağı’na kızının yanına çıkmış. Dağda kaz çobanlığı yapan Sarıkız, babasını görünce sevinmiş, ona yemek ikram etmiş. Yemek sırasında babası kızından su istemiş. Sarıkız elini uzatarak kilometrelerce aşağıdaki Güre çayından su alarak babasına vermiş. Babası kızının ermiş olduğunu görünce pek sevinmiş. 

Sarıkız ‘ın öldüğü ve bugün mezarının bulunduğu yere Sarıkız Tepesi, babasının öldüğü yere ise Babatepe veya Kartaltepe adı verilmektedir Kazdağı’nın zirvesinde bulunan Sarıkız’ın mezarı bugün de yöre halkı tarafından ziyaret edilmektedir. 

Kısacası: Bu efsane de önce döv, sonra sev yanlışlığı apaçıktır. Yani erkek egemen anlayışına göre şekillenen bu destanda kötülersem ben kötülerim, ama gerekirse övülecekse ben överim üstünlüğü vardır. Yüzyıllar öncesinde olduğu gibi bugün de şiddetin sürdürülmesi istenmektedir. İnanıyorum ki, millet ve devlet olarak kadına karşı işlenen şiddeti bitireceğiz... Bugün toplumlarda kadının karşılaştığı tüm ötekileştirmeler erkeklerin kurguladığı, yazdığı ve kulaktan kulağa aktardığı hikayeler olmaktan çıkarılacaktır.