Bundan 821 yıl önce yani 4 Mart 1193 Çarşamba günü, Haçlı Seferleri’ne karşı direnen büyük komutan Selâhaddîn Eyyûbî vefat etmiştir. Ünlü kumandan ve siyaset adamı Selâhaddîn Eyyûbî tarafından Suriye, Filistin, Mısır ve Yemen’de kurulan devletin adı Eyyubiler’dir. Selâhaddîn Eyyûbî’nin ailesi uzun yıllar Türkler arasında bulunmuş ve tam manasıyla Türkleşmişti. Selâhaddîn Eyyûbî, 1138’de çok sayıda askeri ile birlikte Musul Türk kumandanı Zengî bin Aksungur’un hizmetine girdi. Bu durumun akabinde Selâhaddîn’in kardeşi Şirkuh da Zengî’nin oğlu Nûreddîn’in hizmetine girdi. Şirkuh bu hizmetteyken, 1169’da Mısır’ın kontrolünü ele geçirdi ise de, çok geçmeden öldü ve onun halefi olarak yerine Selâhaddîn geçti. Böylece hanedanın gerçek kurucusu olarak ortaya çıkan Selâhaddîn Eyyûbî, 1171 yılında, Şiî Fâtımî idaresini tamimiyle ortadan kaldırdı. 1175 yılında ise İsmail Zengî ile Böri Gazi’nin kumanda ettiği orduyu Kurunhama’da bozguna uğrattı ve Eyyûbî Devletinin temellerini attı. 1176 yılında kardeşi Turan Şahla beraber Yemen’deki Abdün-nebi Fırkasını yıkan Selâhaddîn Eyyûbî, Abbasi halifesi tarafından Suriye, Yemen, Filistin ve Kuzey Afrika’nın sultanı ilan edildi. Bu durum aynı zamanda halife tarafından devletinin kabul edilmesi demekti.
Selâhaddîn Eyyûbî ilk iş olarak Mısır’daki Fâtımî idaresinin son izlerini de ortadan kaldırdı. Onların eski toprakları üzerinde din ve eğitimde kuvvetli bir siyasetin teşvik ve uygulayıcısı oldu. Şiîliğin yerine Sünnî mezhebini yaymaya başladı. Bunda başarılı olan Selâhaddîn, Mısır ve Suriye’de Fâtımîlerin yaydığı yanlış itikadın önüne geçerek, Ehl-i sünnet itikadının yayılmasında önder oldu. Selâhaddîn Eyyûbî’nin takip ettiği siyasetin diğer bir yönü de Haçlılara karşı cihat hareketinin başlatılması idi. Bilindiği gibi bu yüzyılda Haçlılar iki defa Anadolu’dan Kudüs’e kadar gitmişler ve geçtikleri yerlerde kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmamışlardı. Hatta bu zalimler, kendi dindaşları ve ırkdaşlarının kalplerinde bile derin bir nefret uyandırmışlardı. Çünkü İstanbul’daki Ayasofya Kilisesi’nde de bir sürü rezaletler yaşamışlardır. Kutsal şehir Kudüs, yıllardır bu zalimlerin elinde bulunmaktaydı. Nitekim Selâhaddîn’in Haçlılara karşı tesirli bir şekilde başlattığı cihat siyaseti, bütün İslâmî gayret ve heyecanı onun etrafında birleştirdi. Türk ve Arap ordularının aynı gaye etrafında toplanmasını sağladı.
Topladığı bu kuvvetlerle 1187 yılında Haçlıların karşısına çıkan Selâhaddîn Eyyûbî, Hittin’de parlak bir zafer kazandı. Guy de Lusignan’ı esir aldı. Kralı kendi yanma oturttu ve onun susuzluğunun farkına varınca kendisine, Hermon dağından getirilme kar ile soğutulmuş bir sürahi gülsuyu takdim etti. Daha sonra onu serbest bıraktı.
Perişan bir vaziyete düşen Haçlıların elindeki bütün kaleler, Kudüs dâhil Eyyûbîlerin eline geçti. 89 yıl düşman elinde kalan kutsal şehir Kudüs’ün de ele geçirildiği bu zaferle, bütün Müslümanların gönüllerinde taht kuran Selâhaddîn Eyyûbî, büyük bir üne kavuştu. Avrupa bu hezimet karşısında birbirine girdi ve üçüncü Haçlı seferi için çalışmalara başladılar. İngiltere Kralı I. Richard (Aslan Yürekli) de seferdedir. Haçlıların Kudüs’ü yeniden almak için yaptıkları teşebbüsler, başarısızlığa uğrar. Hatta Arslan Yürekli Richard’ın hasta olduğunu öğrenen Selâhaddîn Eyyûbî krala doktor göndererek büyük bir centilmenlik örneği gösterir. Yani düşman da olsa hasta komutanla eşdeğer kuvvete olmayı yeğler. İşte Selâhaddîn Eyyûbî’yi yüce yapan değerler de bunlardır. Ancak bu yeni Haçlı ordusu daha Akka’da iken hezimete uğratıldı 1 Eylül 1192’de iki taraf arasında 3 yıl 8 ay süreli ve yine onların aleyhine olarak bir barış antlaşması imzalanır.
Hemen hemen bütün günleri harp meydanlarında geçen, Ortadoğu’daki Haçlı varlığının belini kıran ve onu asla eski gücüne kavuşamayacağı bir hâle getiren, böylece Ortadoğu-İslâm dünyasının kudretini bütün Avrupa’ya gösteren Mücahit Sultanın kabri Dımışk (Şam)’dadır.